Hukuk devleti

Ankara’da TBMM’de grubu bulunan siyasi partileri ziyaret eden TÜSİAD Yönetim Kurulu üyeleri, muhataplarına kendi öncelik listelerini sunmuşlar. 

TÜSAİD’ın öncelikler listesinde “Hukukun üstünlüğü, bağımsız ve tarafsız yargı” talebinin ilk sırada yer aldığı açıklandı. 

İlk nazarda sevindirici gibi görünen bu durum aslında acınacak halimizi ortaya koyuyor. Beş yılda, tek adam despotizminde yargının ne hale geldiğinin açıkça ilanıdır bu talep. 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliğinden sonra yargı, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar tarafsızlığını yitirdi. 

Bu anayasa değişikliğine gidilirken, özellikle de yargı konusunda yapılmak istenen değişikliklerin büyük sorunlar yaratacağını, yargıyı iktidarın oyuncağı haline getireceğini söyleyenler, tutucu olmakla suçlanıyordu. 

“Yetmez ama evet” diyenler, aydın, çağdaş olarak niteleniyorlardı. Bu değişiklikleri ileri demokrasinin gereği olarak niteleyenler, kendilerine dokunuluncaya kadar, insanların düzmece delillerle özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarını, cezaevlerine konulmalarını “onlarda darbeci imiş” diyerek ellerini ovuşturarak seyrediyorlardı. 

ÖZGÜRLÜK UCUZLAYINCA 

Ne zaman ki, bu hukuksuzluklar kendilerine dokunmaya başladı şimdi şimdi ağlamaya, yakınmaya başladılar. 

Tek parti, tek adam yönetiminden çekinen işçisi, işvereni büyük çoğunluk, kendilerine dokunmayan, başkalarına yapılan haksızlıklara hiç seslerini çıkarmadılar. 

Çünkü o zaman özgürlükler pahalıydı. Bir aydın, burjuva namusuna sahip bir insan haksızlıklar ve hukuksuzluklar karşısında dik durulduğu zaman, vergi denetim silahı veya sahte darbe planlarına ortak edilmek korkusuyla sindirildi. 

Korkudan her gün ölüp ölüp dirildiler. Korkakların her gün, cesurların bir kere öleceğini düşünemediler. 

Ama sandıktan tek adama ve tek parti despotizmine “hayır” çıkınca şimdi herkes, hukukun üstünlüğünden yana demokrat kesildi. O kadar demokrat kesildiler ki ellerindeki öncelikler listesinin en başına da “Hukukun üstünlüğünün, bağımsız ve tarafsız yargının” hayata geçirilmesini koydular. 

Bu taleplerini bırakın muhalefet partilerine sunmayı, hukukun üstünlüğünü ayaklar altına alan, bağımsız ve tarafsız yargıyı yok eden, gırtlağına kadar yolsuzluklara batmış AKP’ye bile sundular. 

Ama geç kaldılar, aydın duyarlılığını, burjuva dürüstlüğünü zamanında gösteremediler. 

Toplumlar da büyük değişimler, aydınların çabasıyla olur.  

TUSİAD’ın üyelerinin yöneticilerinin aydın olmadıklarını söylemek mümkün müdür? 

Bu kadar iyi eğitim almış, ekonomik gücü olan insanların haksızlıklar karşısında, ekonomik olarak zayıf insanlardan daha fazla seslerini çıkarmaları gerekmiyor muydu? 

Ama maalesef seslerini şimdi, özgürlükler ucuzlayınca çıkartmaya başladılar. 

‘DEVRİ SABIK’SIZ OLMAZ’ 

Burjuvası, aydını böyle de, siyasetçisi farklı mı? Sadece hukukun üstünlüğünün, bağımsız ve tarafsız yargının hayata geçirilmesi Türkiye’nin sorunlarını çözmez. 

Geçmişte yapılmış, haksızlıkların, hukuksuzlukların, yolsuzlukların hesabı, o dönemin siyasetçisinden bürokratından sorulmadan, yani daha kısa bir anlatımla “Devri sabık” yaratmadan hiçbir sorun çözülmez. 

Devri sabık yaratmadığınız sürece “çalanın yanında kar kalıyor”, “çalıyor ama çalışıyor” inancını toplumdan silemezsiniz.  

Silemediğiniz sürece de, halk sizinde geldiğiniz de çalacağınızı düşünür ve bunda da haksız sayılmaz. Yani çalmayı olağanlaştırısınız. İhaleye fesat karıştırmaktan tutun da, evrakta sahteciliğe kadar bir çok suçta iktidarı ve muhalefeti el ele yandaşları kurtaracağız diye ceza indirimine giderseniz, elbette devri sabık yaratamazsınız. 

Bunu yapmadığınız sürece de, dünya yolsuzluk sıralamasında acınacak haldeyiz diye yakınma hakkına sahip olamazsınız. 

Anayasaya uymak zorunda olan bir Cumhurbaşkanı, açıkça ve bağıra bağıra anayasayı çiğnediği halde, toplumu harekete geçirebilecek bir siyasi örgütlenme, bir sivil toplum hareketi yoksa, anayasanızda ne yazarsa yazsın, bu ikinci sınıf demokrasiye layığız demektir.