İlk basın şehidiniz
Prens Sabahattin deyince, her ailede mutlak bulunan, çapkın, hayta; meşhur şarkıda fesini havalara atıp “çile bülbülüm, Allah” diye en çok bağıran, tek gözlüklü, Paris’ten kart yollayıp canı sıkıldıkça İstanbul’a dönerek babadan kalan bir araziyi daha satan şen şatır bir dayı gelir aklıma. Fakat konu bunca şirin değil!
Özal vaktiyle, Sabahattin geleneğini sürdürüyoruz demişti, boşa değil. Prens, nihayet AKP ile somutlaşan muhafazakâr liberalizmin Türkiye’deki mimarlarından. Sadece Özal mı; Menderes de adamın mezarını memlekete getirmek için az çabalamadı. O takım, tümden bayılır prense.
Sabahattin’in anası, Abdülmecid’in kızı Seniha Sultan. İstibdatta Fransa’ya uzanıyor aile. Beyimiz orada doğuyor, liberal düşünceden etkileniyor. Osmanlı nesli babadan yürüdüğü için prens olması mümkün değil fakat yakıştırıyor kendine! Niyazi Berkes, Avrupa’da nüfuz kazanmak için bu lakabı kullandı der. Devleti küçültüp bireyi önceleyen liberalizmi savun ama otoriter devletin payesini Avrupalıya yaranmak için kullan! Bu da bizim liberal! Kimi Amerikan battaniyesiyle ısınır, kimi çakma prens!
Dr. Ahmet Zeki İzgöer, Sabahattin’in fikirlerini Görüşlerim (Buruc, Kasım 1999) adlı kitapta topladı. Burada kişisel girişim, geniş yetkili birimler, İttihat ve Terakki ve adem-i merkeziyet hakkında görüşleri mevcut. (Adem-i merkeziyet ifadesindeki adem, âdem değil. İnsan merkezli demiyor yani; adem yokluk demek.) Prensin derdi de tek merkezliliğin yok olması zaten. Önerisi, İngiliz ve Amerikan sistemi. Biliyorsun, bizim liberal böyle yapa yapa 15 Temmuz’da ademi geç, badem-i merkeziyet olacaktı neredeyse. Çakma prense göre Osmanlı’nın sorunu kamuculuktu, toplum yapısı bireyci olmalıydı, bu anlamda eğitim ön plana çıkacaktı. “Siz ezan tartışırken Batılı dostlarımız robot yapıyor, eğitim şart” hikâyesinin eski sürümü. Oysa ezan ve robot birbiriyle ne kadar ilgisizse, o kadar ilgilidir; kapıyla eşik. Ama Sabahattin Parislerden cumhuriyetin “kimsesizlerin kimsesi” şiarını ne bilecek!
Sabahattin, Hüseyin Cahit ile çok tartıştı. Yalçın’a göre adem-i merkeziyet, Midilli’nin, Sakız’ın ve diğerlerinin tek tek Yunan’a verilmesiydi. Mevzu basit aslında ey okur! İnsanlar eşit olamadan özgür olamaz ama liberal kafa sınırsız özgürlük saçmalığını övüp durduğu oyununda, sahneye adem-i merkeziyetçiliği çıkarırken etkilediği tarafın tüm dünyaya yayılamayacağını bilir; eli güçlenince onu yıkıp daha çok özgürlükçülük oynar. Sonunda tüm merkezleri halledip kurar “yeni dünya düzenini”, doların üzerinde yazan novus ordo seclorum ne demek sandın! Senin özgürlükçü solcu da Amsterdam’a gidince dünya vatandaşı olduğunu sanıp buraya dönünce tüm devrimciliğiyle Kartal sahilinden plastik şişe toplar; o arada presin tayfası özgürce dünyayı işgal etmeye devam eder.
Çakma prens, İkinci Meşrutiyet’ten sonraki seçimlere, kurduğu Ahrar Fırkası ile katılır ve kazanamaz. Fakat olaya bak: Fırkasına en çok destek verenlerden biri Said-i Nursi’dir.
Şimdi de Hasan Fehmi’ye, “ilk basın şehidi” bilinen beye gel. Bir gazetecinin katli korkunç, aksi düşünülemez. Fakat aydınımız bu beyi, ne yazdığını bilerek mi sahipleniyor acaba? 1874’te doğan Hasan Fehmi, üniversiteden sonra gittiği Paris’te çakma prensle dost oluyor. İkinci Meşrutiyet’ten sonra İstanbul’a gelip Mevlanzade Rıfat’ın Serbesti Gazetesi’nde yazıyor. Başka gazete mi yok Fehmi’ye? Kim bu Mevlanzade?
Mevlanzade, İngiliz destekli Kürt Teali Cemiyeti’nin üyesi. Cemiyete gel! 31 Mart 1920’de, yine kimilerinin basın şehidi saydığı Ali Kemal’in başyazarlığındaki Peyam-ı Sabah’ta, bu cemiyetin yayınladığı bildiriye dikiz: “Kuva-yı Milliye’ye aldanmayınız! Bolşeviklerin kafasını taşıyan yurtsuz serserilerdir. Hilafet ve saltanata bağlılıktan ayrılmayınız.” Ali Kemal de basın şehidi olarak geçiyor bu arada.
Mevlanzade, bağımsız Kürdistan’a karşı durulamayacağını, Kürtlere ancak İngilizlerin özgürlük ve güvenlik sağlayacağını öne süren zat. Türkiye İnkılabının İçyüzü diye bir kitabı var; Türk inkılabı değil dikkat; o da Türk yerine Türkiye diyenlerden!
Gazi’yi Anadolu’ya Vahdettin’in gönderdiği iddiası da bu kitaptan, hatta Mevlanzade’ye göre asıl kahraman Vahdettin. Mevlanzade, 24 Mart 1919 günü Hukuku Beşer gazetesinde Osmanlı komutanlarına hakaret eder: “A?li? sefihler, haydut başları.” Komutanlarımıza hakaret edilemez diyen Gazi, Harbiye Nezareti’ne dilekçe verip dava açar; Mevlanzade ile hiç yıldızı barışmayacaktır. Vahdettin ile arası iyi olan bu bey, San Remo’da, ilk defa 1922’de bir Yunan albayıyla kaçak padişahı ziyaret edip Ankara’ya karşı Yunanistan ile anlaşma teklif eder. Kahramanı Vahdettin, Rıfat’a para da verir. Bu arada Mevlanzade’nin karısı da ilginçtir: Kadınlar Du?nyası diye, sahibi ve yazı kadrosuyla tümü kadınlara ait olan, dizgicileri bile kadınlardan oluşan dergisi var hanımefendinin: Nuriye Ulviye Mevlanzade. Bizim bel altı solcular nasıl keşfetmemiştir!
Fehmi, Sabahattin ve İngilizlerin desteklediği Mevlanzade’nin adamı yani; dertleri İngiliz mandası. Yakup Kadri Hüküm Gecesi’nde yazdı bunları; cinayet korkunç olay, söylediğim gibi. Fakat benim basın şehidim değil bu bey. Kimin, bilemem. Hasan Fehmi ya da bizim liberal tayfa, Serbesti Gazetesi ya da Taraf, ne fark eder! Herkes mis gibi tarafını seçerken sen niye herkesi kucaklayasın! Taraf soslu internet sayfası serbestiyet.com’un adına bak liberal arıyorsan! Bütün önemli bütün, dünü öğren, bugünü bil.
Hiçbir şey Serbesti’nin onca kalın, kaliteli kâğıdı kadar pembe değil!
Not: Bugün birde İstanbul Tüyap Kitap Fuarı’ndayım, beklerim.