Hükümetin zor kararı

Uzun kapanma süreci küresel salgınla mücadelede başarı için gerekli bir tedbirdi. Bir bayramı daha evlerimizde geçirdik. Ancak öbür yandan piyasaların durması, çiftçilerin talep görmeyen ürünlerini çürümeye terk etmesi gibi manzaralar, ağırlaşan ekonomik krizin diğer yüzü oldu. Üretimin desteklenmesine dayalı bir ekonomi kendisini iyice dayatmaya başladı. Neoliberal ekonomi 1980’lerden bu yana üreticiyi zaten sistemin kenarlarına itmiş, rantiyeyi merkeze çekmişti. Sanayiciliğin “enayilik” haline geldiği, çiftçiliğin patinaj yapmaya dönüştüğü son kırk yılın ekonomik düzeninde sıtmaya razı olarak yaşamış olan üreticiler, küresel salgının ağırlığı da üzerlerine çökünce yükü daha fazla taşıyamaz hale geldiler.

Ekonomik daralma AK Parti’nin oylarını eritiyor. Oy verme davranışını etkileyen pek çok etmen olmakla birlikte, seçmen kitlelerinin büyük kısmının nihai kararı ekonominin durumu ile yakından ilişkilidir. Arkada kalan yıllarda dış politikada ne kadar hata yaparsa yapsın, içeride izlediği siyasetler ne olursa olsun, sıcak para üzerinden ekonominin genişlemesi sokaktaki insana yansıdığı için seçimlerde AK Parti’yi yenmek çok zordu. Geldiğimiz noktada hükümet sıcak paraya dayalı ekonomik genişleme dinamiklerinin sona erdiğini ve ekonomik daralmanın seçmen tabanını eritmeye başladığını görse de rotayı üretime ve reel sektöre kırmakta başarısız görünüyor. Çünkü kısa vadede reel sektörü destekleyecek kaynakları bulmakta zorlanıyor. Ama daha önemlisi, üreticilerin desteklenmesini bir taktik mesele olarak kavrıyor. Oysa ekonominin, kaynakların dağılımı bakımından üreticiyi merkeze çekecek hale getirilmesi, sermaye birikim modelinin değişmesi demektir. Bu olay hükümetin taktik değil, stratejik kararlar almasını gerektirir. Böyle bir dönüşüm ise ekonomide ittifakların değişmesi anlamına gelir.

Sıcak para ekonomisinde patron rantiye kesimidir. AK Parti, kurucu kodlarında yer alan belediyecilik yaklaşımının da etkisiyle, geçmişte ekonominin rotasını sıcak para aracıları ve müteahhitler gibi rantiye kesiminin desteğinde belirledi. Ekonomi borçlanma yoluyla büyüdüğü ölçüde, bütün sektörler bu büyümeden şu ya da bu ölçüde nemalandılar. Bu nedenle ciddi bir sorun çıkmadı. Ancak hem borçlanmanın sürdürülebilir olmaktan çıktığı hem de küresel salgının ağırlaştırıcı etkisiyle üreticilerin nefes alamaz hale geldiği günümüz koşullarında makas değişikliği kendisini dayatıyor. Şu aşamada üreticiye bakışta iki farklı yaklaşım olduğu görülüyor. Üretimin desteklenmesinden kastettiğimiz çiftçiye kamu kaynaklarından bir parmak daha vermek, üreticilere akacak desteklerin oranında kabul edilebilir ve nefes aldıracak sınırlı bir genişleme sağlamaksa, yani ölmeye başlamış olan üreticiye suni teneffüs yaptırmaksa, bu başka bir sorundur. Yok, eğer üretim ekonomisi derken kastettiğimiz şey, vergi yükünün rantiyenin ve üretici olmayan faaliyetlerin üzerine bindirilmesi, ekonominin makro kaynaklarının üreticilere aktarılması ise, bu bir sermaye birikim modeli değişmesidir. Bunu yapacak olan hükümet, ekonominin patronları katında başka ittifaklar kurmak zorundadır.

Üretim ekonomisi, sanayiciliğin “enayilik” olmaktan çıkması, tarımın kazançlı hale gelmeye başlaması olacaksa, siyasette bunu mümkün kılacak güçlerin merkeze taşınması gerekir. Bu nedenle üretim ekonomisini, üreticileri ölmeden yaşatacak bir suni teneffüs taktiği olarak değil, bir strateji olarak kavramaya ihtiyaç var. Üretim konusu program bütünlüğü içinde düşünülmelidir. Ekonomide makasın rantiyeden üretime kırıldığı bir yönelim, toplumsal davranışlar ve kültürel değerler düzleminde de değişmeyi gerektirir. Tasarrufların üretimi desteklemeye yönlendirildiği ve kültürel düzlemde çalışmadan kazanma beklentisinin ortadan kaldırılması zorunludur.

AK Parti hükümeti bu meseleyi stratejik olarak kavrayabilecek ve makas değişikliği yapabilecek mi? Şu ana kadar pek ümit vermedi. Öte yandan parlamentodaki muhalefet partileri toplumda yükselen huzursuzluğu örgütlemekten öteye geçerek bir ekonomi programı açıklamış değil. Bu bir sıkışma ve kriz manzarasıdır. Bu vesileyle Türk siyasetindeki fikir sığlığı ve pragmatizmin topluma nasıl zarar verdiğini bir kez daha tecrübe etmeye başladık. Fikir diye ileri sürülenlerin hayata uymadığı kriz koşullarında Vatan Partisi’nin açıkladığı iyi çalışılmış üretim ekonomisi programı, giderek artan bir yoğunlukla toplumun gündemine girecek gibi görünüyor.