Hülya Akkaya ve kavramsal fotoğrafları

Hülya Akkaya başarılı kadın fotoğrafçılarımızdan birisi. Genellikle kavramsal fotoğraflar üretiyor. Fotoğrafın felsefi derinliklerinde geziniyor. Daha çok, mesajı olan, düşündüren fotoğraf üretmeye çalışıyor. Tarzını değiştirmeden, çeşitli projelerle fotoğraf üretiyor. Kavramsal sanatın içinde kalabilmek için çok çalışıyor. O bir öğretmen. Her eğitimci gibi yüreğinde gelişme ve geliştirme istemi var. Çocuklar için elinden geleni yapıyor, “Sunay Akın’ın-Oyuncak Müzesi” çalışmasından etkilenmiş, o yönde çalışmalar yapmış Sunay Akın’dan da destek görmüş. İzmir’de yaşayan Hülya Akkaya’ya sordum.

  • Hülya Akkaya doğum yerinizi çocukluğunuzu Erzincan’da o yılların yaşamını anlatır mısınız?

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım Erzincan’da geçti. Çok mutlu bir çocukluk yaşadım. Gece yarılarına kadar sokakta oynayan bir çocuktum. O dönemler herkes öyleydi. Mahalle kültürü vardı. Gece yatarken kapılar kilitlenmez, kimsenin evine kapı çalınarak girilmezdi. Herkes herkesin özel yaşamının içinde, kolektif bir yaşam vardı.

  • Çocukluğunuzda nelere meraklıydınız, neler okurdunuz, tamamladığınız okulları da anlatır mısınız?

Daha ortaokul yıllarımda Türk ve dünya klasiklerini okumuştum. Yaşar Kemal’in İnce Memed serisinden sonra ayrı bir hayranlığım olmuştu kendisine. Hâlâ fikrim değişmedi gerçi. Fakat zaman geçtikçe, olgunlaştıkça kendime çok yakın bulduğum yazarlar oldu. Kafka ve Gabriel Garcia Marguez idolüm olmuşlardı. Daha sonra da hep öyle olarak kaldılar.

Lise yıllarımı da Erzincan’da tamamladıktan sonra Trakya Üniversitesi Edirne Eğitim Fakültesi’ni kazandım ve okudum. Daha sonra mecburi hizmet için memleketimde bir mezraya atandım. Birleştirilmiş sınıflar okutmak meslek hayatımın daha başındayken önemli tecrübeleri edinmemi sağladı.

Memleketimde yaklaşık 9 yıl görev yaptım. Bu sırada kuzenim vasıtasıyla yazar Sunay Akın ile tanışma fırsatım oldu ve çocuk oyuncakları müzesi açma fikrini açtı. Yardımcı olabileceğimi söyledim. Durumu öğrencilerimin ailelerine ve çocuklara, eşe dosta, tüm çevreme ilettim. Doğu Anadolu’da köy köy çocuk oyuncakları toplayarak gönderdim. Karşılığında Sunay Akın modern oyuncaklar gönderdi. Aldığım oyuncağın karşılığında yeni oyuncak veriyorduk çocuklara ve çok mutlu oluyorlardı. Müze açılınca ziyaret ettim ve alt kattaki Anadolu Oyuncakları bölümünün oluşmasına katkı sağladığım için çok mutlu oldum.

Yine memleketimde görev yaptığım bu süreçte aynı kuzenim Yashika marka analog bir fotoğraf makinesi gönderdi. Makinenin yanında da bir kitap vardı. Fotoğraf çekimi ile ilgili bilgiler veriyordu. Fotoğraflar çektim, Çok sevdim, yoğunlaştım.

  • İzmir’e ne zaman geldiniz? Fotoğraf adına İzmir’de neler yaptınız? Sizden başka kadın fotoğrafçılardan da söz ederek İzmir’in fotoğraf camiasını anlatır mısınız?

2003 yılının son günlerinde İzmir’e tayin oldum ve yaklaşık 3 yıl fotoğraf camiası ile hiçbir bağlantım olmadı. Sonra bir gün okulumuzu ziyaret eden Tayfun Kocaman’ın sayesinde İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği’ni, ardından Ege Fotoğraf Ve Sinema Amatörleri Derneği’ni keşfettim. Özellikle İFOD’da atölye gruplarına dahil olarak üretim yapmaya çalışıyordum fakat hiçbiri beni tatmin etmiyordu. Sonra bir gün Tayfun Kocaman’la Kurgu Atölyesi’ne dahil oldum ve yapmak istediğim fotoğrafın bu olduğuna karar verdim. Yaklaşık 2010 yılından bu yana sosyal içerikli kavramsal projeler hazırlıyorum.

İzmir fotoğraf camiasında kadın fotoğrafçılardan özellikle İlke Coşkuner Güngör dijital manipülasyon yoluyla kurduğu fotoğraf yapma şekli ile masalımsı bir dünyada yol alırken sorguladığımız fotoğrafları üretmesi açısından etkilendiğim değerli bir fotoğrafçıdır.

Diğer önemseyip çalışmalarını değerli bulduğum kadın fotoğrafçı ise Arzu Filiz Güngör’dür.

  • Sergileriniz ve ödüllerinizden de söz eder misiniz? Şu anda neler yapıyorsunuz? Çalıştığınız özel bir konu var mı?

2003 yılında Erzincan’da açtığım tek bir kişisel sergim oldu. Bilgi ve deneyimim arttıkça kişisel sergi açmak için o günden sonra kendimi hazır hissetmedim fakat çok defa karma sergilere dahil oldum, olmaya da devam ediyorum. Pandemi sürecinde biri evimde, diğeri okulumda olmak üzere iki farklı proje tamamladım. Şimdilerde yeni bir proje için hazırlıklara başladım.

  • Fotoğrafın eğitim alanında da varsınız dersler veriyorsunuz…

2014 yılında görev yaptığım okulda yetişkinlere ve öğrencilere fotoğraf eğitimi vermeye başladım. 2016 yılında tayin olduğum okulun müdiresi sevgili Fatma İzmir’in de desteği ile Türkiye’de bir ilke imza atarak ilkokulda bir fotoğraf stüdyosu açtık. Bu stüdyo Milli Eğitim Bakanlığınca örnek proje olarak bakanlık bünyesindeki ilkokullara önerildi. Eğitimleri artık burada vermeye başladım ve öğrencilerim, velilerim, okul çalışanları, okul idaresi destek ve modellikleriyle projeleri tamamladık.

  • Fotoğrafın işlevi içinde kadın fotoğrafçıların çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? Dünyada ve Türkiye’de örnek aldığınız izlediğiniz fotoğrafçılar var mı?

Ne yazık ki dünyanın birçok bölgesinde kadınların kendisini sanatçı olarak ifade etmesi hâlâ ütopik bir durumdur. Sanatsal yaratıcılık özellikle kadınlar için cesaret ve tutarlılık ister.

Üzülerek ifade etmeliyim ki Türkiye’de henüz örnek aldığım bir kadın fotoğrafçı yok. Çünkü kadınlar birçok alanda olduğu gibi fotoğrafın içinde de henüz varlığını yeterince gösterememiş durumda. Dünya fotoğrafında ise Diane Arbus ve Vivian Maier, farklı bakış açılarıyla değerli bulduğum fotoğrafçılardır.

Erkek fotoğrafçılardan özellikle belgesel fotoğrafın duayeni olarak gördüğüm Sebastiao Salgado’yu yaşam felsefesi ve duruşuyla; Çinli sanatçı Ai Weiwei ise çok yönlü çağdaş sanatçılığı yanı sıra sosyal, siyasal ve kültürel bir eleştirmen olarak hayranlık duyduğum isimlerdir.