İkinci yüzyılımıza da milli iktisat şekil vermeli

Ülke Politikaları Vakfı (ÜPV), ikinci yüzyıla girerken Türkiye ekonomisine mercek tuttu. Hedefler, strateji ve politikaların belirlendiği bir çalışma hazırlandı. Önceki gün ekonomi müdürleri ve yazarların katılımı ile düzenlenen toplantıda bu çalışmaya ilişkin bilgiler aktarıldı. Ülke Politikaları Vakfı Başkanı İsmail Doğan Subaşı, toplantıda yaptığımız sohbette devletin yetkin ve saygın olması gerektiğini vurguladı. Rapor Prof. Dr. Ümit İzmen tarafından kaleme alındı ve Prof. Dr. Haluk Levent ve Prof. Dr. Öner Günçavdı da katkı sundu. Çalışmada ayrı ayrı başlıklarda birçok politika önerisi sunuluyor. Bunun yanında Başkan Subaşı, hemen her alanda planlamanın olmazsa olmaz olduğunu sohbette dile getirdi. Yani serbest piyasanın her şeyi belirlediği değil kamunun planlaması ile yol alan bir ekonomik model şart.

SICAK PARAYA KAPI AÇILMAMALI

Çalışmada yüksek enflasyondan yüksek teknoloji ihracatının düşüklüğüne, konut fiyatlarının yüksekliğinden işgücünde vasıf uyumsuzluğuna kadar 20 başlıca sorun tespit edildikten sonra önümüzdeki on yıla ilişkin makro dengeler anlamında altı temel hedef belirlendi. Bu hedefler içinde “cari açığı yüzde 5'in altına düşürmek ve ortadan kaldırmak, enflasyonu yüzde 5'e indirmek” halihazırda hükümetin de gündeminde yer alıyor. Halihazırda baktığımızda enerji fiyatlarındaki yüksek seviyeler olmasa ülkenin zaten yüksek cari açık gibi bir sorunu bulunmuyor. Çalışmada “cari açığın finansmanının kolaylaştırılması için bir yandan para politikası yurt dışından sermaye girişini mümkün kılacak bir çizgiye oturtulmalı...” deniyor. Bu öneri sıcak paraya kapı açmak demek. Dünyada sermaye akımlarının belirsiz ve son derece spekülatif hareket ettiği, zaman zaman siyasi gelişmeler yüzünden ülkeleri cezalandırırcasına sert çıkışlar sergilediği dönemler yaşadık. Bu bilindiği halde ülkenin ulusal para politikasını merkez kapitalist ülkelerin para politikalarına uyumlulaştırarak sermaye çekilmesini önermek Derviş-Babacan dönemi ekonomi politikalarını akla getiriyor.

YEŞİL DÖNÜŞÜM DESTEKLENMELİ

Çalışmada Türkiye'nin dünya üretiminden ve ticaretinden aldığı payı artırabilmesinin, dijitalleşme sürecinde takipçi olarak değil sürecin yükseliş dönemini zamanında yakalayan bir aktör olarak yer alması ve yeşil dönüşüme zamanında dahil olması gerektiği vurgulandı. Gerçekten de bugün dünyanın en büyük üreticisi Çin, hem dijitalleşmede hem de Avrupa'nın başını çektiği yeşil dönüşüme uygun adımlar atarken, Avrupa'nın en yakın tedarikçisi olan Türkiye'nin burada geri kalmaması gerekiyor.

Çalışmada ayrıca önümüzdeki on yıl için, “sanayinin ülke ekonomisindeki payı yüzde 20'den yüzde 30'a çıkarmak, ithal bağımlılığını azaltmak, tarımsal destekleri milli gelirin en az yüzde 1.5'ine çıkarmak, enerjide yenilenebilir kaynaklarının payını yüzde 80'e yükseltmek” gibi 20 hedef daha konmuş.

BU İŞ ÇOK ZOR YONCA....

İstihdam tarafında da tarımda kayıt dışılığın yüzde 10'un altına çekilmesi, kadın-erkek çalışan arasındaki makasın istihdamla ilgili bütün göstergelerde yüzde 10'un altına çekilmesi ve istihdam oranının yüzde 60'a yükseltilmesi gibi alt hedefler belirlenmiş. Bu hedefler için ayrıca bir etki analizinin de elbette yapılması gerekiyor. Örneğin sanayinin milli gelirden aldığı payı on puan yukarı çekerken gerekecek istihdamı atıl işgücünden sağlamak için Prof. Dr. Bilsay Kuruç'un deyişiyle ayrı bir siyasa yani ayrı bir toplumsal bakış açısı oluşturmak gerekecek. Nitekim Başkan Subaşı'nın verdiği bilgilere göre bunun için de Türk toplumundaki değişimleri incelemek üzere bir çalışma başlatılmış. Ülke Politikaları Vakfı bu anlamda taraf ayırmaksızın siyasi partiler için önemli çıktılar ortaya koymaya başladı.

NEOLİBERAL DÜZENİN İFLASI

Çalışmada küresel ekonomi politik düzendeki değişim de ele alınmış. Söz konusu bölümde, 2008 krizi, pandemi ve Ukrayna savaşının neoliberal düzenin zaaflarını ortaya koyduğu belirtilerek, “Piyasaların aslında varsayıldığı gibi etkin çalışmadığı, bölüşüm sorunlarının demokrasileri zaafa uğrattığı, Çin ve Rusya gibi otoriter devletçi ülkelerin küresel sisteme ciddi bir tehdit oluşturabildiği” kaydedildi ve bu gelişmelerin “neoliberal düzenden çıkışı zorunlu kıldığı” ifade edildi. Bu anlamda çalışmadaki politikalar belirlenirken geçen 20 yılın referanslarına temkinle yaklaşıldığı not edildi ve önümüzdeki 20 yılın ekonomi politikalarının; neoliberal modelin katı piyasa mantığının değişeceği, küresel sermaye akımlarının ve dış ticaret akımlarının küresel üretimden daha hızlı büyüdüğü bir ortamın olmayacağı yeşil ekonomi düzenlemelerinin üretim ve dış ticareti şekillendireceği ve yerelleşmenin önem kazanacağı dijital dönüşümün tüm alanları değiştirip dönüştüreceği” kabulü üzerine tasarlandığı vurgulandı.

Çalışmada değişen küresel düzene işaret edilse de çok kutuplu ve geçişken ittifaklar halinde şekillenen jeopolitik düzenin getireceği iktisadi ortama ilişkin yeterince tespit yer almamış. “Türkiye Atlantik ve Asya güçleri arasındaki büyük meydan okumada nasıl bir rol oynayacak?” bu sorunun cevabı Batı kampında bir fasoncu çevre ekonomisi olmaktan öteye gidememiş ülkemizin yeni yüzyılda iktisadi anlamda kaderini de belirleyecek.

Sohbet toplantısının ardından bu görüşlerimizi de Vakıf yöneticilerine aktardık. Ayrıca ÜPV'nin bu çalışmasında yaptığı gibi siyasi partilerin de Türkiye'nin dinamiklerini anlamaktan ve bilmekten uzak Amerikalı iktisatçılara danışmak yerine Türkiye'nin iktisadi birikimine güvenmelerini salık verdik.