İbrahim Kalın’ın dilindeki 150 yıllık oryantalist masal

Ayasofya’nın ibadete açılması kararıyla birlikte Cumhuriyet’in kurucu ilkeleri tartışılmaya başlandı.

Diyanet Başkanı Erbaş’ın Ayasofya’da Atatürk’ü hedef alan sözlerini, Cumhuriyet’in bağımsızlığını sembolize eden en önemli tarihlerden biri olan Lozan Antlaşması’nın yıldönümünde kutlanılmadan geçiştirilmesi izledi.

Birkaç gün sonra Bilal Erdoğan CNN Türk’te katıldığı programda başta Harf Devrimi olmak üzere Cumhuriyet Devrimlerini eleştirdi.

Sonrasında İbrahim Kalın sosyal medya hesabından “Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” diyerek Cumhuriyet’in kurucu ilkelerini eleştirenler arasında yerini aldı.

Bu eleştiriler sonrasında, Yeni Şafak grubunun dergisi Gerçek Hayat “Hilafet için toparlanın” başlığını atacak cüreti göstermiştir.

15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünün hemen öncesinde başlayıp sonrasında devam eden Cumhuriyet eleştirisiyle AKP neyi amaçlamaktadır?

Farklı kişi ve kurumlarca dile getirilen bu eleştiriler, erken seçim ihtimaline karşı AKP’nin kendi tabanı üzerinde siyasi etkisini güçlendirmek için konjonktürel olarak mı dile getirilmiştir?

Yoksa bu eleştiriler, Gül-Davutoğlu-Babacan cephesinde tekrarlanan ‘fabrika ayarlarına dönme’ yönündeki açıklamaların ardından, AKP’nin 2002’deki siyasetlerine yeniden yönelmesinin işaretlerini mi vermektedir?

Hangi amaçla yapılırsa yapılsın, Cumhuriyet’in ilkelerine ve Atatürk’e karşı yapılan bu beyanlar, AKP’nin 15 Temmuz sonrası tehlikeye giren devletin siyasi birliği adına toplumun tüm kesimlerini, tüm siyasi partilerini ve devletin tüm kurumlarını bir araya getirme iddiasında bocaladığını göstermektedir.

Türkiye’de hiçbir siyasi parti, Atatürk’ü hedef alarak, Cumhuriyet’in ilkelerini tartışmaya açarak toplumsal birliği sağlayamaz.

Buna rağmen, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın “yüz elli yıllık masal” diyerek Cumhuriyet’in kurucu ilkelerini, yani Jön Türkler’den Atatürk’e bu topraklarda emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı vererek inşa edilen Cumhuriyet’in siyasi birliğini hedef almıştır.

Devletin siyasi birliğini temin edip korumakla sorumlu bir kişinin yaptığı açıklama, devletin itibarına gölge düşürmüştür.

Yapılması gereken, İbrahim Kalın’ın açıklamasının temelindeki ideolojiyi ifşa etmektir.

O zaman “kendi hikayemiz” denilen şeyin, muhafazakar ve liberal kesimin yüz elli yıldır dile getirdiği oryantalizm masalının aslında Cumhuriyet karşıtlığı olduğu ortaya çıkacaktır.

ORYANTALİZMDEN MERKEZİYETÇİLİK DÜŞMANLIĞINA

Muhafazakar-liberal kesimin dile getirdiği oryantalizm, bu topraklarda her zaman, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e merkezîleşme mücadelesini hedef almış ve Cumhuriyet devrimleriyle inşa edilen merkezi yapı karşısında konumlanmıştır.

Buradaki can alıcı nokta, ideolojisi gereği güçlü devlete karşı olan liberaller ile Osmanlı’dan bugüne yereldeki merkezkaç kuvvetlerin ademi merkeziyetçiliğini savunan muhafazakârların oryantalizmin çatısı altında toplanmasıdır.

Oryantalizm her zaman merkezi despotizmin, yereli ise özgürlüğün sembolü olarak sunmuştur. Ezilen dünyanın liberal ve muhafazakârları, bu oryantalist söyleme yaslanarak kendi ülkelerinin bağımsızlığının temeli, merkezi yapıyı hedef almıştır.

Bu tartışmada irdelenmesi gereken nokta, muhafazakârların çelişkili tutumudur. Muhafazakarlar, Avrupa merkezciliğe eleştiri getirirken aynı zamanda oryantalizmin tezleriyle, kavramlarıyla dünya görüşlerini ifade etmektedir.

Kalın, 9 Eylül 2017 tarihinde Halil İnalcık'ın doğumunun 100. yıl dönümü dolayısıyla katıldığı törende Avrupa merkezciliği eleştirmişti:

“Biz, Avrupa merkezci tarih tasavvurunu kamil manada aşabildiğimizi söyleyemeyiz... bugün hala zihnimizdeki ortalama tarih tasavvurunu şöyle bir tahlil ettiğimizde, Avrupa merkezci tarih tasavvurunun en belirgin paradigma olmaya devam ettiğini görüyoruz.”

Konuşmasının devamında Kalın, o tarihlerde vefat eden Şerif Mardin’i anıp, ‘kendi tarihini yazma’ konusundaki fikirlerini o zaman da dile getirmişti:

“Hep başkalarının ürettiği kavramlar üzerinden kendimizi tanımlamaya çalışıyoruz. Halbuki bu kendi kimliğimizi bir başka tarihi, sosyolojik ortamda ortaya çıkmış, formüle edilmiş kavramlara sıkıştırmak anlamına gelir. Şerif Mardin Hoca asılında bu paradoksu yaşamış düşünürlerden bir tanesiydi.”

Her ne kadar Kalın, Şerif Mardin’e ılımlı bir eleştiri getirmişse de, paradoks olarak altı çizilen aynı zaman Kalın’ın kendi çelişkileridir.

Avrupa merkezciliğini yıkarak özgün kavramlar yaratabilmek için öncelikle yeni bir yöntem yaratılmalıdır ki, her toplum kendine özgü kavramları ve yöntemi devrimlerle yaratabilmiştir.

150 yıllık devrimci geleneğin yarattığı birikimi ‘başkasının hikayesi’ olarak yorumladığınız zaman, kendi hikayeniz Avrupa merkezciliğin masasında kaleme alınmaya mahkumdur.

Avrupa merkezcilik, Doğu’yu sömürgeleştirmeye çalışan Batı’nın ideolojik aracı olarak doğmuştu. Dünya’yı Avrupa’nın normlarına göre tanımlayıp tasnif ederek dizayn etmenin sonucu olarak da oryantalizm gündeme gelmiştir. Bu anlamda oryantalizm ve Avrupa merkezcilik iç içe geçen birbirlerini tanımlayan, liberal ideolojinin iki koludur. Birinin varlığı diğerinin varlığını zorunlu kılmaktadır.

Bundan dolayı oryantalist söylem, emperyalizm çağında ezilen dünyada bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük için gerçekleştirilen merkezîleşmeyi ve devrimleri despotizm olarak yaftalayıp, Avrupa merkezcilik adına mahkum eder.

Oryantalist söylem tam bu noktada ideolojik tahakkümünü kurar. Devrimin mirasını ve onun merkezîleşme birikimini yadıysan her muhafazakâr gibi Kalın da, oryantalizmin kavramlarıyla siyasal konumunu tanımlarken Avrupa merkezci ideolojiyi yeniden üretir.

ŞERİF MARDİN'İN PLATOSUNDAN ÇIKANLAR

Yüz elli yıllık tarihin yazılması tartışmasında Şerif Mardin’in rolü belirleyicidir. Çalışmalarında “oryantal terliğin şıpırtısını hatırlatan bir samimiyet” vardır.

‘Ceberut devlet’, ‘merkez-çevre’, ‘askeri-bürokratik vesayet’, ‘cemaatler ve sivil toplum’ gibi Cumhuriyet’in ideolojik temellerini hedef alan bütün kavramların yerleşmesinde Şerif Mardin’in rolü göz ardı edilemez.

Mardin eserlerinin önemli bir kısmının, Soğuk Savaş sonrası Batı’da üretilen, doğrudan Sovyetleri hedef alan, ‘Doğu Despotizmi’ ve ABD’nin Yeşil Kuşak Projesi’nde ideolojik işlev gören ‘Siyasal İslam’ söylemlerinin hakim olduğu iklimde üretildiğine dikkat edilmelidir.

Bundan dolayı Mardin’in çalışmaları, Türkiye’de Cumhuriyet karşıtı liberal solu ve muhafazakar kesimi birleştirecek ideolojik zemini sunabilmiştir.

2002’den 2010 referandum sonrasındaki ayrılığa kadar, liberal sol ile AKP’nin ideolojik olarak yan yana gelebilmesinde Mardin’in konumu önemlidir.

Mardin’in öğrencisi olan Davutoğlu ve Mardin’in tarih yazımıyla yetişen Murat Belgeler, Ahmet İnseller, Ömer Laçinerlerin bu dönemde AKP’nin doğal entelektüelleri gibi öne çıktığı hatırlanacaktır.

3 Kasım 2002 seçimleri sonrası AKP’nin iktidara gelişini Birikim Dergisi “Muhafazakar Devrim” diye alkışlamıştı.

Mardin’in paltosundan çıkan liberal sol ve muhafazakar kesimin ilk beş yıllık birlikteliklerinde gündeme getirdikleri konuların başında, Cumhuriyet’in merkezi yapısını tartışmaya açmak olmuştu.

2002 yılında gündeme getirilen Kamu Yönetimi Reform tasarısı, bu yüz elli yıllık merkezîleşmeyi hedef alırken, o süreçte Kalın da bu tasarıyı liberal sol cenah gibi desteklemişti.

Kalın 30 Haziran 2007 tarihinde Zaman gazetesinde yayımlanan “AK Parti Üçüncü Yol Hareketi Olabilir mi?” başlıklı yazısında “Etkin, şeffaf ve denetlenebilir bir yönetim biçimi için gündeme getirilen Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Projesi, Türkiye’nin üniter devlet yapısını zayıflatmaya ve bozmaya dönük bir girişim olarak mahkûm edildi” değerlendirmesinde bulunup bu tasarıyı onaylarken, tasarının hayata geçirilememesinin nedeninin üniter devlet yapısına sahip çıkma iradesinin olduğunu kendisi de belirtmiştir.

Liberal kesimle yaşanan tüm çatışma ve gerilimlere rağmen, bugün yine Cumhuriyet’in merkezi yapısını ayakta tutan kurucu sütunlar hedef alınmakta, Çoklu Baro Sistemi ile siyasi ve hukuki birlik parçalanmaktadır.

Konumlarını Batı karşıtı olarak tanımlayanlar, Cumhuriyet karşıtı açıklamalar ve merkezîleşmeyi hedef alan politikalarda ısrar ederlerse, bugün liberallerle ittifak yapan Gül-Davutoğlu-Babacan çizgisinde yeniden yan yana gelerek, ancak kendi makus talihlerini yazabilir.

Şerif Mardin’in yamalı paltosu ne kadar dikiş tutar bunu zaman gösterecektir.