İğneyi kendimize, çuvaldızı derecelendirme kuruluşlarına!

T. Erdoğan geçen gün birkaç yıldan beri yaptığı üzere, yine kredi derecelendirme kuruluşlarına yüklenerek, “…objektifliğini ve inandırıcılığını yitirmiş kredi derecelendirme kuruluşlarının tahminlerini nazar-ı dikkate almıyorum…” dedi.

Bunun esas nedeni dünyanın önde gelen en büyük üç rating (kredi derecelendirme) kuruluşunun yani FITCH, Moody’s ve Standart and Poor's üçlüsünün, kredi derecelendirmesinde Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir seviyesinin altına indirmiş olmaları.

Elbette S/P, Moody’s ve FITCH gibi kredi derecelendirme (rating) kuruluşlarının siyasal amaçlı raporlama ve kritik zamanlamalarıyla kuşku yaratan bir geçmiş sicilleri ve kötü şöhretleri var. Ama yine de bir ülkede her şey güllük-gülistan iken böyle bir işe kalkışmaları da, unutulmasın ki, hiç de kolay değil.

Yani onlara malzeme ve istismar ortamı vermekten kaçınmak gerekiyor,

Öte yandan, kredi derecelendirme kuruluşlarının verdikleri ülke notları, uluslararası yatırımcıların yanı sıra, yatırım fonları ve özellikle emeklilik fonlarının yönetimleri için önemli. En az iki uluslararası derecelendirme kuruluşundan -geçerli- yeterli not alamaması halinde, o ülkeye yönelik uluslararası fonların akışında sınırlama ve/veya azalma başlar. Ülke riski yükselir, gelen paranın maliyeti de artar.

Böyle ülkelere yönelmiş olan, portföy-fon ve emeklilik kurumlarının yöneticileri ise sorumluluk altında kalırlar ki, çoğu böyle bir riskten kaçınır.

***

T. Erdoğan böyle konuşmalar yaparken, Hazine ve Maliye Bakanı B. Albayrak ise, yabancı bankalar ve fon yöneticileriyle geçen ay yaptığı tele-konferansta, “…serbest piyasa ilkelerine kriz şartlarında dahi bağlı olduklarını ve bağlı kalacaklarını…” söyledi. Ama uygulamada sözde serbest piyasa ekonomisi gerçekte ise günübirlik-müdahalelerle ve kambiyo kontrollerine benzeyen iş ve kararlara imza atarak, çelişkili ve istikrarsız bir politika izliyorlar ne yazık ki.

***

Türkiye’nin kredi notları niye bu denli düşük, CDS-kredi risk primleri neden bu kadar yüksek ve negatif ayrışmış vaziyette, doğrudan yabancı sermaye girişleri neden düşüyor, sekiz çeyrekten beri neden yatırımlar azalıyor, neden hala çift haneli işsizlik ve enflasyon hüküm sürüyor?

Türkiye neden dışarıda bol ve sıfıra yakın maliyetli finansman olanağı varken, yurtiçinden dövizle borçlanmak zorunda kalıyor gibi soruların cevabını bulabilmeleri için, iğneyi önce kendilerine sonra rating şirketlerine batırmaları gerekiyor.

***

Öncelikle serbest piyasa ekonomisi mi, kapalı- kontrollü bir kambiyo rejimi mi, yoksa Atatürk’ün karma ekonomik modelini mi uygulayacak Türkiye? Bugün olduğu gibi “biraz şundan, biraz bundan” melez/hibrit bir ekonomik model, belirsizlik ve çelişkilere neden oluyor çünkü.

TÜİK veya kamusal sermayeli bankalar örneğinde yaşandığı üzere, ekonomi yönetimi ve kurumlarına, eş-dost-ahbap atamalarıyla, ehliyeti ve liyakatı gözardı eden bir “nepotizm” anlayışı sürdürülecek mi?

TC Merkez Bankası, hiçbir gelişmekte olan ülkenin aklına gelmediği ve başvurmayı düşünmediği şekilde, firmalara, ticari bankalar gibi milyarlarca liralık krediler dağıtacak mı?

Bir yandan dolarla iç borçlanma yaparken, diğer yandan sözde dolara karşı hamasi söylemler sürdürülecek mi?

Düşük ve yetersiz tasarruf oranları orta yerdeyken, müsriflik ve lüks kamu harcamaları devam edecek mi?

Demokratik ve laik bir hukuk devleti olmamıza rağmen, hemen her alanda sürdürülen dinin siyasi, ticari ve şahsi çıkarlara alet edilmesinin önüne geçilecek mi?

Halka hizmet getiren Belediyelerle işbirliği yerine yakışıksız çatışma ve engellemelere devam edilecek mi? Ülkemizin kurucu Ata’sının el yazısıyla bıraktığı mirası, İş Bankası yönetimine adam sokma uğruna çiğnenecek mi?

FETÖ ve yolsuzlukla mücadeleleriyle, tanınan medya mensuplarına, basın ve haber alma özgürlüğüne karşı baskıcı yöntemlere başvurmaktan vazgeçilecek mi?

100 bini aşkın camide özgürce ibadet edilebilirken, Ayasofya tartışmalarıyla dünyaya nasıl bir mesaj verildiği üzerinde düşünülebilecek mi?

Bunların ve kuşkusuz ki benzer daha onlarcasının cevabı verilmediği ve verilemediği takdirde, kredi derecelendirme kuruluşlarına kızıp, atıp-tutmanın hiçbir kıymet-i harbiyesi olmayacaktır.

Bu zihniyetle devam edilmekte ısrar edildiği takdirde ekonomide bugünleri bile arar hale gelinmesinden de ciddi endişeler duyulmaya başlanacaktır çok yakın gelecekte.

Bizden bir kez daha uyarması…