İki festivalin ödül yarışı, var mı artıran-(TAMAMI)

Adana Altın Koza Film Festivali ile Antalya Altın Portakal Film Festivali arasındaki rekabet sonunda ödül miktarına da yansımakta gecikmedi. Önce Altın Koza hamlesini yaparak en iyi filme verilecek ödül miktarını 350 bin liraya çıkarıp, toplam ödüllere ödenecek meblağı 838 bin lira yaptı. Ardından da Antalya Altın Portakal Film Festivali, karşı hamlesini gerçekleştirerek en iyi filme verilecek ödülü 350 binden 400 bine çıkartıp, diğer dallardaki ödüllerde de bir yükselme yaptı. Sanırım önümüzdeki yıllarda da bu miktarlarda oynama yapılıp rekabet tüm hızıyla sürdürülecek.

Bir festivalin en iyi filme vereceği akçeli ödül miktarını her yıl giderek yükseltmesi, belki sinemamız açısından olumlu bir girişim olarak gözükebilir. Gerçekten de ortaya çıkan rakamlar hiç de küçümsenmeyecek düzeyde. Neredeyse - bir çok örnekler anımsandığında- ortalama bir filmin maliyetinin yarısına yakını. Bu ödülü kazanan bir yönetmen-yapımcının, yeni bir film yapma arzusunu gerçekleştirebilecek kadar da cazip. Sinemamızın bilinen koşulları düşünüldüğünde, festivallerin, kendi aralarındaki rekabetten de kaynaklansa, ödül miktarlarını cazip hale getirmesinin özendirici bir tarafı da hiçbir zaman yadsınamaz.

Elbette ki bu değirmenin suyu nereden geliyor demeyeceğiz. Nereden geldiği zaten belli. Üstelik bu paranın sinemaya bir artı değer olarak dönmesi hiç de fena sayılmaz. Darısı diğer küçük festivallerin başına diyebiliriz.

Söz konusu olan elbette ki ödül miktarının her yıl arttırılması değil. Aksine arttırılma nedeni. Antalya yalnızca akçe ödülünü arttırmakla kalmıyor, dünyada hiçbir festivalde benzeri görülmemiş bir şekilde onur ödüllerinin sayısında da büyük artışlar yaparak, hep para hem de mavi boncuk dağıtma gereksinimi duyuyor.

Peki tüm bu artışlar niye yapılıyor

İlk akla gelen yanıt elbette ki, bir diğerinden daha farklı ve cazip olmak. Az sayıda nitelikli filmleri, kendi festivalinde yarışmalı ya da yan etkinliklerde gösterebilmek. Her festival düzenleyicisinde yatan bu isteğin ya da arzunun yolu da hiç kuşku yok ki, akçe miktarının cazipliğinden geçiyor. Ya da festival yöneticileri böyle sanıyor.

Bir festivalin cazip olmasıyla, saygın olması farklı olgulardır. Saygınlık kimi zaman cazip olmayı beraberinde getirir ama, cazip olmak her zaman saygınlığı içermez. Eğer bir festivalin saygınlığı akçe ya da onur ödüllerin sayısıyla ölçülebilseydi sanırım iş çok kolay olur, onca kişi bir festivali saygın bir konuma getirmek için bir yıl süren yoğun bir çalışma içine girmez, yerel yönetimlerin cömertliğine yaslanarak işi bir çırpıda çözebilirdi.

Ne yazı ki Altın Koza da, Altın Portakal da, saygınlığı, bir başka yerlerde arayıp bulacağı yerde, akçe miktarını yükseltip, gereksiz ve anlamız bir rekabetin içinde arıyor.

Türk sinemasındaki yapıtların nitelik ve nicelik açısından olumsuz bir iniş grafiği izlediği yıllarda bu tür atraksiyonların devreye sokulması, festivalleri, belki biraz cazip konuma sokabilir ama, saygınlığını da oldukça etkileyerek Türk sinemasında beklenmedik kimi istenmeyen durumlara da zemin hazırlayabilir. Bu istenmeyen durumlardan da gelecek hafta söz edeceğiz.