Huuu! Komşu duydun mu? Bob Ross CIA ajanıymış (!)

Geçen hafta Bob Ross'un sanatı nasıl kitleselleştirdiği ve Ulusal Kanal'da eski bölümlerin tekrar yayınlanmasının ne derece önemli olduğunu yazmıştım. Bu arada Ross'un ressam olmadığını iddia edenlerin de haksızlık ettiğini ve sanatın kimsenin endazesinde olmadığını anlatmıştım.

Hemen sonrasında Oda TV'den ''Aydınlık CIA'nın oyununa geldi'' başlığı ile cevabi bir yazı yayınlandı.

Mutlaka atladığımız bir konu vardır ve Oda TV belgelere ulaştı diye hayal ettim. Alıştık artık her gün ''yeni'' bir şey duymaktan olmaz mı olur diye düşündüm. Belki de Bob Cia ajanıdır ve kim bilir boya tüpleri içinde ne kriptolar saklamış, resimleri ne şifreler yollamıştır diye heyecanlandım.

Hatta Oda TV sosyal paylaşım alanında iş daha da ileriye gitmiş ve ''Şuraya küçük küçük ajanlar çizelim/ Oda TV işin peşine düştü'' paylaşımları dahi yapılmış.

Aydınlanmak için yazıyı okudum. İddianın alt başlığı şöyle; ''Aydınlık, Ross'un emekli asker olduğu ve eski CIA ajanının "sanat" şirketinde resimler yaparak ünlendiğini unuttu!''

Emekli asker olmasındaki sakıncayı tam anlamadım ama neredeyse CIA'nın sanat elçisi kıvamında takdim edilen iddia, Netflix! yapımı bir belgesele dayanıyor. ''Mutlu Kazalar, İhanet ve Açgözlülük" Ben de izlemiştim ama sanırım anlamamışım diye kendimden şüphe ettim ve oturdum notlar alarak saniye saniye tekrar izledim, hatta izledik! Yaşadıklarımız maalesef bizleri bu hale getirdi; kendi adınızdan bile şüphe duyuyorsunuz.

Belgesel Bob'un oğlu Steve ve diğer tanıklıklara yaslanıyor.

Prodüksiyonun temelde anlattığı şunlar.

Ross çok yetenekli, ekonomisi düşük bir ressamdır. Hocası John Thamm onun doğuştan ressam olduğunu söyler.

Alman ressam Bill Alexander'ın TV'de yaptığı ''ıslak üstü ıslak'' tekniğinin etkisindedir, onunla tanışıp öğrenir. Ordudan emekli olur, Magic Art şirketi ile anlaşıp gezici sanat hocalığı yapar, ayrıca boya, tuval ve fırça satar.

Oğlunu yeni kaybetmiş ressam Anette Kowalski çaresiz ve yas tuttuğu günlerdedir, yıkılmış ve içine kapanmıştır. Bu arada Bob'u keşfeder. Onun resim çabası dikkatini çeker ve kendi deyimiyle depresyondan onu kurtaracak şey Bob'un yeteneğidir.

Onu bulur ve ''Yeteneğini tarif edemiyorum ama bence bunu paketleyip satmalıyız'' diye bir ortaklık teklifinde bulunur.

Bob kabul eder ve Anette atölye yatırımı yapar. Bob ve ailesi ihtiyaç olduğu için 1,5 yıl Kowalskilerin yanında yaşarlar. Oğlu Steve bu durumu ''masrafları azaltmak'' diye özetler. Walter Kowalski emekli Cia çalışanıdır. Emekliliğinde de bol para kazanmak arzusundadır. Bunun için büyümek ve Tv programları yapmak gerekmektedir. Bob ise biçilmiş kaftandır.

Özetle Bob'un amacı resim, Kowalskilerin bol paradır!

Kowalskiler yalnızca mali işlere bakar ve Bob'un işine hiç karışmazlar.

İşler büyür… Milyonlarca izleyicisi olur. Hatta 97 yaşında ilk resim sergisi açan izleyicisi bile vardır. Central Park'ta yüzlerce insanla toplu resim programları yapılır. Bu arada Kowalskiler yalnızca program değil, tuval, boya, fırça vs. satmak ve tekel olmak derdindedirler.

Bob artık durumdan çok rahatsızdır. Kowalskilerle arası açılır. Bu arada eşi kanserdir… Kısa bir süre sonra da ölür. Bob yıkılır… Çok geçmeden Bob Lenf kanserine yakalanır. Hastalığını öğrenince ilk söylediği ''Daha çok resim yapmalıyım'' olur. İlk defa eline fırça alan binlerce hayranı geçmiş olsun mektupları gönderir ve depresyondan kurtulur.

Kowalskiler telaş içindedirler; Bob ölürse işleri duracaktır. Bob'a senin için anıt dikeceğiz yalanıyla tüm haklarını devreden bir mukavele imzalatmaya kalkarlar ama Bob imzalamaz.
''Ölüm döşeğimde bile adımı çalmak istiyorlar'' diyerek ölür.

Kowalskiler cenazeye bile gelmezler.

Sonrası tam bir tekelleşme savaşı. Bob Ross yazılı pijama bile üretip satarlar. Oğlu Steve dava açamaz çünkü temyiz çok masraflıdır. Bugün bütün haklar maalesef Kowalski'nin şirketi tarafından adeta gasp edilmiştir. Belgesel, intiharın eşiğine gelenlerin Bob'la hayata bağlanma tanıklıkları ile biter.

Uğraştım, uğraştım Bob'un ajanlık faaliyetlerine ve hatta ülkem üzerindeki sinsi emellerine rastlayamadım. Belgesel bitti ve birbirimizin yüzüne baktık. 1,5 saat esir ettiğim takımdan genç bir arkadaşımız sessizliği bozdu ''Hocam şaka mı bu yaptığınız!''

İmdiiii… Birlikte hayaller kuralım:

Diyelim ki Bob CIA ajanı ve resimleriyle şifre veriyor, sattığı fırçaların içinde dinleme cihazları var falan. İyi ama Bob iyi resim yapıyor!

Böyle bir durum olsa bile bizi ilgilendiren tarafı, ülkemin milli güvenliğini ne kadar tehdit ettiğidir. Kaldı ki CIA, Bob'un ülkesinin resmi istihbarat örgütüdür, insanlar girer, çalışır ve emekli olurlar.

Neyse uzatmayalım…

Wagner'i nasıl bilisiniz? Ben dünyanın en iyi 5 bestecisinden biri olarak bilirim. Neredeyse Nazi Partisi kuramcısı ve Hitler’in ilham kaynağıdır.

Ya Picasso; dâhidir, öncüdür, okuldur… Affedersiniz biraz da komünisttir.

Ara Güler Sn. Cumhurbaşkanı'nın fotoğrafını çekti diye derisini yüzdüler sonra kalkıp özür dilediler.
İbrahim Kalın'la Erkan Oğur saz çalıp türkü söyledi diye Erkan Oğur'u çarmıha gerdiler. O da dayanamadı ''pişmanım'' dedi ve bence ayıp etti.

Abdurrahim Karakoç muazzam bir şiir yeteneğidir ve ''Mihriban'' türküsünün söz yazarıdır ama ''maalesef ''o da ülkücüdür…

Mesele; Bop Ross, Ara Güler, Erkan Oğur, Wagner, İbrahim Kalın, Karakoç falan değil; izin verin de bir nefes alalım…

Not: Yazarken aklıma geldi; bir ara hatırlatın da Itrî ve Klasik Türk Müziği'nin tarihsel yürüyüşü ile ilgili belge, bilgi ve çalışmalarımdan bahsedeyim. Onun da zamanı geldi gibi...