İnandığımı yazabilme özgürlüğüm

Yazdıklarımdan, söylediklerimden hoşlanmayan kişiler var. Bu çok da doğal bir şey.

Elbette bu kişilerden bazıları eleştirilerini de iletiyorlar, bu da benim açımdan çok faydalı oluyor.

Ama bazıları var ki, eleştiri getiremedikleri gibi, "Aydınlıkta yazıyorsun", Kılıçdaroğlu'nu kast ederek "Onu nasıl eleştirirsin" gibi aslında ne kadar cahil ve yoz olduklarını ortaya koyan eleştiriler yapıyorlar!

Aydınlık gazetesi ve Ulusal Kanal'ın kurucuları İşçi Partili olabilir, bütün gazete ve Tv patronlarının bir siyasi görüşü, desteklediği parti olabilir, önemli olan patronunun gazeteciye müdahale edip etmediğidir.

Hemen belirteyim ki ben profesyonel bir gazeteci değilim, sadece Aydınlık gazetesinde haftanın iki günü köşe yazısı yazan bir hukukçu, bir siyasetçiyim.

Bugüne kadar gerek Aydınlık gazetesinde yazdığım yazılarım gerekse de Ulusal Kanal'da katıldığım programlarda söylediklerim nedeniyle, ne gazete ne de televizyon yönetimi tarafından, tarafıma ima yoluyla bile olsa herhangi bir telkinde bulunuldu. Böyle bir saygısızlık yapılmadı.

Bildiğim, tahmin ettiğim kadarıyla Aydınlık gazetesinde yazı yazanlar arasında benim gibi CHP ile organik ve manevi bağı olan dostlarımız var.

Onların da hiç birinden yazdıkları, çizdikleri ve söyledikleri için, herhangi bir müdahaleyi bırakın, kendilerine telkinde bile bulunulduğunu duymadım.

Ben Aydınlık gazetesindeki bu köşemde, ya da katıldığım Ulusal Kanal programlarında özgürce dilediğimi söylüyorum.

Nitekim, daha çok yakın bir tarihte, Ulusal Kanal'da katıldığım bir programda, 3 Temmuz'a çok kısa bir süre kala 20 milletvekili imzasıyla yeni bir aday çıkartılmasının yanlış olduğunu söyledim.

Benim bu söylemim, Ulusal Kanal'ın genel görüşüne aykırıydı, gerek programın modöreterü ve gerekse de benimle tam zıt görüşte olan diğer katılımcı arkadaşım, sadece fikirlerini söylediler.

Benim ve benim gibi düşünenlerin, davet edildiği Tv programlarının kaç defa son dakikada, basın emekçisi arkadaşlarımızın buldukları "zarif, beyaz yalanlarla iptal edildiğini" bizi, yazdığımız gazete veya programına çıktığımız kanallar konusunda haksız şekilde eleştirenler biliyorlar mı?

Bana ve benim gibilere ambargo uygulayan bir TV yöneticisinin, bana diğer katılımcıların yanında "ambargoyu bizde değil, (burada ismini vermeyeceğim) ...... de arayın" dediğini biliyor musunuz?

Hoşlanmadığı kişilerin programını iptal ettiren, hoşlanmadığı haberleri, söylemleri engelleyen sadece Recep Tayyip Erdoğan değil, herkes bu engellemeleri kendi iktidar alanı içinde, sözünün geçtiği yerde yaptırıyor.

Ulusalcılara, ülkenin bütünlüğünden yana olanlara, gazete köşelerinde, TV kanalarında yaptıkları programlarda en çirkin en haksız saldırılar olurken, bunlara cevap verme hakkımızın bile kullandırılmadığını, bizi eleştirenler biliyorlar mı?

Bizi eleştirenlere bir öneride bulunmak istiyorum.

Onur Öymen'in "Bir Propaganda Silahı olarak Basın" adlı eserini bir okusunlar.

Bunu okudukları zaman, Atatürk Cumhuriyeti'ni yıkmak isteyen iç ve dış mihrakların basını nasıl kullandıklarını, liderlerin halkın gerçekleri öğrenmesini engellemek için neler yaptıklarını anlayacaklardır.

Bütün bu anlattıklarımdan sonra şunu belirtmek istiyorum, ÖNEMLİ OLAN BENİM NEREDE SÖYLEDİĞİM DEĞİL, NE SÖYLEDİĞİMDİR.

Bizleri eleştirmek okuyucunun, partili arkadaşımın en doğal hakkı ama bunu fikirler üstünden yapın. Biz de sizlerden bir şeyler öğrenelim.

Ama ne olur, "Sen şuna karşısın da, ondan eleştiriyorsun" ya da "Ne olursa olsun ama biz iktidar olalım" diye eleştirmeyin.

Türkiye'nin bölünmesine şimdi olduğu gibi destek verenlerden olursanız, hiç zannetmiyorum ama, oyunuz bile artabilir. Belki iktidar bile olursunuz, ama ortada parti de, ülke de kalır mı şüpheliyim.

Buradan, bu köşeden, bugüne kadar yazdıklarıma, söylediklerime hiç müdahale etmeyen, Aydınlık gazetesi ve Ulusal Kanal yöneticilerine huzurlarınızda teşekkürü bir borç biliyorum.