Hukuk devleti nasıl yok edilir?

AKP-MHP anayasa değişikliği önerisi, kendi oylarıyla Anayasa Komisyonunda kabul edildi. Acemice, aceleyle, kötü hazırlanmış olan metne bir de Komisyon el attı. Toplam 21 maddeyi 18 maddeye indirdi ve bazı değişiklikler yaptı. Ama metin iyileşecek gibi değildi. Zaten görüldü ki Komisyonun da böyle bir derdi yoktu.
Değişikliklerden ikisi devletin kuruluşuyla ilgili.
*
AKP-MHP önerisinde, mevcut anayasanın 126. maddesine bir paragraf eklenmişti. Bu, kamuoyunda “eyalet sisteminin önü açılıyor!” değerlendirmesi yaratan eklemeydi. Eleştiriler haklıydı. Komisyonda AKP önerge verdi ve bu eklemeden vazgeçtiler.
Ama dayanamadılar; çıkardıkları paragraftan bir tutam tortuyu 106. maddenin en sonuna bir cümlecik olarak yerleştirdiler.
İki partinin önerisinde, ‘cumhurbaşkanına kim vekalet edecek’konusunu düzenleyen 106. maddenin sonuna, bu maddeyle ilgisi olmayan bir cümle yerleştirilmişti. Buraya kondurulan cümleyle cumhurbaşkanına yeni bir yetki veriliyordu. Aslında yeri, hemen iki üstte cumhurbaşkanının yetkilerini düzenleyen 104. maddeydi. Komisyon da hükmün maddeyle ilgisizliğini görmezden geldi ve ‘o bir tutam tortu’yu buraya sokuşturdu.
“Madde 106 – Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir.”
Oysa yürütme organı, böyle bir yetki kullanamaz.
Çünkü bakanlıklar, ayrı tüzelkişilikleri olmayan, devlet tüzelkişiliği içinde yer alan temel kamu kurumlarıdır. Bunların kurulması ve kaldırılması da, örgütlenme kurallarının ve görev - yetki çerçevelerinin belirlenmesi de “kanun” konusudur. Bu yetki TBMM’ye aittir. Yetkinin cumhurbaşkanına, yani “yürütme organı”na verilmesi, “kuvvetler ayrılığı ilkesi”ni ortadan kaldırmaktadır.
Daha da önemlisi, yapılan bu iş, hukuk devleti ilkesini yok etmektedir. Çünkü bir devletin hukuk devleti olup olmadığını belirleyen ölçülerden biri, “yasallık” (kanunilik) ilkesidir. Yani, idarenin kuruluş ve işleyiş usulleriyle esaslarının idarenin kendisince değil, yasamadaki halk temsilcileri eliyle belirlenmesi…
Komisyon, eklenen paragrafı kaldıracak yerde, buna bölgecilik özlemlerin ekapı aralayarak “taşra teşkilatlanması”nı da eklemiş ve metne adeta tüy dikmiştir.
*
Diğer değişiklik, mevcut anayasanın 123. maddesine yine bir paragraf olarak eklenmişti. “Üst düzey yöneticilerin atanma esas ve usullerini cumhurbaşkanı belirler”yazmışlardı. Kamuoyunda eleştiriler yükseldi; yani şimdi cumhurbaşkanı “valiler bundan böyle atamayla değil, seçimle işbaşına gelir” diyebilsin mi isteniyordu?!
Tepkiler karşısında önerideki bu ekleme de Komisyonda çıkarıldı. Ama buradan silinen paragraf, 104. maddede bir cümlenin içine iç-cümle olarak yine yerleştirildi.
Üst düzey yöneticileri atamak,yürütme organının yetkisinde. Geçmişte de öyleydi şimdi de öyle.
Ama, üst düzey yöneticilerin atanmasına ilişkin kuralları, usul ve esasları belirlemek yetkisi, Türkiye’de her zaman TBMM’ye ait oldu. Kanun ile düzenlendi.
Çünkü bu kademeler, devletin kuruluşunun bir parçasıdır. Üst düzey yöneticilerin hangi temel kurallarla atanıp görevde tutulacakları Meclis tarafından belirlenecek; bu düzeydekiler daha alt düzeylere atamalar yaparken yine meclisin belirlediği kurallara göre davranacaklardır. Eğer usul ve esaslar şablonu yürütmeye ve dolayısıyla idareye bırakılırsa, hukuk devleti yıkılmış, idari devlet uçurumuna düşülmüş olur.
Adı üzerinde, cumhurbaşkanına verilen yetki, yürütme yani işlerlik kazandırma, çalıştırma, işletme yetkisidir. Yürütme organı atama işlemlerini yapabilir. Ama kurucu nitelikte esas ve usul belirlemek, yasama organının işidir. Bunun ondan başka bir organ tarafından yapılması kurucu iradenin, yasama işlevinin devri ve hatta gaspı olur.
Bu da hem “kuvvetler ayrılığı”nı hem de “hukuk devleti”ni berhava eder, gider.
*
Yanlışları düzeltilecek gibi değil!
En iyisi, bu tasarının geri çekilmesidir.