Hoş geldin Eylül…
Eylül, Arapçadan dilimize girmiş. “Aylul” Rumî takvimin yedinci ayı. Araplar, Arami/Süryani takviminin altıncı ayına atıfta bulunan “elūl” sözcüğünden almışlar. Biz Eylül’de karar kılmışız. Sözcük, Süryanicede üzüm demek. Akatlarda hasat festivalinin adı da “elūlu/elūnu.” Antik dönemde de “hasat etmek” ya buğday ya da üzümden verim almak anlamına gelir. Coğrafyaların iklimlerine göre kaymalar olsa da bugün olduğu gibi en geç ağustos ayının sonunda buğday hasat edilir; ardından bağbozumu başlar. Asmaların hükmü konuşulur. Güz geldiğinde bağlar; turuncusu, moru, sarısıyla bronz bir renk cümbüşüne dönüşür. Her bir boğumdan kan hücrelerine benzeyen erkenci kırmızılar, iri taneli koyu morlar, puslu siyahlar, şeffaf damarlı sarı yeşiller, etli beyazlar, sert dokulu pembeler, kehribarlar pıtır pıtır çıkar. Doğa ağır ağır parlak sarı sıcaktan kızıla, sonra kahverengiye döner. Nefis üzümler, şarap olmak üzere neşeyle fıçılara doldurulur.
Antik Dönemin Dini Bayramları, Bugün Batı’da Karnaval Olarak Varlığını Sürdüren, Genellikle Eylül Aylarında Yapılan Şarap Festivalleridir
Tarih öncesinden beri insanın kolları, adeta asmanın kollarını taklit ederek yukarıya kalkar. Antik dönemin insanları, Tanrı’ya kendilerine buğdayı, üzümü; bütün bereketi verdiği için dua edip eğlenirler. Avram Galanti Bodrumlu, “Türklük İncelemeleri” adlı eserinde Akatlılarda “sevinçten haykırmak” anlamına da geldiğini belirtir. Pagan dönemindeki Eylül festivalleri, şenliklerle kutlanır. Şiir, tiyatro, korolar; kısaca sanat bu ayda yapılan festivallerden doğar.
Araplar da en güzel aşk şiirlerini şarap eşliğinde yazarlar, sevgililerini şaraba benzetirler. Kadın ile erkek binlerce yılın tecrübeleriyle aşklarını bir kadeh eylülle derinleştirir. Mevlânâ da ilahî aşkla sarhoş olup kendinden geçer. O’nun kadeh dolusu şarabı Allah’a duyulan aşkı betimler. Böylece “Eylül”ün anlamı kat kat katlanır.
İlkbaharın Zıttı Sonbahardır
Mitoloji, ilkbaharda doğanın uyanışının başlangıcını sonbaharda görür. Artık ilkbahar ölmüş, sonbahar dirilmiştir. Ölüme çare bulamayan insan, mevsimlerle birlikte ölüp yeniden dirilen tanrılar yaratır. Zamanla Antik Yunan’a da geçecek bu tanrılar Mezopotamya’da, Mısır’da karşımıza çıkar. Osiris, Tammuz, Adonis, Attis. Hepsi ilkbaharı çağrıştırır. Halkın yarattığı Anadolulu Dionysos ise bahar şenliklerinde olgunlaşan şarapları temsil ederken sonbaharda üzüm hasadıyla yeni bir karaktere bürünür. O, halkın sevgili asi tanrısıdır. Eski tarım toplumlarındaki üretim biçimi göç yoluyla farklı coğrafyalarda ortak bir kültür oluştururken benzer yorumlar da yaratır.
Dionysos, Apollon gibi yüksek devlet tanrılarının aksine devletçe “ayaktakımı” diye tabir edilen halkın yarattığı tanrıdır. Halk, bazen onun verdiği coşkuyla festivallerde taşkınlık yaparak kent-devlete karşı ayaklanıverir. Kendilerine kötü davranan tiranların arkasından “protokol” diye bağırır. “Proto” ön, “kolon” popo anlamına gelir. Yani “önde giden, kentin ileri gelen yüksek popolarına” halk isyan eder. Dionysos anarşisttir. Sonbaharın içe dönük olması dışa açılmak içindir. Eylül, insanların içinde bir hesaplaşmayla yenilenme duygusunu taşır. Türk -İş’in mitinglerini eylülde hızla sürdürecek olması bir tesadüf değildir. Binlerce yıldır genlerimize işleyen davranışlar, bir tetiklenmeyle ortaya çıkıverir.
Eylül, Tatlı Bir Hayalin Sonu gibi Görünse de…
Yahya Kemal:
“Hazan ki durmadan evrâkı su-be-su dökülür
Hazinesinden eteklere reng ü bu dökülür.” derken başka bir doğumun başladığını gösterir. Aslında Eylül yılın başıdır. Ilık bir geçişle değişimin müjdesi eylülde verilir. Yazın rehaveti gider, yeni üretimlere doğru hazırlıklar başlar. Turşular, salamuralar, konserveler onun için bu ayda yapılır.
Sıcaktan yavaş yavaş soğuğa geçen doğa, insandan kendisine ayak uydurmasını ister; onu dönüşüme zorlar. Mehmet Rauf’un Eylül romanında değişmek, değiştirmek “atiye tahakküm etmek” isteyen Suad, bu mücadeleden yenik çıkar. Bu dönüşümü gerçekleştiremeyen için Eylül “hüzün ayı”dır.
Yapraklar yenilerinin gelmesi için dökülür. Okullar taze beyinleri yeni bilgilerle donatmak için eylülde açılır. Aniden dimdik vedalar yaşanırken en az yeni yıl kadar umutlu “merhaba”lara evrilir.
Kutsal Kitaplara Konu Olan Her Kavram, İnsanlığın Kolektif Hafızasını Oluşturur
Dünyanın oluşumu, ilk insanın ortaya çıkışı, ölüm-yaşam gibi konular her toplumlar için bitmeyen temel anlam arayışıdır.
Antakya’da yaşayan Musevi vatandaşlarımız, her eylülün ikinci haftasında “Roş Aşanah/Haşanah” bayramını kutlarlar. “Roş Aşanah” Dünya’nın, evrenin yaradılışını, dolayısıyla insanın da yaradılışını temsil eder. Eylül, İbrani takviminin yeni yılıdır. Geçmiş yıl devrilir; yeme içmeye dayanan ritüellerle yeni yıl kutlanır. “Tatlı bir yıl” geçirmek için elma reçeli yenir.
“Roş Aşanah”ta Yahudiler “senenin başından sonuna kadar yeni ve tatlı olacak bir seneye başlamamız 'Sen’in isteğin olsun” diyerek dua ederek nar yerler. Nar “bolluk, doğurganlık” simgesi olduğu kadar “doğruluk” simgesidir. Bir yılın sonunda kendileriyle hesaplaşır, hatalarından pişman olup Tanrı’dan af dilerler. Eylül “özür ayı”dır. Bu dini ritüel gerçekleştirilirken Filistin akla gelmez mi?
Eylül bereketle gelsin; barış getirsin.