İfade ve özgürlüğü

İfadenin kökenini bilenler? Camiü’l Fürs’taki (1501) anlamı yararlandırma; Hoca Sa’deddin Efendi, Tacü’t-Tevârih’te (1574) anlatmak; Ahmed Vefik Paşa, Lehce-i Osmani’de (1876) ders vermek diyor. Kamus-ı Türki’de (1900) Şemseddin Sami, zabıtaya olay anlatmak buyurmuş; alın arkadaşın ifadesini şeklinde. Kısaca ifade, faydayla akraba; müfit de faydalandıran demek.
İyi ki sözlük var. Özgürlük kelimesine bakalım. Öz’den geliyor! İlk anlamı: “Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmadan düşünme, davranma; herhangi bir şarta bağlı olmama”. İkinci: “Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, düşüncesine dayanarak karar vermesi, hürriyet.” Söylenenin sorumluluğunu üstlenmeyi de içeriyor.
Peki herkesin dilediğince kullanıp eskittiği ifade özgürlüğü ne? Örnek: İnternette çocuk pornosunun yasaklanması, çocuk pornosu ifade özgürlüğüne ters düşer mi? Bu tarz siteleri yasaklayan ülkeler, özgürlüklere kısıtlama getirmiş midir? Düşün!
Dante, İlahi Komedya 1. bölüm 28. kantoda, İslam peygamberini cehennemde gösterir, Hz. Ali de yanındadır. Fakat mevzunun sanat yanı ağır bastığından yedi yüz yıl önce ölmüş şaire kimse dava açmaz. Zaten buncacıktan olsun dava açabilecek kimseler Dante okumadığından; okuyanlar da “incinmediğinden” sorun yok. Sonuçta Dante, Hıristiyan kültürün insanı, İlahi Komedya sanat eseri. Üstelik şair küfür / hakaret etmemiş, inandığını söylemiş. Yargılamak değil, faydalanmak gerekir; sevmezsen yazar beş sayfa, yollarsın bir dergiye. Ayrıca büyük eseri, Dante’nin hangi Müslümandan epeyce bir “etkilenerek” yazdığını da not edeyim; meraklılar Ebü’l-Alâ el-Maarrî’nin Risâletü’l-Gufrân’ına baksın derim! Doğu olmasa Batı ne yapar!
Tolstoy ise Anna Karenina’da Rusya’nın Osmanlı’ya açtığı savaşı yanlış bularak “biz”den taraf çıktığı için Türk dostu diye eleştirilir... Üstat, Abdullah El-Sühreverdi’nin, Hindistan’da basılan Hz. Muhammed’in Hadisleri adlı eserinden etkilenip derlediği kimi hadisleri önce Muhammed’in Kuran’a Girmemiş Hadisleri adıyla 1908’de (Posrednik Yayınevi) yayımlar. Derken kitabın ismini Hz. Muhammed olarak değiştirir. Bakışı haylice Müslümanlığa yakındır ama bu yüzden hiçbir Rus üstada dava açmaz. Dostoyevski ise pek sevmez bizimkileri, tam ters yandadır; Karamazof Kardeşler’in 3. kitap 7. bölümüne bakılsın derim.
Bunların her biri, ifade edilmiş olan özler, düşünceler. Zaten sanat, derdini ifade etme gücü, şekli biraz da. Kimin ettiği önemli değil; Dante, Tolstoy veya bizim bakkal; milyonlarca insanın kutsalı olmuş bir kişi hakkında küfür ediliyorsa, düşünceyi söylemek konusunda özgürlük varsa bile sonuçları göğüslenmelidir. Yetişkin birey, sorumluluk alandır. Hele de ürettiği şey “düşünce” değil atıksa... Düşün!
Birleşmiş Milletler’in Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi, 19. maddede tanımlanan, “limitleri belirtilmiş” bir haktır ifade özgürlüğü. İstediğini düşün tabii, fakat her şeyi ifade etmek gerekir mi, edilecekse şekli ne olmalı gibi sorular var. Düşün!
Bakalım sözleşmeye. “1. Herkesin, müdahaleyle karşılaşmaksızın fikirlere sahip olma hakkı vardır.” Komünist Manifesto’nun ilk iki sayfasını da okusan, Nâzım gibi hafız-ı Kapital de olsan fikre sahip olabilirsin. Düşün!
“2. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir; bu hak bir kimsenin ülke hudutlarıyla sınırlanmaksızın sözlü, yazılı veya basılı veya sanatsal ürün şeklinde veya kendi tercih ettiği başka bir iletişim vasıtasıyla her türlü bilgi ve düşünceyi arama, edinme ve ulaştırma özgürlüğünü de içerir.” Her türlü bilgi ve düşünce... Örneğin epeyce konu edilen şu “orantısız zekâ” ürünü hayvanlar âlemi pankartı. Zekice miydi cidden? Özü, içeriği var mıydı? Eleştiri dozu, coğrafyamızın Nasrettinlerine, Haldun Tanerlerine yakışır kıvraklıkta mıydı? Düşün! Geçen hafta söz ettiğim şiraze önemlidir. Bak, aşağıdaki dörtlüğü, büyük hicivci Şair Eşref, devrin padişahı Abdülhamit için yazmış ama kimse tarafından gadre uğratılmamıştır. Eşref’in ifadesinin niteliği, zekâsının kıvraklığına hayran olurken andığımız “orantısız” pankart yüzünden öğrencilerin tutuklanması gerekir miydi sorusunu da düşün: “Padişahım, bir dirahta döndü kim güya vatan / Daima bir baltadan bir şahı hali kalmıyor: / Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi / Gitgide zulmetmeğe elde ahali kalmıyor.”
“3. Bu maddenin ikinci fıkrasındaki haklar özel bir ödev ve sorumlulukla kullanılır. Bu nedenle bu hak, sadece hukuken öngörülen ve aşağıdaki sebeplerle gerekli olan sınırlamalara tabi tutulabilir: a) Başkalarının haklarına ve itibarına saygı; b) Ulusal güvenliği veya kamu düzenini veya sağlık ve ahlakı koruma.”
Üçüncü madde hakkında yorum gerekmez herhalde. Kaldı ki yazılı kurallar da boşta kalıyor. Düşünce belirtmek, düşüncenin niteliği, nasıl belirtildiği; ifade edilendeki fayda özelliği, karşı tarafın tükenmez hassasiyetleri gibi birçok öğe barındıran ve ancak bir yaşama kültürüne dönüşürse iki taraf için de yetkinleşecek bir süreç bu.
Herkes için, alınacak çok yol var. Düşün!