IMF’de darbe girişimi!

Geçen ay içinde Atlantik finans merkezlerinde ve iktisatçı camiada IMF Başkanı Kristalina Georgieva hakkında bir tartışma yaşandı. WilmerHale isimli hukuk şirketini Georgieva hakkında Dünya Bankası CEO’su olduğu dönemde Çin’le ilgili verileri Çin lehine düzeltmek için personele baskı yaptığını iddia etti. IMF Başkanı Georgieva iddiaları reddetti ve IMF İcra Kurulunu konu ile ilgili bilgilendirdiğini ifade etti, fakat tartışmalar devam etti. Özellikle Dünya Bankası'nın eski Baş Ekonomisti Nobel Ödüllü Joseph Stiglitz’in makalesi ile tartışmalar derinleşti. Makalenin başlığı çok çarpıcı; ‘IMF’de Darbe Girişimi’! Bu makalenin yazılmasına gerekçe olan WilmerHale’in raporu ve Dünya Bankası’nın ‘İş Yapma Kolaylığı Endeksi 2018’ isimli endekse ilgili detaylara bakalım.

MANİPÜLASYON ARACI OLAN

‘İŞ YAPMA KOLAYLIĞI ENDEKSİ’

‘İş Yapma Kolaylığı Endeksi’ Dünya Bankası tarafından 2003 yılından beri hazırlanıyor. Endeks, derecelendirme kuruluşları ile bankaların ülke risklerini hesaplarken kullandıkları bir referans kaynağıdır. Dolayısıyla ülkelerin faiz maliyetlerinde dolaylı bir etkendir. Rapor bir takım ölçümlemelere dayanır. Endeks basit iş yapma biçimlerini temel alır ve enflasyon, altyapının kalitesi gibi temel ekonomik unsurlara dayanmaz. Endeks 10 temel madde üzerinde şekillendirilmiştir; iş kurma süreci, inşaat izinleri, elektrik bağlatma, işletmeyi kaydetme süreci, kredi alma, yatırımcıları koruma, vergi ödeme, dış ticaret, kredi sözleşme ve anlaşmaları, iflas etme durumu. Endeksin üst sıralarında yer alan ülkeler (düşük sayısal değerler) iş yapma açısından kolay, güvenli, düzenli ve malvarlığı konusunda güçlü yasal korumanın bulunduğu ülkelerdir.

İŞ YAPMA ENDEKSİNİN HEDEFİ BAĞIMSIZ VE DEVLETÇİ ÜLKELER

Bu ölçümler güçlü devlet yapısına sahip, bağımsız, devletçi ülkeleri aşağı sıralara iten bir endeks oluşturuyor. Listenin başlarında liberal gelişmiş ülkeler, zayıf devlet yapısına sahip olan ülkeler ile vergi cenneti niteliğine sahip ülkelerin olduğunu görüyoruz. Batı'ya karşı bağımsız bir duruşu ve güçlü devletçi geleneği olan ülkeler listenin ortalarında ve sonlarında bulunuyor. Bu sıralamanın tesadüf olmadığı ortadadır. Kullanılan ölçümleme yöntemleri bilimsel değil aksine son derece subjektif ve manipülasyona açık bir yapıya sahip. Nitekim Şili ve Brezilya’da IMF’ci hükümetlerin desteklenmesi için sıralamanın değiştirilmesi gibi geçmişte yaşanan çeşitli vakalar bunun somut kanıtı.

Peki, bu endeks yatırımcıların Çin’e yatırım yapmasını engelledi mi? Elbette hayır. Endeksin orta alt sırlarında yer alan Çin son 10 yılda dünyanın en çok doğrudan sermaye çeken ülkelerinden birisi oldu. Sadece Çin örneği bile bu endeksin ne kadar içi boş ve güvenilmez olduğunu, gerçek hayatta çürütüldüğünü bize gösteriyor.

WilmerHale’in raporunda Georgieva’nın 2018 tarihli rapor taslağında 85’inci sırada bulunan Çin’in sırasını 78’e çıkarmakla suçluyor. Suçlamanın anlamsızlığı bir üst paragrafta yazan gerçeklerden sonra daha da iyi anlaşılıyor. Zaten büyük yatırımlar çeken Çin’in bu endekste 7 sıra yükseltilmesine ihtiyacı zaten yok. Böyle bir ihtiyaç olduğunu varsaysak bile 7 basamak yükseltmek Çin’i anlamlı bir yere getirmiyor. Dolayısıyla bu suçlamanın Georgieva’ya ve onun şahsında başta Çin olmak üzere bağımsız ve devletçi ekonomilere karşı bir nevi tehdit olduğu ortaya çıkıyor. Bu arada şu noktayı not düşmekte yarar var; Georgieva Dünya Bankası’ndan ayrıldığı tarihten bugüne kadar Çin 78. sıradan 2020 yılı itibarıyla 25. sıraya gelmiş bulunuyor! Ve ‘nedense’ raporun 2021 yılına ait verileri hala paylaşılmadı.

IMF’DE İKİ BAŞLILIK VE ÇATLAK

Peki, WilmerHale’in raporu üstünden süren çekişme bu aşamaya nasıl geldi? İlk bakışta IMF’de son 10 yıldan beri ABD ve AB’nin yaklaşımlarına dair iki başlılık gözlemleniyor. Georgieva bir anlamda AB’yi temsil ediyor ve saldırı ABD tarafından geliyor gibi görünüyor. Ayrıca Georgieva IMF ve daha önce görev yaptığı Dünya Bankası’nda fanatik neoliberal kadrolara karşı ılımlı kanadı temsil ediyor. Özellikle salgın sürecinde hızlı bir şekilde kullandırdığı 650 milyar ABD doları değerindeki SDR kredileri dünya parası tartışmalarını da alevlendirmişti. Piyasaya yapılan ‘piyasa dışı’ müdahalelerden hoşlanmayan neoliberaller bundan çok rahatsız oldular. SDR’nin işlevi ve geleceği konusunda tartışmalar devam ediyor. Neoliberalleri rahatsız eden başka bir olgu Georgieva’nın IMF’nin geri kalmış ve başarısız reçetelerine eleştirel bir duruş sergilemesidir. Önerilen reçetelerde belirgin bir değişiklik olmasa da IMF’nin kendi bünyesinde hazırlanan araştırma raporlarında eleştiriler açık bir şekilde görülüyor. Eleştiriler özelleştirmelerin başarısızlığına ve istihdam politikalarında özel sektörün yetersizliğine kadar ileri gitmiş durumda. Bu da fanatik neoliberalleri rahatsız eden başka bir etkendir.

TEL TEL DÖKÜLEN ATLANTİK

SİSTEMİ VE YÜKSELEN ASYA

IMF’de yaşananların artarak tırmanan ABD-Çin ve ABD-AB gerginliğinin bir yansıması olduğu aşikardır. Türkiye ve Rusya gibi yükselen siyasi güçlerin dünya arenasında ağırlığını artırması cabası. Benzer sorunları farklı boyutlarda Dünya Sağlık Örgütü ve BM gibi küresel kurumlarda da görüyoruz. ABD liderliğindeki Atlantik cephesi bu kurumların Türkiye, Çin ve Rusya gibi bağımsız devletlere karşı daha saldırgan ve taraflı bir tutum izlemesi için açık açık baskı yapıyor. Fakat bu çabalar sürekli olarak boşa çıkıyor; batının altındaki zemin kayıyor. ABD ve Atlantik cephesinin dünya ekonomisinde giderek azalan ekonomik ağırlığı 2. Dünya Savaşı sonrası kendi eliyle kurduğu kurumlarda etkisini gösteriyor. Zaman içinde bu kurumlarda çatlak artacak ve çöküş devam edecektir. Asya Çağı’nın küresel kurumları IMF ve Dünya Bankası gibi köhnemiş kurumlar değil eşit ortaklıklara ve dayanışmaya dayanan bağımsız ve mili devletleri bir araya getiren, paylaşarak gelişen yapılar olacaktır.