İkbal’in çağrısı
20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden, şairlerinden ve siyasetçilerinden biri olan “Allame” unvanlı Muhammed İkbal, Pakistan’ın milli şairi olarak bilinir. İkbal mücadeleci kimliği ve düşünceleri ile İslam dünyasında büyük bir etki uyandırmış; eserleri ile de Urdu ve Fars edebiyatında önemli bir yer tutmuştur.
Allame İkbal’in 1927 yılında kaleme aldığı Zebur-ı Acem, onun İslam dünyasının manevi, kültürel ve hatta siyasal değerlerini yücelttiği Farsça şiirlerini içeren önemli şiir kitabıdır.
“Hakimlerin Bülbülü” diye de anılan Muhammed İkbal Zebûr-ı Acem’inde milletler bağlamında da “birlik” fikrini savunan, Hint Müslümanları ile diğer Müslüman halkların savaş dönemi emperyalizm mücadelesine övgüler dizmiş; bu bağlamda destansı Çanakkale direnişimizi ve Millî Mücadele’yi içten duygularla yüceltmiştir.
İkbal, İslam ve İslam tasavvufunu eksene alarak Batı felsefesi ile pozitivizmini akıcı, duru ve derinlik dolu coşkun bir edebî dil ile eleştirerek İslam milletlerini Batı emperyalizminin tuzaklarından kurtulmaya çağırmıştır.
Ben de bu gün bu büyük mücahidi köşeme konuk ediyorum ve onun Zebur-ı Acem’inde İslam milletlerine ateşli bir feryat hâlinde ulaştırmaya çalıştığı uyanış çağrısını siz değerli okuyucularıma takdim ediyorum.
Bu uyanış çağrısı günümüzde de canlılığını ve güncelliğini korumakta ve emperyalizmin bütün İslam milletlerini, bütün bir Doğu toplumlarını, hatta bütün insanlık ailesini köleleştirmenin şeytanca oyunlarına karşı uyanmaya ve şanlı bir direnişe çağırmaktadır.
İkbal’in çok büyük bir edebî yaratıcılıkla yazdığı “Doğu Milletlerine” başlıklı bu Farsça şiirin Türkçe çevirisini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü başkanlığından emekli dostum Prof. Dr. Naci Tokmak’ın akıcı kaleminden sunuyorum.

DOĞU MİLLETLERİNE…
Ey nergis gibi, uykuya dalmış gonca, uyan!..
Yurdumuz yuvamız, gamların yağmasına uğradı, uyan!…
Çemen kuşunun iniltisinden, ezan sesinden uyan!…
Ateş nefeslilerin feryadından uyan!
Derin uykudan, derin uykudan, derin uykudan,
Uyan, kalk derin uykudan!
Seheri cıva bayazlığıyla süsleyen güneş
Sabahın kulağına ciğer kanından küpe taktı;
Çöllerden, dağlardan kervanlar göçtü, gitti.
Ey dünyayı kavrayan göz, cihanı temaşa için kalk!
Derin uykudan, derin uykudan, derin uykudan
Uyan, kalk derin uykudan!
Doğu baştan başa yolun tozu gibidir;
Susmuş bir inilti ve tesizsiz bir ahtır.
Bu toprağın her zerresi düğümlenmiş bakıştır;
Hind’den, Semerkand’dan, Irak ve Hemedan’dan kalk!
Derin uykudan, derin uykudan, derin uykudan
Uyan, kalk derin uykudan!
Senin denizin sahra gibi sakin bir denizdir;
Senin denizin bir deniz ki ne artar, ne eksilir;
Fırtınalara, timsahlara bigâne kalmış bir deniz.
Onun yaralı göğsünden, coşkun bir dalga gibi kalk!
Derin uykudan, derin uykudan, derin uykudan
Uyan kalk, derin uykudan!
Bu nükte gizli sırları açıklamaktadır:
Ülke topraktan ten; din ise ruhtur, candır.
Ten ve can, birbirlerinin irtibatı ile canlıdır;
Hırka ve seccade ve kılıç ve mızrağınla kalk!
Derin uykudan, derin uykudan, derin uykudan
Uyan kalk, derin uykudan!
Ezelî yasanın sen güvencesisin;
Âlemlerin Rabbi’nin solu sensin, sağı sen..
Ey topraktan yaratılan kul, zaman sensin mekân sen;
Yakin şarabını iç ve şüphe manastırından kalk!
Derin uykudan, derin uykudan, derin uykudan
Uyan, kalk derin uykudan!
Firenk’ten ve onun gönül çekiciliğinden feryat!
Tatlı dilinden ve cilvesinden feryat!
Dünya baştan başa Fireng’in yıkıcı zulmünden viran;
Ey Harem mimarı, dünyayı imar için uyan, kalk!
Derin uykudan, derin uykudan, derin uykudan
Uyan, kalk derin uykudan!