İlk çeyrek ekonomik büyüme ve düşündürdükleri
Geçen yılın ilk çeyreğindeki küçülmenin (yüzde -2.3) etkisiyle bu yılın ilk üç ayında yüzde 5.2 büyümesi beklenen Türkiye ekonomisi, salgının henüz etkisinin olmadığı bu dönemde ancak yüzde 4.5 oranında büyüyebildi.
Söz konusu bu oran, önceki yılın aynı dönemine göre olan büyümeyi göstermektedir. Bir önceki üç aya (2019 4. Çeyrek) göre ise ekonomi küçüldü: Yüzde -15.4. Oysa 2019’un üçüncü çeyreğine (Temmuz, Ağustos, Eylül) göre dördüncü üç aylık dönemde gerçekleşen büyüme oranı yüzde 1.9 olmuştu.
2020 YILI İLK ÇEYREK BÜYÜME
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu yılın Ocak-Mart aylarını kapsayan ilk çeyrek Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) verilerini açıkladı. Enflasyon etkisinden arındırılmış zincirlenmiş hacim endeksine göre GSYH, yılın ilk 3 ayında, 2019'un aynı dönemine göre yüzde 4.5 büyüdü.
Karşılaştırmanın yapıldığı geçen yılın ilk 3 ayında GSYH yüzde 2.3 küçüldüğü için bu yıl ilk çeyrek büyümesinin baz etkisinin de katkısıyla yüzde 5.2 civarında gerçekleşmesi bekleniyordu. Ancak büyüme tahminlerin yaklaşık 0.7 puan altında kaldı.
Açıklanan yüzde 4.5 oranındaki bu yılın ilk çeyrek büyümesinin irdelenmesinde ulaşılan en basit çıkarım, geçen yıl aynı dönem gerçekleşen yüzde 2.6 oranındaki küçülme dikkate alındığında, ulaşılan büyümenin aslında (baz etkisi düşülerek), sadece ülke nüfus artışı kadar olduğudur.
Keza ülke ekonomisinin bir önceki döneme (Ekim-Aralık 2019) göre yüzde 15.4 oranında küçülmesi ise, ekonominin henüz toparlanacak güce erişemediğini açıkça göstermektedir.
GSYH’DAKİ İLK ÇEYREK ARTIŞIN KAYNAKLARI
Ulusal gelirde bu yılın ilk çeyreğinde, korona virüsü salgınının etkilerinin henüz yansımadığı bu yılın Ocak-Mart döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4.5 oranındaki büyümesine “sektörel (üretim)” ve “harcamalar” yönünden katkılara baktığımızda, temel etkinin, sektörel olarak sanayi, hizmetler ve kamu yönetiminden; harcamalar yönünden de hane halkı ve devlet nihai tüketiminden geldiğini görmekteyiz.
Son üç yılın ilk çeyrek sonuçlarına göre sektörel katkıları, bu üretim yerlerinin ulusal gelir içindeki payları aşağıdaki tabloda izlenebilir.
Kaynak: TÜİK
Salgının etkilerinin görülmediği yılın ilk çeyrek dönemi için açıklanan büyümedeki asıl etkinin sanayi, hizmetler ve kamu yönetiminden geldiği anlaşılmaktadır. Sanayi üretiminin ilk çeyrekteki büyümesinin yüksek olacağı, sanayi üretim endeksi verilerinden de tahmin edilmekteydi. Öte yandan geçen yılın ilk çeyrek büyümesinin eksi 2.3 olmasının baz etkisi yaratacağı da beklenmekteydi.
İlk çeyrek büyümeye harcamalar yönünden katkılar da aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
Kaynak: TÜİK
Bu dönemde “devletin tüketim harcamaları” yüzde 6.2, “hane halkının tüketim harcamaları” yüzde 5.1 artarken; yatırıma (gayrı safi sabit sermaye oluşumu) yönelik harcamaların artmadığı, aksine yüzde 1.4 azaldığını görmekteyiz. Keza bu dönemde ihracat, geçen yılın ilk çeyreğine göre azalmıştır.
Harcamalar yönünden büyüme konusunda ulaşacağımız sonuç, ülke ekonomisi ilk çeyrekte yatırım ve ihracat açısından küçülürken, tüketim harcamalarını artırmak yoluyla büyüme sağladığı şeklinde olmaktadır. Bir diğer anlatımla, ilk çeyrek büyümesi tümüyle tüketim artışına dayalı olmuş; yeni bir yatırım yapılmamış, ihracat ise yüzde 1 düşüşle, büyümeyi aşağıya çekerken, ithalâtta yüzde 22.1 artış yaşanmıştır.
ÇEYREK BÜYÜMENİN İRDELENMESİ
TÜİK tarafından açıklanan dönemsel büyümenin temel kaynağı, kamu cari harcamalarındaki artıştır. Bu bağlamda akla gelen ilk soru, bu harcamaların nasıl finanse edildiği olmaktadır. Bunun yanıtını iki kaynakta görmekteyiz: Para basma ve borçlanma.*
Yukarıdaki gerçeğin yanında ve hatta daha önemlisi, devlete ait tüketim harcamalarının, bir önceki çeyreğe göre yüzde 11.1 artmış olması olgusudur. Bu sayı, 2008’den bu yana kamu tüketim harcamalarında görülen en yüksek artışı temsil etmektedir. Devletin, ekonomiyi desteklemek ve durgunluktan çıkarmak için harcama musluklarını cömertçe açtığı anlaşılmaktadır. Ülkede devletin her işinde olduğu gibi, bu konuda da “örtüklük” yine yaygındır. Bu nedenle bu harcamaların etkinliğini, yerindeliğini ve objektifliğini, en azından şimdilik ölçmemiz olası durmamaktadır.
Önceki bölümde de belirttiğimiz gibi, ilk çeyrek büyümede iç talepteki canlanmanın katkısı, hane halkı harcamalarının GSYH içindeki yüksek payı da dikkate alındığında, oldukça büyük. İlk çeyrekteki hane halkı tüketimi ve iş dünyasının yatırımları, bir önceki üç aya göre yüzde 3 oranında artmıştır. Bu gelişmede, kamu bankaları eliyle kullandırılan düşük faizli kredilerin önemli rolü yadsınamaz.
İlk üç ayda yaygın olarak dünyada ve sınırlı ölçekte Türkiye’de yaşanan koronavirüs salgınının etkisiyle ihracat, bir önceki çeyreğe göre yüzde 2.3 oranında düşmüştür. Ancak ithalâtta önceki döneme göre yaşanan yüzde 8’lik düşüş, ihracat azalışının büyüme üzerindeki olumsuz etkisini bir ölçüde telafi etmiştir.
İKİNCİ ÇEYREK İÇİN BEKLENTİ
Koronovirüs salgının globâl ve ülkemizdeki derinleşen ekonomik etkileri (üretim, ticaret, tedarik zinciri, yoksullaşma), ikinci çeyrekte, bugüne kadar yaşadığımız günlerinde daha da artmıştır.
TÜİK’in her ay yayınladığı “sanayi üretim endeksi”, “perakende satış hacmi” gibi fiziksel veriler ve TÜİK ve TCMB’nın yine her ay yayınladığı “beklenti anketlerine” göre, ilk çeyrekten sonra ülkemizde işler tam anlamıyla tersine dönmeye başlamıştır. İş hayatında yaşanan bu olumsuzlukların iki başat etkisi, ihracat artışı ve turist sayısı parametrelerinde gözlenmektedir. Örneğin Nisan Ayı’nda ihracat yüzde 41, turist sayısı ise yüzde 95 oranlarında azaldığı açıklandı.
İkinci çeyrek, yani Nisan, Mayıs, Haziran’da büyümenin eksiye geçmesi kaçınılmaz görünmektedir. Bu konuda ihracat, turist sayısı gibi “öncü verilere” bakarak bir tahmin yürütmek mümkündür. Söz konusu öncü veriler ışığında, ikinci çeyrekte ekonominin yüzde 10’un üzerinde daralması kaçınılmaz durmaktadır. Bu öngörümüz için söyleyeceğimiz son not, Mahfi Eğilmez’in de belirttiği gibi, küçülmeyi biraz daha düşürecek olan tek şeyin, geçen yılın ikinci çeyreğinde yaşanan yüzde 1.6 oranındaki küçülmenin yaratacağı “olumlu baz etkisi” olacağıdır.
Bu bağlamda ekleyeceğimiz bir husus da, enflâsyon, işsizlik başta olmak üzere, yayınlanan verilere karşı kamuoyunda yaşanan ve giderek artan “güvensizlik” olgusudur. Bunun aşılması önümüzde duran önemli konulardan biri olarak durmaktadır.
Özetle, bir taraftan enflâsyon düşüyor, ülke ekonomik olarak büyüyor (!); diğer yandan, swap yapacak, parası uluslararası ödemelerde kullanılabilen bir ülke bulunamıyor, TCMB döviz rezervleri eriyor, ülke bireylerinin işsizliği sürekli artıyor ve fakirleşiyoruz. Anlaşılması gerçekten zor birliktelik…
(*): Sonraki yazımızda bu konuyu ele almayı düşünüyoruz.