İdeolojik, siyasi, kültürel tıkanıklık

Bir süredir bu köşede ısrarla bireysel, toplumsal bir körleşme, kabızlık, tıkanıklık ve darlaşma hastalığından söz etmeye çalışıyorum. Bu büyük toplumsal, zihinsel, ahlaki çoklu salgın hastalığın -sözde muhalifmiş gibi görünseler dahi- sağ, sol, liberal, neoliberal, cumhuriyetçi, Atatürkçü vb. demeden sistemin tüm parçalarını bir haşarat gibi sararak ya iyice güçsüz bırakıp aşırı hantallaştırdığı ya da kurbanlarını büyük bir vizyonsuzluk girdabına sürüklediği görülüyor.

Bu aşırı zihinsel, duyumsal, kültürel, ideolojik, siyasi kabızlıkların üst üste binmesiyle oluşan ağır ateşli hastalığının aslında iki temel nedeni var.
Birincisi esas olarak daha 1990’lı yıllardan beridir BOP projesi için siyasi devşirilmişlik, ikincisi ise çağsal büyük bir ideolojik, siyasi, kültürel bağnazlık, kabızlık ve tıkanıklık.
İster iç ve dış politikada, ister düşünce, sanat, kültür ve bilimde, ister ekonomide ve toplumsal ahlaki yaşamda -hatta sözde dini söylemlerde bile- her derin tıkanıklığın giderek ateşi yükselen bu ağır hastalıktan kaynaklandığını görmemek için kör olmak gerekir.

Bu yüzden, bütün bunların günümüzde nasıl da büyük bir “yersizyurtsuzlaşma”ya, hatta giderek çok daha büyük bir ideolojik, dilsel, kültürel “yersiz yurtsuzlaşma”ya evrilerek bir büyük tarihsel çöküşe, kültürel yıkıntıya yol açtığını söylemeye bile gerek yok aslında.

Konuyu neresinden ve nasıl ele alırsanız alınız aslında dönüp dolaşıp güncel siyasete geliyoruz ama nafile. Çünkü asıl tıkanıklık ve kabızlık tam da bu kritik noktada. Özgür ve bağımsız bir avuç gelecek vizyonuyla çırpınan entelektüel kimlik ile Vatan Partisi dışında kalan geniş kesimlerin ayakları birbirine dolaşık halde havada öylece boşlukta gezinip duruyorlar.

Türkiye’nin kafası, ideolojik olarak da güncel politika olarak da, çağdaşlık - çağdaş sanat ve kültür kuramları bağlamında da öylesine karıştırılmış ki? Hatta bazı kesimlerde karışıklıktan da öte bu aşırı manipüle saptırılmış kavramlarla neredeyse neye karşıysalar aslında onunla koyun koyuna kalmışlar ama farkında bile değiller ne yazık ki?

‘ASANSÖRDE HALVET’, KETÇAP VE ‘İSLAMİ GÜNCELLEME’

Tam 16 yıldır Türkiye’yi yöneten siyasi iktidara yakın Sosyal Doku (!) Vakfı Başkanı “hoca” işini gücünü bırakmış, sözüm ona “Şehvet duygusu nasıl dizginlenir?” sorusuna cevap arıyor. Yatağın şeklinden, yorganın, battaniyenin duruşuna varıncaya kadar cinsel dürtüleri kışkırtığını düşündüğü her türlü şeyden kaçınılması fetvaları veriyor meşrebince.
Orada da durmuyor “hoca efendi”; -bir bildiği olmalı ki- özellikle gençlerin ketçaplı, baharatlı yiyeceklerden, aşırı et tüketiminden, cinsel şehveti uyarıcı, kahve, çay gibi kakaolu ve gazlı içeceklerden uzak durmalarını istiyor.

Peki çağdaş, insani, bireysel, toplumsal, kültürel, bilimsel akıl ve ahlak ne diyor bu hayati konularda belli değil? Dediği bir şey varsa da artık ya duyulmaz olmuş ya da duyulsa bile onların da kafaları çoktan karıştırılmış olduğu için söylediklerini ne dinleyen var ne de anlayan?

Öte yandan, “partili Cumhurbaşkanı” durur mu? O da bir parti lideri olarak sürekli konuşuyor; yüz yıllık İstiklal Marşı’mızın bestesine, doksan yıllık Dil Devrimi’mize vb. itiraz ediyor.
Sanıyor ki oraları karıştırdıkça oy toplayacak ve seçimi kazanacak -ki yanılıyor-? Çünkü “attığı taş ürküttüğü kuşa değmeyecek!” ve yine ne olacaksa ülkeye ve ulusun birliğine olacak.
Cumhurbaşkanı bununla da kalmıyor; bir yandan da “İslamın güncellenmesi” kavramını dillendirmeye girişiyor. Arkasından da sanki “Baltayı taşa vuruyor” olarak algılanmış olmalı ki Saray’dan sözlerine Mecelle’nin bir hükmüyle açıklık getirilmeye çalışılıyor: “Ezmânın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz!”mış. Yani Türkçesi şu ki: “Zamanın değişmesiyle, hükümlerin de değişmesi inkar olunamaz”mış.
Yani neymiş? Çağ değiştikçe, zaman denilen şey eskidikçe değerler de, o değerlerin hükümleri ve yasaları da değişmeliymiş! Peki, bunu kim söylüyor? Değişmesini söyledikleri o değerler üzerinden günümüzü inşa edeceğini vaat eden ve bunu önemli ölçüde rayına sokan siyasi iktidarın kendisi değil mi? Ya muhalefetin bu konudaki temel vizyonu nedir bir bilen var mı? Kimse kusura bakmasın ki hak getire!