İki Jön Türk romanı
Özellikle genç okurların yakın tarihimizdeki Jön Türk-İttihat Terakki olgusuna yönelik bir ilgisi olduğu, bu alana dönük okumaların fazlalaştığı söylenebilir. Gençler, Osmanlı tarihinin en hareketli dönemlerinde ortaya çıkan bu devrimci hareketlere karşı yoğun bir merak içindeler ve konuya dair araştırma-inceleme boyutunda hayli zengin bir külliyatın olduğu da malum.
Araştırma kitaplarının yanı sıra edebiyat alanında da okunacak bolca kitap mevcut. Ahmet Mithat Efendi’nin “Jön Türk” romanından Mithat Cemal Kuntay’ın “Üç İstanbul”una, Yakup Kadri’nin “Bir Sürgün”ünden Nahid Sırrı Örik’in “Sultan Hamid Düşerken”ine açılan yelpazede pek çok roman, Jöntürk-İttihat Terakki gerçeğini sanatsal bir üslupla sunuyor okurlara. Bu kapsamda, birini çok eskiden, diğerini yeni okuduğum iki romana, Bekir Fahri’nin “Jönler”ine ve Fazlı Necip’in “Menfi / Sürgün”üne dikkat çekmek istiyorum.
MISIR’DA SÜRGÜN AYDINLAR
Bekir Fahri, II. Abdülhamit’in baskıcı yönetimine karşı çıktıkları için Mısır’a sürgün edilen ya da hapis cezasından kaçarak bu ülkeye gelen Jöntürk aydınlarını anlatıyor “Jönler”de. Kendisi de bir Jön Türk olan yazar, sürgünlerin yaşadığı olayları, zorlu yaşam koşullarını, iç çatışmalarını, birbirlerine karşı yer yer nefrete varan ilişkilerini dökmüş sayfalara. Natüralizm akımını benimseyen Bekir Fahri’nin 1900-1901 yıllarında Mısır’da bulunduğu tahmin ediliyor.
Yazar, “Zannederim ki İngilizler bugün Mısır’dan çıksalar, burası yine mazinin karanlık istibdadına düşer” (s.161) sözlerinde kendini gösteren açık İngiliz yanlısı tutumuyla birlikte vatan sevdasını ve hürriyet aşkını, “Jön Türk geçinenlerin” iç yüzünü, Saray hafiyelerine yakayı kaptırmamayı, parasızlığı, matbaa faaliyetlerini vb. bir belgesel-roman atmosferinde getiriyor karşımıza. Şu satırlar, romanın baş karakteri Necip’i gayet güzel tanımlıyor:
“Necip, hakikat halde, iş bulamamazlıktan doğan ümitsizliğiyle beraber kendince mukaddes bir meslek bildiği Jön Türklük şartları dahilinde hayatın her sıkıntısıyla çarpışmaya nefsinde hâlâ kuvvet bulur, çekmekte olduğu sefaleti tabii görürdü. İşte bunun için kendisi her sıkıntının bir mükâfatı olduğuna inanır.” (s. 25)
“Jönler”e, Necip’in “Vatanı, Osmanlılığı, Jön Türklüğü, elhasıl hürriyet mesleğini berbat edenlerle” mücadelesi gözüyle de bakılabilir.
KONFORMİZMDEN HÜRRİYET İLANINA
İkinci kitap “Menfi / Sürgün”, bir aile dramıyla dönemin siyasal olaylarının iç içe işlendiği, istibdat atmosferini ve Meşrutiyet’e giden süreci konu alan ilk romanlardan biri. Fazlı Necip (1863-1932), tarih, coğrafya, dilbilgisi alanlarında eserler kaleme almış, birçok çeviri yapmış, öykü, roman, deneme, anı kitapları bulunan ve ne yazık ki günümüzde pek tanınmayan bir yazar.
“İşini aksatmayan, faal bir memur olmaktan çok İstanbul’un zevk ve safahat âlemlerinde gezmeye hevesli çılgın bir gençti. İki sene hep hevesleri arkasında koşmuş, validesinin hesap sormayarak gönderdiği paralarla bir prens gibi yaşamıştı” satırlarıyla tanıtılan ana kahraman Ekrem, artık İstanbul’dan sıkılmıştır, Avrupa’ya, bilhassa Paris’e gitmek istemektedir.
Selanik’te yaşayan babasının ikinci karısı İkbal Hanım’ın kendisine gösterdiği yasak ilgi ve kıskançlık (“Bu uğursuz sevdanın kendini karanlık ve kirli felaketlere sevk edebileceğinden korkuyordu”), Ekrem’in Paris’teki Jön Türklerle irtibatta olduğu ve Selanik’te gizli teşkilat kurduğu yönündeki bir jurnal, zindana atılış ve Konya’ya sürgün, kişiliğindeki değişimler ve Konya’dan kaçıp Paris’e gidiş romanın ana eksenini oluşturuyor. “10 Temmuz sabahı Selanik fevkalade bir heyecanla uyanmıştı. İttihat ve Terakki Cemiyeti kahramanları o gün için büyük bir faaliyetle hürriyet ilan etmeye hazırlanıyorlardı” (s.131) gerçeği ve devamı ise “Menfi”nin finalini oluşturuyor.
Bekir Fahri ve Fazlı Necip’le tanışmanızı, romanlarını okumanızı öneririm.