İktisadi aklın önemi
Öyle rakamlara boğarak değil, bazen, insana ait olanı, insanı ve toplumu konuşmak gerek.
“İktisat” ve “akıl” bir başlıkta kullanılınca ister istemez iddialı bir konu açılmış oluyor.
Yeknesak istatistiklerin içinden yaşamı okumaya kalkmak, ne söylense ‘bir eksik’ bırakıyor.
Nesnel gerçekliği elbette hatırda tutarak, nitelik zemininde kalite aramaya odaklanalım…
İktisadi aklın neresindeyiz? Toplum ve bireyler olarak iktisadi tavırlarımız akılla örtüşüyor mu?
ÜRETENLER VE İKTİSADİ AKIL
Genellemeye götürecek bireysel yanıtlarınızı duyar gibiyim: İktisadi alanda aklımız nadastadır!
İlk ölçümü: Sınıf bilinciyle tavır almakla ilgili tutalım: Ücret, maaş gelirleri olan yığınlara,
emeklilik ve sosyal yardımlarla geçinen kitleleri ekleyelim… Türkiye’nin emekçileri / dar gelirlileri, ulusal bütçeden aldıkları payın yetersizliğinin ve ürkütücü boyutlardaki gelir dağılımı çarpıklığının nedenlerini irdelemekte midirler? Sonuçlar üzerindeki hoşnutsuzluk, geçim zorlukları sır değil; değil ancak, bu tablonun sırrına ermişler midir?
Bu sorulara olumlu yanıt vermek, Türkiye’nin alın-teri sahiplerinin siyasal tercihlerini iktisadi sınıf bilinciyle yapmalarına ve karar mekanizmalarını etkilemek için siyasete, sendikaya, meslek odasına katılım kıvamlarına bağlıdır.
Bence, büyük sağduyu zımni medya karartmasına karşın geçerlidir, büyük çoğunluk, iktisadi sistemin işleyişinde neden-sonuç ilintisini kavramıştır, ancak, partisiyle, sendikasıyla, kitle örgütüyle sistem içi simya düzenekleri, kitleler ile iktisadi aklın gereğini arasındaki mesafeyi alabildiğine uzatmaktadır… Oysa emekçilerin iktisadi akılla üretimin, bölüşümün tarlalarını sürmesi, sermaye kesimlerinin de lehinedir. Gün gelecek iktisadi akıl, “iktisadi çıkarı” icra edecektir.
GİRİŞİMCİLER VE İKTİSADİ AKIL
Öte yanda iktisadi akılla sorunu bulunmayan sermaye kesimleri, daha doğru bir terimle girişimciler; işçinin, üreticinin kazanılmış haklarının korunduğu, kayıtlı-kurallı bir piyasa ekonomisini benimsemelidirler… Girişimci kesim açısından “iktisadi akıl”, en doğru zamanda, en geçerli bileşenlerle yatırımlar yapmasını, oluşturduğu yapıları en etkili şekilde tevsii ve modernize etmesini, kredi kaynaklarını mali kapasitesine uygun olarak işletmesini, kusursuz bir pazar projeksiyonunu gerektirir. Fakat bunlar kadar önemli olarak sosyal yaşamın bir paydaşı olarak girişimcilerin / sermayedarların, işçi ve emekçilerin müttefikliğinde onların haklarını en az onlar kadar savunması da, iktisadi aklın da gereğidir.
“İktisadi akıl” yalnız bireysel, sadece grupsal değil, aynı zamanda toplumsal bir akıl’dır... O ki, “işçiden üterek” elde edilen bir kazancın uzun vadede kar hanesine yazılması olası değildir. Tam tersine çalışma barışının korunması ve verimliliğin vasatı açısından emeğe hakkının verilmesi çok daha akılcıdır. Ekonomide demokrasinin arandığı çağımızda, kayıtlı-kurallı piyasa, doğrudan yabancı sermaye yatırımları açısından da elzemdir.
EKONOMİ YÖNETİMİ VE İKTİSADİ AKIL
İktisadi aklın geçerli olması gereken bir başka alan devlettir; kamu ekonomi yönetimidir. Türkiye’nin kurumsal hafızasında özelleştirmenin “doğmatik” hale geldiği kesitlerin hasılası ağır hasarlı bir mizanı oluşturmuştur… Limanlarını, tersanelerini, ulaştırma kabiliyetinin gelirlerini pazarlayan bir ülkenin iktisadi-akıl dışılığa kayması kaçınılmazdır. Öyle olmuştur.
Yıllara sari “satışların” tümünden elde edilen örneğin elli miyar dolar, sadece bir yıllık dış borç faiz yükünü karşılamıştır. “Yabancılaştırılan” bankalar borsalar sisteminin, manipülasyonlara açılan bir piyasa demek olduğu, doların son salınımlarının trajik sonuçlarınca teyit edilmiştir.
Gerçekten gündelik hayatta fiyat dengeleme yetenekleri azalan ve enflasyonla savaşmada silahsızlanan kamu ekonomisi üzerinden geniş yığınlar büyük bedeller ödemişlerdir.
Bu bağlamda iktisadi (kamu) aklı doğrultusunda, sermaye birikimini sarfa tahvil eden mekanizmalardan: “finansal kurumların” yatırımı ve üretimi destekleyecek şekilde organize olması esastır.
SANAYİ YOLUNDA İKTİSADİ AKIL
Bugün Türkiye, yatırım-istihdam-üretim denklemini doğru okumaya başladığı bir bilinç momentinin de katkısıyla, öz-sermayesini tasarrufa dayalı olarak biriktirmek zorundadır. Borçlanmanın dizginlenmesi için de başka yol yoktur. Bu anlayış ve kavrayış iktisadi aklın bir gereğidir. Dünya da bu tecrübeyi tekrarlamaktadır. Türkiye, “ticari kapitalizmden” tam anlamıyla sanayi kapitalizmine geçme konusunda iktisadi aklın gereğince ekonomi piyasasını, yasasıyla, yapısıyla, kurumlarıyla, insan kaynaklarıyla yenilemelidir. Büyük rekabet, büyük sanayi, iktisadi aklı çağırmaktadır.
TOPLUMSAL ALANDA İKTİSADİ AKIL
Nihayet toplumsal anlamda ve alanda da iktisadi aklın gelişmesi son derecede önemlidir.
Eğitim sisteminin planlanması, çağın geçerli mesleklerini öğreten, yeni gelişen meslekleri öğretim programlarına yerleştiren, endüstri ile okulların bağını pekiştiren, mesleki-teknik eğitimi ihya eden bir yapılanma esas olmalıdır.
İktisadi akıl, her alanda çok iyi yetişmiş, ekonomistlere, maliyecilere, mühendislere, mimarlara, yazılımcılara, tarım uzmanlarına en başta da öğretmenlere ihtiyaç duyduğumuzu, söylemektedir.
İktisadi aklın sesine kulak vermeli, bilimin ışığında yürümeliyiz. Türkiye, ihracatı içindeki ithalat yükünü azaltmak için doğal kaynaklarına sahip çıkmalı, “yeni enerjiden” yararlanma kapasitesini maksimize etmeli, yüksek teknolojiye dayalı değişim değeri olan ürünlerle dünya rekabet denizinde hak ettiği yeri almalıdır. Bu erekle, ekonomik ve sosyal organizasyonlarımızı iktisadi aklın gereğince düzenlemeli, özellikle genç kuşakları akıl ve bilim bayrağına sarılmaları için yüreklendirmeliyiz.