İlker Başbuğ'un Enver Paşa ve Dünya Savaşı yanılgısı

10 gün önce; 22 Şubat 2017 tarihli Sözcü Gazetesi’nde, 26. Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ’un bir söyleşisi(1) yayınlandı. Uğur Dündar’ın gerçekleştirdiği söyleşi “Enver Paşa Örneği Unutulmamalı” başlığıyla gazetenin sür manşetindeydi.
Sayın Başbuğ, demecinin son bölümünde Enver Paşa’nın tek başına Osmanlı Devleti’ni 1. Dünya Savaşı’na soktuğunu ve yaklaşan başkanlık sistemi oylamasıyla ilgili olarak bir kişiye aşırı yetki verilmesinin yanlışlığını aktarıyordu.
26. Genelkurmay Başkanı Başbuğ, Enver Paşa örneğiyle hem mevkidaşını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la bir tutuyor; hem de Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na girişini hatalı şekilde ifade ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) politikalarını eleştirirken Enver Paşa benzetmesini kullanan ilk kişi İlker Başbuğ değil.
Rus uçağının düşürülmesi olayının ardından cumhuriyetçi yazar Emin Çölaşan(2); Türkiye’nin Suriye’ye yönelik kışkırtmalara alet olduğu zamanlarda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Enver Paşa ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bir tutmuştu. Sayın Kılıçdaroğlu Suriye’ye yönelik kışkırtmaların başını çeken Ahmet Davutoğlu’na “Küçük Enver” diye seslenmişti.(3)
Enver Paşa’ya ve Enver Paşa’nın şahsında İttihatçılara dair bu söylem ve iddialar maalesef Atatürkçü aydınlar içinde sık sık dillendiriliyor.
Liberal tarih anlayışı ve onunla birlikte gelişen çağımızın ağır hastalıkları yüzeyselleşme ve akılsızlaşma, birçok vatansever aydını ve yurttaşı gündelik olayları ya da geçmiş meseleleri değerlendirirken gericiliğin yanına düşürüyor.
Çünkü Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na Enver Paşa’nın ve İttihatçıların maceracılıkları nedeniyle girdiğini öne süren fikirler, -dönemin İngiliz işbirlikçisi bugünün Amerikan işbirlikçisi; İttihat ve Terakki ve Kemalizm düşmanı- liberaller ve gericiler tarafından yayılıyor.
Liberaller ve gericiler dışında, Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na Enver Paşa’nın ve İttihatçıların hayalciliğinin kurbanı olarak girdiğini iddia etmek ve Enver Paşa’yı Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu gibi isimlerle bir tutmak ise, söyleyenlerin hem tarih hem de siyaset bilmediğini düşündürüyor.
1. Dünya Savaşı, magazin broşürü perspektifi ile ortaya konulan popüler tarih kitaplarında yazıldığı gibi bir Sırp’ın Avusturya prensini vurmasından dolayı çıkmamıştır. Tarihin en büyük emperyalist paylaşım savaşıdır. Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesiyle savaştan çekilen Rusların, savaş sırasında Çarlık arşivinden çıkararak dünyaya açıkladığı Reval (1908), Londra (1915), Sykes-Picot (1916) ve Saint-Jean de Maurienne (1917) gibi gizli anlaşmalar bunu kanıtlamaktadır.
Mondros ve Sevr gibi tekliflerden de resmen anlaşılabileceği üzere paylaşımın konusu Osmanlı topraklarıdır. İngilizlerin hedefi Alman yükselişini bertaraf etmek, Mısır’daki hâkimiyetini sağlamlaştırmak ve Arap coğrafyasındaki petrol bölgeleri ile Filistin’i Osmanlı’dan almaktı. Fransızlar da Alman ilerleyişinin önünü kesmek ve petrol alanlarında söz sahibi olmak istiyorlardı. Ruslar ise Boğazları ve İstanbul’u ele geçirerek Akdeniz’e inmek ve Ermeniler üzerinden Doğu Anadolu’yu koparmak peşindeydiler. Ortadoğu petrolleri, sömürge yolları ve boğazlar paylaşımın başlıca konularıydı. Osmanlı Devleti savaşın odağıydı ve savaş Osmanlı’nın varlığını koruyabilmesi için bir zorunluluktu.
Atatürk de birçok yerde Osmanlı açısından savaşa girmenin zorunluluklarını saptıyordu. Atatürk, 10 Ekim 1919 tarihli Harbiye Nazırı Cemal Paşa’ya mektubunda ve 29 Şubat 1920 tarihli Talat Paşa’ya mektubunda bu durumu açıkça belirtmiştir.
Tarafsız kalabilmek için yeterli silahlı güce sahip olmamak, İstanbul’un savaşın kapısı konumunda olması ve İtilaf Devletlerinin niyetlerini ve düşmanlıklarını gizlemeyen tavırları Atatürk’e göre savaşa dâhil olmamızı mecburi kılan nedenlerdi.
Öte yandan Çarlık Rusya İstanbul Boğazı’na taarruz için hazırlıklarını tamamlamış, Boğazları İşgal Komisyonu kurulmuştu. Osmanlı yöneticileri İtilaf Devletleriyle ittifak kurmak için girişimlerde bulunduysalar da sonuç alamadılar ve öncelikli Rus tehdidine karşı Almanya’yla anlaştılar. Enver Paşa bu anlaşmanın gerekçesini Almanların heveslerine asla ortaklık etmediklerini vurgulayarak “Bizim gayret ve sebatımızın en birinci hedefi istiklalimizi korumaktı.”(4) diye açıklar.
Almanlardan satın alındığı duyurulan, Yavuz ve Midilli adı verilen iki savaş gemisinin Rusya’nın İstanbul’u işgal planına karşı önce davranarak Karadeniz’de deniz üstünlüğünü sağlamak maksadıyla Sivastopol ve Odesa’yı bombalamasıyla Osmanlı Devleti savaşa fiilen de katılır ve Türk Devrimi’nin çetin yolculuğu hiddetlenir.
Sonuç olarak 1. Dünya Savaşı önlenememiştir ve önlenemezdir. Kimilerinin “Enver Paşa Maceracılığı” diye karaladıkları savaş bir tarihsel zorunluluktur ve Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı olmuştur. Yalnızca Türkiye’nin değil; dünyanın geleceğini etkilemiştir.
1914’te büyük savaşla başlayan Türk Kurtuluş Savaşı Çanakkale Zaferi’yle Rusya’da çekilme ve barış yanlısı devrimcilerin iktidar olmasına sebebiyet vermiştir. Çanakkale direnişi boğazlar üzerinden Çarlığa yardım götürmeyi planlayan İngilizlerin ve Fransızların yolunu kesmiştir; Çarlık devrilmiştir. Çarlığı deviren Rus devrimcileri gizli anlaşmaları dünyaya açıklayıp savaştan çekilerek Kurtuluş Savaşımızın başarılmasına maddi-manevi destek olmuşlardır.
Birinci Dünya Savaşı’nı dünyanın içinde bulunduğu koşullardan bağımsız kendi başına ele alan tüm anlayışlar dünyada ve Türkiye’de meydana gelen gelişmelerin gerçek boyutlarıyla anlaşılmasına ket vuruyor.
Nedenler, sonuçlar, varlıklar, yokluklar, imkânlar, mecburiyetler, süreklilikler ve kopuşlar hepsi ilerleyiş yasasıyla, -materyalist tarih anlayışı-; bilimin yol göstericiliğiyle ele alındığında ufuk açıyor.

Tarihin ilerleyiş yasalarının reddi ise gerçeğin reddine, hurafenin kabulüne dönüşüyor.
İttihat ve Terakki yöneticilerinin Türk devrimindeki hazırlayıcı rollerini es geçmek, onları olur olmaz muhalif popülizmine malzeme yapmak doğru değildir.
Enver Paşa ve ittihatçılar vatanseverlikleri, partizanlıkları ve teşkilatçılıklarıyla; sevaplarıyla ve günahlarıyla dünün, bugünün ve yarının tüm Jön Türklerine örnektirler.
Onlar Rumeli’nin dağlarında Hürriyet kahramanlarıdır. Trablusgarp’ta İslam mücahitleri; Edirne’de vatan fedaileri…
Atatürk’ün bir İngiliz gazetecinin İttihatçılarla ilgili yönelttiği soruya verdiği yanıtta dediği gibi, “Çok kusurları ve yanlışları olabilir. Ama vatanperverlikleri münakaşaların üstündedir.”(5)

Dipnotlar:

1- http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/ugur-dundar/cumhurbaskaninin-milli-guvenlikten-tek-basina-sorumlu-olmasi-dogru-degil-1693102/
2- http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/emin-colasan/enver-pasadan-tayyipgillere-dipsiz-kuyu-1004590/
3- http://www.milliyet.com.tr/davutoglu-nu--kucuk-enver-e-benzetti-gundem-1564508/
4- Yavuz Aslan, Birinci Doğu Halkları Kurultayı, Kaynak Yayınları, 2007, sf. 261
5- Doğu Perinçek, Birinci Dünya Savaşı ve Türk Devrimi, Kaynak Yayınları, 2015, sf. 105


Yararlanılan Kaynaklar:

Doğu Perinçek, Birinci Dünya Savaşı ve Türk Devrimi, Kaynak Yayınları, 2015
Koleksiyoncular Derneği, Birinci Dünya Savaşı’nın Yüzüncü Yılında Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Vatan Savunması, Koleksiyoncular Derneği Yayınları, 2015
Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele Cilt 2, İş Bankası Kültür Yayınları 2010
A.M. Şamsutdinov, Mondros’tan Lozan’a Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı, Doğan Kitap, 1999
Murat Bardakçı, Enver, İş Bankası Kültür Yayınları, 2015