İlkesiz partiler süreci-(TAMAMI)
CHP Kurultayından sonra herkes bir şeyler yazdı. Ama hiç kimse, ne işin asıl can alıcı noktasın ne saptadı ne de fincancı katırlarını ürkütmeyi göze alarak tarihe not düştü?
Altı okun gözden çıkarıldığını görmezden gelenler de, izledikleri kurultayın Müdafaa-i Hukuk’tan, Kuvvay-ı Milliye’den gelen CHP’de artık Kemal Bey’in sadece durumu idare ederek, altantik ötesi TESEV’e yaslanan ilkesiz bir siyasi süreci sürdüreceği belgeseli olduğunu biliyorlardı.
Sayın Orhan Bursalı, bilge yazardır. Ancak o bile hem nalına hem mıhına vurmayı yeğlerken dostum Haluk Koç’un sözlerine şükür ki, yer vermiş.
Sevgili Koç kardeşim konuşmasında gerçeğin ta kendisini söylemiş. Bursalı’dan okuyalım:
“Haluk Koç önemli iki noktayı vurguladı: Numaracı Cumhuriyetçilerin partiyi tasarlamasına izin verilemez. Tepeden tırnağa haklı! CHP’yi, Atatürk’ü bu ülkeden kazımak gibi uluslararası ve yerli-gerici görev üstlenmiş kimselerin, CHP’yi geleceğe hazırlaması, CHP ile Kılıçdaroğlu’nun söylemiyle hastalıklı bir ilişki/çelişki içindedir.” Sayın Bursalı eklemiş ki:
“Koç’un değindiği diğer nokta ise AKP- Erdoğan’la ‘din’ yarışına çıkma eğilimleridir. CHP kendisi olmalı. AKP’yi sıkıştıracağı nokta, din ticaretidir, yoksa ‘politik dincileşme’ değildir. Her zaman, bu işin şampiyonu kimse, CHP’nin bütün bu yoldaki politikaları, RTE’ye ve cemaate hizmet eder, onları haklı çıkarır ve güçlendirir... CHP bunu görmüyor mu?”( O. Bursalı- Cumhuriyet-27 Şubat 2012)
Bakın CHP’nin tarihinde neler var.
Ezgin ve bezgin bir kongre
29 Haziran- 3 Temmuz 1950 arasında toplanan 8. CHP kurultayı bir süre önce Çankaya’dan inmiş olan Genel Başkan İnönü’nün üzgün ve bezgin partililerle karşılaşmasına sahne olmuştur. Bazı genç CHP’liler “Bittik, ezildik, yok olduk” diyerek siyaset ringine havlu atıyordu. Bunlardan biri - Hıfzı Oğuz Bekata: ‘başımız kumda gömülü bir vaziyette. Bir türlü etrafımızı göremiyoruz’ derken İsmet Paşa şöyle yanıt verdi: “Çok şükür bizim iç siyaset bünyemizde vatandaşları birbirinden uzaklaştıran derin ve şümullü, içtimai hastalıklar yoktur.”
Sonra İnönü CHP’nin temel ilkelerini sıraladı:
-DP adalet teminatını tanımamaktadır.
-Radyo, hükümet tarafından muhalefet aleyhine kullanılarak devlet tarafsızlığı ihlal ediliyor.
- Basın hürriyeti çiğnenmektedir.
-Rejim emniyeti sarsılmıştır.
- Üniversite muhtariyeti yoktur.
Ve 27 Mayıs devriminde bu sözler 1961 Anayasasının esasını teşkil etti.
Bu ilkeler sonradan üniversite ve gençliği harekete geçiren bir manivela olmuştur.
Yaşı 70’i aşmış muhalefet lideri 10. kurultayda alınan kararları değiştirilerek yeni ilkeler yarattı. CHP 1954 yılında yapılacak seçimler için şöyle karar almıştı. “Var olmak veya olmamak.” İnönü şöyle diyordu: “her türlü ideal uzun mihnet ve çile yolundan geçilerek elde edilir. Sağlığımızda biz idealimize varacak mıyız bilmiyorum. Fakat mirasçılarımıza herhalde temiz miras bırakacağız.” (İsmet İnönü, 13.06.1962)
1965’te İsmet Paşa yeni bir yol haritası daha eklemişti. “Ortanın solu“ Bülent Ecevit’in elinde ilkelere sloganlar koyarak pekiştirilen Ortanın solu halkla bütünleşen o tarihi partinin ürünüydü. Topraksız köylüye toprak, işçilere toplu sözleşme hakkı, yargıçlara alabildiğine güvence, üniversitelere özerklik, öğrencilere eğitim özgürlüğü, özgür basın ve özgür toplum.
Şimdi soralım. 16 ve 17’inci kurultay bu geçmişi temiz partiyi koruyacak hangi kararı aldı? Ülkenin bağımsızlığına, kalkınmasına ve içi boşalmış demokrasinin içini doldurmak için hangi öneriyi sundu?
Yeni CHP ilkesizliği seçti, bağımsızlığı ve ülkenin bütünlüğünü bir yana itti ve savaş tam tamlarına kucağını açtı ve TESEV ve Soros’un yoluna koyuldu. İlkesizlik her zaman bir partinin sonunu ya getirir, ya getirir! CHP’liler bunu anlayacaklar ama vakit geç olacak.