İade-i itibar -(TAMAMI)

İade-i itibar: Yitirilen saygınlığın yeniden kazanılması demektir.

Yani bir insanın, toplumda var olan saygınlığını, haksız itham ve eylemlerle yitirtildikten sonra, bu itham ve eylemlerin yanlış olduğunun halk tarafından kabul edildiğinin bir şekilde kamuya ilanıdır.

Yani olay hukuki bir sorun değil, tamamıyla toplumsaldır, manevidir.

Rahmetli Adnan Menderes’in avukatının TBMM Dilekçe Komisyonu’na verdiği, basına yansıdığı kadarıyla “Yassıada Mahkemesi Kararları’nın yok hükmünde sayılması”nı istemesi üzerine, son zamanlarda gündem değiştirmek için mezarlardan medet uman AKP iktidarı bunun üstüne mal bulmuş mağribi gibi atlarken, karşı yandakiler de hukuk cehaletinde onlardan daha aşağı kalmadıklarını ortaya koymak için, Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile 12 Eylül’de idam edilenler için de aynı yolun izlenmesini istemişlerdir.

Öncelikle, bir mahkemenin olağanüstü dönemlerin ürünü olması, verdikleri kararların her türlü hukuki eleştiriye açık olması, ya da adil olmadıkları yolundaki toplumsal inanç, o mahkeme kararlarını yok sayma hakkını kimseye ve hele parlamentolara hiç vermez.

Yassıada Mahkemeleri’ni değerlendirirken, bu “Yüksek Adalet Divanı”nı kuran iradeye bakmak gerekir.

İtibar toplumun atfettiği değerdir

Yüksek Adalet Divanı’nı kuran irade, 12 Haziran 1960 tarih ve 1 Sayılı “1924 Tarih ve 491 Sayılı Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun Bazı Hükümlerinin Değiştirilmesi Hakkında Geçici Kanun”u yürürlüğe sokan iradedir, birileri beğensin veya beğenmesin kurucu iktidardır/kurucu iradedir.

Aynen 1789 Fransız, 1917 Rus, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra oluşan iktidarlar gibi.

Hiçbir hukuki ve siyasi sınırlamaya tabii olmayan bu kurucu iktidarın kurduğu mahkemelerin, tabii hakim ilkesine aykırı olduğu iddia edilemez.

Ama aynı zamanda olağanüstü dönemlerin mahkemelerinin verdiği ve kamu vicdanın da adil olmadığı yolundaki inanç yaratan kararları da, kişileri itibarsızlaştırmazlar.

İtibar toplumun kişilere atfettiği değerdir. Kişiyi itibarsızlaştırmak veya itibarlı kılmak toplumun o kişiler hakkındaki değer yargılarıyla oluşur.

Yakın siyasi tarihi biraz bilen birisi, özellikle de Yassıada’da Yüksek Adalet Divanı kararlarıyla mahkum olanların siyasi haklarının iade edildiği 16 Nisan 1974 tarih ve 1801 sayılı yasa ile yapılan anayasa değişikliklerinin tutanaklarını okumak zahmetine katlansaydı, o anayasa değişikliği sırasında Yasıada’da mahkum olanlardan bir anlamda özür dilendiğini görürlerdi.

Zira af, devletin bir dönemde verilen mahkeme kararlarına toplumda duyulan inançsızlığı kabul ederek, mahkumiyet kararlarını ortadan kaldırmasıdır.Yani bir nevi özür dilemektir.

Burada yapılabilecek olan af çıkartmaktır. Yassıada’da hüküm giyenler için bu yapılmıştır.

Nitekim bu anayasa değişikliğinin yapılmasından sonradır ki, rahmetli Menderes’in adı üniversiteye, havaalanına, caddelere verilmiş, devlet töreniyle de naşı kendisi için hazırlanan anıt mezara nakledilmiştir.

Budur iade i itibar.

Eğer 12 Eylül mağdurları içinde böyle bir şey düşünülüyorsa onlar içinde bir af kanunu çıkartılabilinir. Yoksa Meclis’te hukukçulardan bir bilirkişi komisyonu kurup, o mahkeme kararlarını irdeletip o kararların yok hükmünde olduğuna karar vermekle kişilerin itibarları iade edilmiş olmaz.

Meclis’in böyle bir hakkı yoktur. Bu düpedüz Meclis’in yargıya müdahalesi olur. Erkler ayrılığı ilkesinin ortadan kaldırılması, anayasanın ihlali olur.

TBMM’ye mahkemelerin kararlarını yok sayma hakkını bir kere tanırsanız, artık bunun nerede duracağı belli olmayacağı gibi mahkemeleri de karar verirken, ileride böyle bir tehlikeyle karşı karşıya kalabileceğini düşündürmeye sevk edersiniz.

Milletvekilleri için bu konun ayrıntılarını öğrenecekleri o kadar çok insan var ki bugün örneğin, Sayın Hüsametin Çindoruk’a, o Anayasa değişikliğinin hazırlanmasında fiilen görev almış Önder Sav’a olayın gerçeğini sorabilirlerdi.

Ama unutmayın ki, itibarın iadesi Meclis kararıyla değil, toplumun vicdani kanaatiyle olur.