İkisi de Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı (2)

İnsan hayatında 15-25 yaşları arası son derece önemlidir. Bu dönemde insanlar kişilik tezgâhında bir yandan dokunurlar, bir yandan da kendi bezlerini dokurlar. Kendilerinin de itiraf ettikleri gibi, Abdullah Gül ile R.T. Erdoğan kumaşının dokumacısı, üstat ve mürşitleri Necip Fazıl Kısakürek’tir. Bu ikilinin Necip Fazıl’la ilişkisini Aydınlık’ta ayrıntılı olarak yazdım.

Necip Fazıl’ın Son Devrin Din Mazlumları (Büyük Doğu Yayınları) adlı kitabında hayranlıkla savunduğu II. Abdülhamid, Şeyh Said, İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Esad Efendi (Menemen), Said Nursi, Süleyman Efendi ve Esseyid Abdülhakîm Arvasî; Gül-Erdoğan ikilisinin de bir gelenekten söz ettiklerine göre, düşüncel ataları arasında yer almaktadır.

***

[Necip Fazıl ve Cumhurbaşkanı Gül (Aydınlık, 5.7.2012)

Devrim Yasaları’na karşı silah kuşandıklarını, sanki yanlarındaymışım gibi, biliyorum. “Üstat ve Mürşit”, hiç kuşkusuz, görüşmelerinde ve konferanslarında, devletten aldığı bursu Paris kumarhanelerinde nasıl ütüldüğünü anlatmıyordu. Necip Fazıl’ın özel internet sitesine girerseniz, neler anlattığını kendi gözlerinizle okur, kendi kulaklarınızla duyarsınız.

Abdullah Gül, cumhurbaşkanı olarak, 4+4+4 yasası ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu bağlamında Anayasa’nın ve Devrim Yasaları’nın hükümet tarafından ilga edilmesine neden göz yummuştur? Bunun için yüzeysel bir kazı yapalım:

Kuru deriden bal çıkartmıyorum! Tulum vıcık vıcık ıslak! Herkes tarihle, cumhuriyetle yüzleştiğine, hesaplaştığına göre, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu zevkten neden mahrum kalsın?

1) O halde, 29 Ekim 1950 doğumlu ve 14 yaşından itibaren Büyük Doğucu Kısakürek’in müridi olan Abdullah Gül’ün 19 yaşında (1969’da) iki arkadaşıyla birlikte Necip Fazıl Kısakürek’e çektiği telgrafı okuyalım:

“İslam davasının zerre tavizsiz müdafii Üstadımıza İslam davasının agora meydanlarında sağırların kulağını patlatacak gür seslilikte aksiyoneri Büyük Doğu Gençliğinin ruh gıdası mecmuanızı tekrar çıkarışınızdan dolayı size minnettarlıklarımızı arzeder, hangi şartlar altında olursa olsun hal neyi icap ettirirse ettirsin yüzde yüz emrinizde olduğumuzu bildirir hürmetlerimizi sunarız. Yarın elbet bizim elbet bizimdir. Gün doğmuş gün batmış ebet bizimdir.”

Bu telgraf metninden anlaşılacağı üzere, Abdullah Gül 1969 yılında, tam anlamıyla bir militan İslamcıdır. Mürşidi Necip Fazıl’ ın izinde ve peşinde, Cumhuriyet ve Devrim karşıtıdır.

2) “Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi artık sona ermiştir. Laik sistemi kesinlikte değiştirmek istiyoruz.”

Bu cümle, İngiliz The Guardian gazetesinin 27 Kasım 1995 tarihli sayısında yayınlanmış. 1995 yılında TBMM Dışişleri Komisyon üyesi Abdullah Gül gazeteyi tekzip etmiş ama söyleşiyi yapan gazeteci ısrarcı. Bir Türk gazetecisi olsa neyse, adam bir İngiliz, söylenmemiş böyle bir cümleyi söyleşiye neden sıkıştırsın? Bir anlamı yok!

1995 yılında başta Erbakan olmak üzere, Refah Partisi ileri gelenlerinin ve R.T. Erdoğan’ın buna benzer onlarca cümlesi var. Söylemiş ya da söylememiş, önemli değil! Ama 2012 yılında, Cumhuriyet’in laik sistemini değiştiren yasaların altında Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olarak onay imzası var. Hukuki sorumluluğunun olmamasının da önemi yok

3) Abdullah Gül Çankaya’ya çıktığı zaman Can Dündar bir belgesel film yapmıştı. Can Dündar’ın gönderdiği metinden aktarıyorum: Yakın dostu Sami Küçük, o yıllarda, milliyetçi-muhafazakâr Milli Türk Talebe Birliği’ni, İstanbul Milliyetçiler Derneği’ni, Büyük Doğu dernek ve dergisini, Necip Fazıl’ı, Abdullah Gül’ün düşünsel ve ideoloji kaynakları arasında sayıyor. (Üçü de Cumhuriyet ve Devrimler karşıtıdır).

Büyük Doğu Yayınevi çalışanı olarak Mehmet Tekelioğlu ile birlikte Necip Fazıl’ın Çile kitabını yayına hazırlar. Kitap yayınlanınca Necip Fazıl, Gül ile Tekelioğlu’nu Konyalı Lokantası’na götürür ve her ikisine birer takım elbiselik kumaş hediye eder.

İsteyen daha fazla araştırma yapar ve Abdullah Gül’ün, 1923 cumhuriyeti ile devrimlerine kökten karşı olduğu sonucuna ulaşır. Benim için yukarıda sunduğum üç örnek yeter.

Gene Can Dündar’ın gönderdiği metinden aktarıyorum: “O dönem Gül ve arkadaşları, günün modasına uyarak saç uzatıyor, İspanyol paça pantolon giyiyorlardı. Bir gün Sultanahmet Camii’ndeki bir namazdan sonra Necip Fazıl ona bakıp ‘Bu kubbe altı böyle züppelerle dolmadıkça Türkiye’nin kurtuluşu yoktur’ demiş.”

Necip Fazıl Kısakürek, Türkiye’nin kurtuluşundan söz ederken, kuşkusuz, laik rejimin sona ermesini ima ediyordu. Abdullah Gül, The Guardian’a söylediği sözleri yalanlasa da, 14 yaşından bu yana ve şimdi, Laik Cumhuriyet’in sona ermesi için elinden geleni yaptı ve yapmaktadır.] (Özdemir İnce, Edebiyattan Politikaya Türkiye’de Ne Var Ne Yok, Destek Yayınları, s.297)

***

Kuşkusuz, insanların çocukluklarında, ilk gençlik çağlarında düşündüklerini, yapıp ettiklerini ebedîleştirecek değiliz.

Ancak Cumhurbaşkanı Gül olsun, Başbakan Erdoğan olsun, her ikisi de, biri cumhurbaşkanı öteki başbakan koltuklarında otururken, 2002-2014 yılları arasında, görev başında ve kamuya açık yerlerde üstatları Necip Fazıl’a olan bağlılıklarını teyit etmişlerdir.

Kimileri Nâzım Hikmet örneğinden hareketle, Necip Fazıl’ın iki müridini savunabilir. Biri çıkıp Abdullah Gül ile R.T. Erdoğan Necip Fazıl hayranı ama CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da Nâzım Hikmet hayranı değil mi? diye sorabilir.

Ancak bu iki hayranlık arasında büyük bir fark var: Nâzım Hikmet, haksız yere mahkûm edilmesine karşın Cumhuriyet’in kurucularına, Cumhuriyet ilke ve devrimlerine karşı ya da düşmanca eleştiriler yöneltmez. Komünisttir ama Cumhuriyetçi ve Kemalisttir.

Ben, bir şair ve edebiyat düşünürü olarak Necip Fazıl’ı hiç beğenmem ama Gül ve Erdoğan ikilisi ona hayran olabilirler. Haklarıdır. Burası önemli değil. Önemli olan, Necip Fazıl’ın müseccel bir Cumhuriyet ve Devrim düşmanı olmasıdır.

(Devam edecek)