Hürriyet, Milliyet, Posta… Holding basını bildiğiniz gibi

Hürriyet grubu Doğan ailesinden Demirören ailesine geçince “yandaş” damgası yemişti. Eskiden CHP’nin ya da “vesayet odaklarının” kontrolünde olduğu düşünülen bu yayınlar, şimdi AK Parti’nin denetimine geçmişti.

Aslında bu gazeteler, AK Parti ya da CHP’nin değil, TÜSİAD üzerinden Batıcılığın “yandaşları”. 1948’de kurulan Hürriyet de 1950’de yeniden yayına başlayan Milliyet de Türkiye’nin NATO üyeliğiyle birlikte girdiği Batı tahakkümünün entelektüel merkezi oldular.

RIZA MERKEZLERİ

1963’ten beri devam eden “AB’ye üye oluyoruz” uyuşturucusu, bu gazetelerin manşetleriyle geniş kitlelere zerk edildi. Türkiye 70 yıldır bu gazetelerin ürettiği toplumsal rıza ile Batı kapısında uslu uslu bağlı duruyor.

Türkiye’nin hâkim sınıflarının ülkeyi devletçilikten koparıp adım adım kuralsız bir serbest piyasacılığa sürüklemesi, bu gazetelerin kalemleriyle meşrulaştırıldı.

70 yıldır Türkiye ne zaman kafasını kaldırıp, bağımsızlık yolunda adımlar atsa onlar işbirlikçi sermayenin sesi olarak karşı çıktılar. 12 Mart ve 12 Eylül’ün Amerikancılığını onlar normalleştirdiler. Onlara ‘Gladyo basını’ demek çok da yanlış olmaz.

Ve Batı’ya uygun bireyci kültür de her türlü yozluk ve çürüme de onların birinci, ikinci, üçüncü ve son sayfalarından millete gösterildi. Kadın bedeni, çıkardıkları magazin eklerinde bir gazete süsü olarak kullanıldı.

Türkiye son birkaç yıldır bağımsız dış politika yolunda ilerliyordu. Batı dışında bir dünya olduğunu keşfetmiş ve yönünü yükselen Asya’ya dönmüştü. Bu gazeteler, mecburen ama birazcık yeni gelişmeye ayak uydurmak durumunda kaldılar. Gerçi her fırsatta Türkiye’nin yönünün Batı olduğunun altını çizmekten de vazgeçmediler.

DENGE GİTTİ DİLLER ÇÖZÜLDÜ

Tayyip Erdoğan hükümeti, seçimlerin sonuçlanmasıyla birlikte direksiyonu yeniden Batı’ya kırdı. 2010’ların başından bu yana duyulmayan Avrupa Birliği masalları, yeniden piyasaya sürüldü. Türkiye, “We are NATO” çizgisine hızla getirildi. Mehmet Şimşek – Hafize Gaye Erkan ikilisi, adı konulmamış IMF memurları olarak Türkiye’ye getirildi ve ülke yeniden tefeci yağmasına açıldı. Rusya ve Ukrayna arasında yürüttüğümüz sözde denge siyaseti de Ukrayna lehine terk edildi.

Hürriyet’in eski genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök ve mevcut önemli yazarlarından Abdülkadir Selvi’nin önceki gün çıkan yazıları, Hürriyet’in eski dönemi ile yenisi arasında bir fark olmadığını gösteriyor. Hürriyet, dün de Batı tahakkümünden yana bugün de…

‘AVRASYACILARIN KARA GÜNÜ’

Şöyle diyor Özkök:

“Benim görüşüm şu;

Erdoğan İsveç politikasını olağanüstü bir maharetle sürdürdü ve sonuç aldı.

Bir vatandaş olarak, kendisini kutluyor ve gönülden destekliyorum.

Neden mi?

Türkiye’ye egemen olan İslamcı-Milliyetçi-Ulusalcı yeni elit tam gaz Amerika ve Avrupa düşmanlığı yaparken, Cumhurbaşkanı Türkiye’nin çıpasını bir anda yeniden Batı’ya bağladı.

Avrasyacıların kara günüydü geçen pazartesi.

Ama emin olun Türkiye için umut verici bir gündü.”

‘AB DEĞERLERİ’

Abdülkadir Selvi ise şunları yazdı:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğinin gündemde olduğu Litvanya’ya hareket ederken Türkiye’nin, Avrupa Birliği üyeliğini gündeme getirmesi benim açımdan sevindirici oldu.

Ben Türkiye’nin AB perspektifini kaybetmemesini savunan birisiyim. Türkiye’nin, AB değerlerinden uzaklaşmasının yararına inanmıyorum.”

‘ANKARALI DİLAN’

Holding basınının en boyalısı Posta gazetesi de birinci sayfasında yeni döneme uygun bir başlık tercih etti: ‘Ankaralı Dilan Hollanda’ya Başbakan oluyor”

Bahsettikleri Dilan Yeşilgöz, Hollanda’nın Adalet Bakanı. Babası 1984’te Hollanda’ya kaçan bir PKK’lı. Babası kendisini bağlamasa da kendisinin 2018’de Hollanda Parlamnetosu’nda sözde Ermeni Soykırımı’nı tanıyan vekillerden biri olması, onun kimliğini ele veriyor. Ankaralı falan değil, dümdüz Hollandalı.

Bu haber ve başlık neden önemli? Bu yayınlarda vatan gibi, milli çıkarlar gibi konularla bağın ne kadar zayıf olduğunu görüyoruz. “Bir Türk Hollanda’da başbakan olabiliyor. Vay be!” Verdikleri mesaj bu. İşte Avrupa’nın yüksek değerleri! Halbuki orada bir ‘Türk’ olarak yükselebilmenin tek yolunun Türk’e sövmek olduğunu gösteren bir örnek bu. Ters bilinç, böyle örneklerle üretiliyor.

BU ÇORAKLIĞA SON VERECEĞİZ

Muhafazakârından, solcusuna, sözde milliyetçisinden, sözde Atatürkçüsüne; iktidarının da muhalefetinin de yeni yetme muhalefet adaylarının Batıcı olduğu bu ülkede halkın ezici çoğunluğu ise farklı düşünüyor. 70 yıllık NATO süreci, siyaset ve fikir hayatını esir alsa da özellikle 15 Temmuz sonrası ülkede anti-emperyalist rüzgârlar esiyor.

Düzenin çorak siyaset ve fikir hayatına vatandaşımızı hapsetmemek için Vatan Partisi, Aydınlık ve Ulusal Kanal’a büyük görevler düşüyor. Ve o görevi başarıya ulaştıracağız. Türkiye’de başka bir seçenek olmadığı, son iki haftada bütün berraklığıyla tekrar ortaya çıktı. Bu vesileyle Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni olarak göreve başlayan Beyhan Korkman arkadaşıma da başarılar diliyorum.