İki özerkliği de istemek

Halkların Demokrasi Partisi (HDP) “milliyetlere özerklik isterim” diye yola çıktı. İşe anadilde savunma, anadilde eğitim diyerek başladı, şimdi anadillere resmi dil statüsü talep ediyor. Demokratik Bölge’ler Partisi (DBP) “bölgelere özerklik isterim” diye ortaya çıktı. Güneydoğu illerinde kasaba-şehirlerin özerkliğini ilan edip buralarda “özyönetim kurdum” dedi. Öz-savunması da pakete dahil. İkisine de özerklik... Hem toplum içinde etnik topluluklara, hem toprak üstünde coğrafi bölgelere. ***HDP’nin milliyetlere özerklik isteği, birlikte yaşamak istediklerine ve ayrılmak gibi bir düşünceleri olmadığına işaret sayıldı. Hem, elbette herkes anadilini kullansındı! Anadillerin kullanmasını yasaklamak insanlığa sığar mıydı? Hele hele anadilinde şarkı söyleyene ceza vermek filan! Neresinden baksanız ilkellikti ve Cumhuriyet burada yanlış yapmıştı. Ne var ki, “anadilinde şarkı söyledi” diye ceza kesen Cumhuriyet Rejimi değildi. Yasakçı aktör, 12 Eylül dönemindeydi. Cezayı 1983 yılının Ekim ayında çıkardığı 2932 sayılı Türkçeden Başka Dillerle Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun ile kesiyordu. Bu yasa yedi yıl yürürlükte kaldı. 1991’in Nisan ayında 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 23/e maddesiyle kaldırıldı. Anayasanın buna dayanak olan 26 ve 28. Maddelerdeki hükümleri de anayasadan 2001 yılında silindi. Haklı talepler karşılandı. Ama HDP birlikte yaşamak diye diye, etnik kimliklere statü ve Türk’ün anayasadan silinmesi talebine vardı. Bireysel yurttaşlığın yerine, halk’lar dediği etnik toplulukları koydu. Sonuçta, toplumun siyasal kuruluşunda ulusal devlet ilkesini reddetti. “Demokratik ulus” dediği birşeyin arkasına gizlenerek, toplumsal birliği yok edecek bir “milliyetler düzeneği” önermeye başladı. ***DBP’nin “bölgelere özerklik” talebi ise “yerel demokrasi, yerinden yönetim” perdelerini bir anda yırtarak ortaya çıktı. Meşruiyetini, öz-savunma ve hendek siyasetiyle daha ilk adımda yok etti. Muhataplarını ayakta uyutmaya dönük “tartışalım, özerkliği-özyönetimi tartışalım” çağrısı, güneydoğuda sergiledikleri saldırganlığın acımasızlığı altında ezilip gitti. “Tartışma” davetleri ortada kaldı. Savurdukları tehditler, Türkiye’yi AB’den sonra NATO’lu ve barış güçlü Birleşmiş Milletlere şikayet etmeye kadar vardı. Öyle bir görüntü sergiliyorlar ki, Irak ve Suriye gibi kaderlerin Türkiye’yi de içine almasından memnuniyet duyacaklarmış gibiler. ***“Milliyetlere özerklik”, anayasanın madde 66’daki Türk vatandaşlığının silinmesi, TC vatandaşlığı yazılması ve etnik gruplara göre düzenleme yapılması demektir. Bunun anlamı “egemenlik Türk Milletinindir” (madde 6) düsturuna son verilmesi ve ulusal devlet (madde 3, milletiyle bölünmez bütün) ilkesinin rafa kaldırılmasıdır. “Bölgelere özerklik”, anayasanın madde 123’deki idarenin bütünlüğü ilkesiyle kurulmuş olan üniter devlet yapısının (madde 3, ülkesiyle bölünmez bütün) ortadan kaldırılması ve federe-eyalet sistemine geçilmesi demektir. Bu iki istek BOP planının hedeflerini ve küresel sermaye ile yerel egemen grupların çıkarlarını maksimize edebilir. Ama bir bütün olarak ülkenin bağımsızlığına, kalkınmasına, güvenli geleceğine hiçbir yarar sağlamaz. Halkın, ancak ulusal yurttaşlık temelinde sahip olabileceği özgürlük, eşitlik ve barış özlemlerine hiçbir katkıda bulunmaz. Her iki talebin de tartışılacak ve anayasaya işlenecek olumlu bir yanı yoktur.