İki İleri Bir Geri

Nazilerin severek yaktığı eserlerden biri olan Kültürdeki Huzursuzluk’un yazarı Freud, durumu şöyle özetlemişti: “Ne kadar ilerledik bilemem ama ortaçağda olsak beni yakarlardı, şimdi kitabımı yakıyorlar.” İlerleme - gerileme, ilerici - gerici, son yıllarda sıkça duyulan kavramlar oldu. Halk TV Atatürkçülüğü ile Bianet solculuğu arasına sıkışan insanımıza biraz düşünce alanı açmalı.

Dil Derneği’nin sözlüğü, ilericiyi şöyle tanımlar: “İlerlemeden yana olan; ileri toplumsal ve siyasal gelişmeleri benimsemiş olan (düşünce, kimse ve benzerleri).” TDK da tanımı aynen kullanıp sonuna “gerici karşıtı” diye ekler. İlerici, gericinin karşıtı, ilerlemeden yana demek o halde. Peki ilerleme ne? Dil Derneği şöyle der: “Daha iyi, daha yetkin, daha değerli, daha yüksek bir duruma doğru basamak basamak oluşan gelişme.” TDK ise yokuşa sürmektedir tanımı: “İlerlemek işi.” Hadi abi, bekleme yapma, ilerle gibi. Ortada kalınır böylece...

Neyse ki Claude Lévi-Strauss, Irk, Tarih ve Kültür’de adamakıllı çözer işi. Böylece sözlükteki basamaklı tanımdan kurtuluruz: “İlerleme ne kaçınılmazdır ne de süreklidir; atlamalar sıçramalar ya da biyologların dediği gibi mutasyonlardan kaynaklanır. Bu atlama ve sıçramalar sadece daha ileri doğru sürekli aynı yönde olmazlar; yön değiştirerek giderler, bunu çeşitli yönlere hamle olanakları bulunan ancak bunların hiçbiri aynı yönde olmayan satrançtaki ata benzetebiliriz. İlerlemekte olan insanlık, her bir yeni hareketiyle onun için artık tırmanılmış olan basamaklara yeni basamaklar ekleyen, merdiven çıkmakta olan adama benzetilemez. Bu ilerleme daha çok, zar atmakta olan ve şansı zarların üzerine dağılmış bir oyuncuyu hatırlatır, her atışında, zarların masanın üzerinde farklı birleşimlere saçıldığı görülür. Birinde kazanılan, öbüründe kaybedilir ve tarih zaman zaman birikimseldir yani kısacası sonuçlar uygun bir birleşim oluşturmak için toplanırlar.” Öyle mi? Olmalı... Öyle değilse yeni Türkiye kötü, mazideki eski Türkiye iyiydi diyen ilericiler bu “kronolojik” bakış nedeniyle gerici sayılmalıdır. Oysa Türkiye’nin yenisinde de, eskisinde de sorun, hareket, çıkmaz, güzellik hep vardı, hep olacaktır. Gerici veya ilerici olan, tümüyle durum, ülke, kişi değil, pratikler ve sonuçlardır. Cemil Meriç de yaşadığı çağdan iğrenen, tepeden tırnağa gerici aristokrat Dante’yi örnek verip “murdar bir hal'den muhteşem maziye kanatlanmak gericilikse her namuslu insan gericidir” der. Yani kronolojik geri bakış, geçmişe özlem de gericilik olmayabilir. Düşünce özgürlüğü, bu ikiliklerden vazgeçerek başlar. Bir köşe yazarı geçenlerde, hiç gerici biriden ilerici çıkar mı diye sormuş. Sanırım kendisi epeyce ileride durduğundan ötekileri üç beş kilometre geride görüyordu.

Elektronik kitaptan söz edelim misal. Okumayı seviyorsun ama tercihin hep kâğıt. Dijital sana göre korkunç. Eh, dünya da malum “ilerliyor”. Yakın yüzyılda kitaplar tümden e-kitaba dönüşünce kütüphanen ya antika ya çöp olacak. Durum Strauss’un zarlarına bağlı. Yine de alışamıyorsun dijitale... Bu durumda ağzından aydınlanma lafı düşmeyen sen, gerici misin şimdi?

Yıllarca tartışıp birbirimize girdik. Ruh – beden, iç – dış, iyi – kötü, somut – soyut. Tüm bunlar nasıl az buçuk uydurmaysa ileri – geri de bir miktar öyle. Sabahattin Eyüboğlu altmışlarda yazmış. İkiye ayırarak düşünmeye çalışmak, sadece ikili görmek eski bir davranış kalıbıdır. Her şey görülenden fazla iç içe, her şey insan öğrendikçe daha görece, yerine göre... Ak karayla, kara akla birlikte. Yıkmak istediği sarayın parasını kabul eden Nâmık Kemal ilerici mi, gerici mi? Hamid’in edebi yeniliğine karşın bildiğimiz manada ilerici tutumu var mı hiç? Din karşısında ilerici (!) Fikret’in dil karşısında Âkif’ten geriye düşmesi? Yahya Kemal’i, fikir değiştirdiği için gerici görebilirken Türk kültürüne katkısını nereye koyulacak? Temmuzda yazacağım Halide Edip milli mücadelede gösterdiği tavırla hayli ilericiyken manda isteminde gericidir, nasıl olacak?

Ne diyorsun yani Caymaz, Türkiye’de gericilik sorunu yok mu diyorsun? Kim iddia edebilir. Ama aynı oranda ön tıkayan başka bir sorun var diyorum: Rakı içtiği ve geçmiş yıllarda biraz Nâzım okuduğu için kendini ilerici sayma gericiliği var diyorum. İnsanlar değil, davranışlardır ilerici veya gerici olan diyorum. Örneğin AKP iktidarının Millet Kütüphaneleri hamlesi bana göre ilerici ama tartışılan kıdem tazminatı mevzusu pek öyle değil! Emekçinin hakkı işi çetin iştir, kalkılamaz altından. Gel gör ki bizde iş en gerici davranış biçimiyle ilerliyor: İktidarın bir kararını ilerici buldunsa tümden gericisin. Gerici mi buldun, fena halde ilerici oluyorsun.

Politik olarak ilerici biri, kızının evlenmeden önce evden ayrılmamasını savunabilir. Gerici bilinen din adamı, ilerici sanılandan, beklenmedik bir konuda ileride olabilmektedir. Alanında çok ilerici biri, gericiden medet umabilir: Örneğin Balzac kralcıydı, Dostoyevski berbat bir milliyetçiydi, İsmet Özel de sana göre yeterince “ilerici” değil. Peki bu kimseler senin istediğin gibi değiller diye sanat değerlerini yitirirler mi? Yanında köle çalıştıran bir oğlancı olduğu için Aristo’yu reddeden var mı? Batılılar bu duruma pedagojik pederasti deyip geçiyor.

Kültür de alır payını bu işten. Sözde soykırıma karşı Tanpınar’ın tavrını sevmeyen ilerici eleştirmen birkaç yıl önce, eskiden gerici bilinmiş yazarı mafya babasıyla eş tuttu bir yazısında! Bir tek ilerici aydın da çıkıp bu ne rezillik yahu diyemedi. Asıl gericiliği de böyle anlamaya başlamak gerek işte, gerisi boş, gerisi hikâye!