İklim Yasası ve gerçekler

Dünyanın ve Türkiye’nin gündeminde uzun süreden bu yana “iklim değişiklikleri” var. İklimlerin sürekli olarak değiştiği gerçeğini bilmek için bilim insanı olmaya gerek yok. Buzul dönemleri ile sıcaklıkların çok arttığı dönemleri orta öğrenim bilgimizle biliyoruz.

14 Eylül günü Aydınlık gazetesinde iklim değişiklikleri ile ilgili iklim bilimci Prof. Dr. Doğan Yaşar’ın yazısı bu konuda en yetkin anlatım. İklim değişikliği ile ilgili esas sorun nedir? Bilinmesi gereken gerçek nedir? Aşağıdaki anlatım, genel olarak iklim değişikliği olayını insanın yarattığı tezinin özetidir. Bu teze göre sanayi devrimi sonrası enerji kullanımı açısından fosil yakıtlar atmosferde karbondioksit gazını çoğaltmıştır. Dolayısı ile iklim değişikliklerine neden olmuştur. Fosil yakıt kullanımını bitirerek iklim değişikliklerine neden olan koşulları ortadan kaldırırız.

“Gezegenimizin atmosferi tıpkı bir sera gibi çalışır. Yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının neredeyse yarıya yakını yeryüzünden yansır. Atmosferimiz, sera gazı olarak da nitelendirilen karbondioksit, metan, su buharı, ozon, azot oksit vb. gazlar sayesinde yeryüzünden yansıyan güneş ışınlarının bir kısmını tekrar yeryüzüne gönderir. Bir battaniye işlevi gören sera gazları sayesinde yeryüzündeki ortalama sıcaklık, insanlar, hayvanlar ve bitkilerin hayatını sürdürmesine imkân verecek bir ısı düzeyini, 15°C’yi yakalar. Sera gazları olmasaydı, yeryüzünün ortalama sıcaklığı -18°C civarında olurdu. Sera gazlarının bu doğal etkisi ”sera gazı etkisi” olarak adlandırılır.

“Atmosferdeki sera gazlarının oranı, 1750’li yıllarda başlayan sanayi devrimi sonrasında artmaya başlamış, karbondioksit oranı yüzde 40’lık bir artış göstererek 280 ppm’den 394 ppm’e ulaşmıştır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre karbondioksit oranındaki artış öncelikle fosil yakıt kullanımından kaynaklanıyor. Kayda değer ikinci etken, başta ormansızlaşma olmak üzere arazi kullanımındaki değişimdir.

“Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, insan faaliyetlerinin atmosferde yarattığı etkinin sonucunda küresel ortalama sıcaklıklarda artış yaşandığını ortaya koymuştur. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, küresel iklim değişikliğinin ana nedeninin sera gazı emisyonlarında insan faaliyetleri sonucunda gözlenen artış olduğunu ortaya koydu. Başta kömür olmak üzere fosil yakıtların yakılması, atmosferdeki karbondioksit oranının artmasındaki ana sorumludur.” wwf.org.tr

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN 3 NEDENİ

Halbuki Prof.Dr Doğan Yaşar’ın yazısında iklim değişikliklerine neden olan 3 ana etmen vardır denilmektedir.

• Kıta levhalarının hareketleri
• Dünyanın dönüş parametreleri
• Güneşten gelen enerjideki değişimler

Yani iklim değişikliklerine neden olan etmenler insan faaliyetleri değildir. Sn. Yaşar’a göre insan sadece çevreyi kirletebilir. İklim değiştirmeye gücü yetmez. Sn. Yaşar havadaki karbondioksit miktarı konusunda “Jura döneminde 2000 (iki bin ppm) ve hava sıcaklığı da 25 derecelere yakın. Ve her şey devasa. Ağaçlar, dinazorlar, kuşlar... çünkü karbon çok fazla. Günümüzde ise karbon 420 ppm sıcaklık da 14.7 derece civarında. Bizler hepimiz karbon bazlı birimleriz. Yani havada karbon arttıkça besin artar.” diyerek havadaki karbondioksit miktarının artmasının canlılar lehine bir durum olduğunu anlatmaktadır.

KARBONDİOKSİT YAŞAMIN TEMEL TAŞI

7 Ağustos 2014 tarihinde ODTÜ Kimya bölümü hocalarından Ural Akbulut tarafından yazılan makalede karbondioksitin bol olduğu Jura dönemi, yani “dinozorlar çağında” canlı türlerinin dev boyutlarda olduğu anlatılmaktadır. “İklimi değiştiren insandır” tezinin savunucularının tersine karbondioksitin yaşamın temel taşı olduğu, atmosferde bol olması özellikle bitkilerin büyümesi ve çoğalmasına neden olacağını söylemektedir. “Günümüzde atmosferdeki karbon dioksit miktarı 400 ppm (milyonda 400) civarına ulaştı Kambriyen Periyodu boyunca, atmosferdeki karbon dioksit miktarı, 7000 ppm yani günümüzdekinin 18 katıydı. O dönemden sonra bitkilerin miktarı arttıkça karbon dioksit oranı düştü. Dinozorların yaşadığı Jura Dönemi’nde karbon dioksit 1800 ppm civarına indi. Sonra, zamanla günümüzdeki karbon dioksit miktarından daha düşük miktarlara (180-280 ppm civarına) indi. Buzul Çağı sırasında, karbon dioksit miktarı, 180 ppm civarındaydı. Karbon dioksit, yüz milyonlarca yıldır canlıların yaşamsal temel maddesi oldu. Küresel ısınmaya neden oluyor diyerek onu değersiz saymak haksızlık olabilir.”

(Prof. Dr. Ural Akbulut ODTÜ Kimya Bölümü) Biz de basit orta öğrenim dönemi bilgilerimiz ile biliyoruz ki; bitkiler karbondioksit solurlar. Aslında sorun nedir? Biz değişen iklim koşullarına göre fiziki önlem almamız gerekirken, neden bazıları, özellikle Atlantik sistemi bizi ekonomik bazlı önlem alarak iklim değişikliğini önleme atakları yapıyorlar. Bir kısım iyi niyetli insanlar da; insan iklim değiştiremez diyorsunuz ama sadece Atlantik değil ki, Çin de önlem alıyor diye yakınıyor. Halbuki şunu bilmek gerek; Fosil yakıtlar eninde sonunda tükenecek. Bunun için süre dahi veriliyor. Bilim insanları petrol ve kömürün 2050 ila 2100 yılları arasında tükeneceğini söylüyor. Biliyoruz ki bugün dünya ekonomisinin lokomotifi olan Çin ve Hindistan enerji ithalatçısı ülkeler. Dünya, özellikle Atlantik yenilenebilir enerji kaynaklarına fon ayırdığı için Çin’de bu kaynaklardan yararlanmak için bu tezi destekler görünüm sergiliyor. Yaptığı yatırımlar ile hem kendi enerji kaynaklarını geliştirerek enerjide dışa bağımlılığını azaltıyor, hem de fosil yakıtların bitişine yönelik hazırlık yapıyor.

İHRACATA BAĞIMLI ÜLKELERE TEHDİT

Avrupa bizden yapacağı ithalatı, ithal edilecek malın ne kadar karbon üretilerek yapıldığı temeline dayandırarak fosil yakıt kullanılarak üretilen mallardan “karbon vergisi” alacağını söylüyor. Bizim gibi ekonomisi Avrupa’ya ihracata bağımlı ülkelere, elindeki kaynakları benim istediğim şekilde tüket, yani enerjini yatırım yaparak yenilenebilir enerji kaynaklarını çoğalt diyerek sopa göstermektedir. Eğer böyle yapmazsan senden, yaptığın ihracattan vergi alarak karının bende kalmasını sağlarım tehdidinde bulunmaktadır. Sonuçta Atlantik sistemi kendi batışına engel olmak ve yükselen Asya’nın yükselişini ve üretim artışını baltalamak, hatta durdurmak için iklim değişikliğini insan unsuruna bağlı göstererek Asya’nın elindeki kaynakların rasyonel kullanılmasına engel olmaya çalışmaktadır. Hükümetimiz ise bunu bildiği halde, sadece dayandıkları sistem elden gitmesin diye bu yasayı çıkarmaya çalışmaktadırlar. Bu yasayı yapanlar dahi, bu yasanın uygulanmayacağını ifade etmektedirler. Atlantik sistemi makus talihine teslim olmak zorundadır. Tarih geriye doğru işlemez. Zaman zaman kırılmalar olsa da ileriye doğru gider. Tarihin gidişi de, uygarlığın merkezinin Atlantik’ten Pasifiğe doğru kayması doğrultusundadır. Atlantik ağzı ile kuş tutsa, tarihin bu gidişini geri döndüremez.