İngiltere’de ırkçı saldırılar ve Solingen

Birleşik Krallık, özelinde İngiltere ve Kuzey İrlanda ırkçı saldırılarla karşı karşıya günler geçirdi. Polisler yaralandı, araçları ve karakolları yakıldı, Müslümanlara saldırıldı. Olayların başlangıç noktası Kuzey Batı İngiltere’deki bir ufak kentte 3 ufak kız çocuğunun dans dersinde bıçaklanıp öldürülmesiyle başlıyor. 6, 7 ve 9 yaşlarındaki kızları öldüren 17 yaşındaki siyahi bir Ruandalı genç. Galler’de doğmuş yani Britanyalı, bu kültürde büyümüş, rengi Afrikalı ama kendisi Afrikalı değil. Reşit olmadığı için polis ismini saklıyor.

Southport'te 29 Temmuz'da işlenen ve 3 çocuğun ölümüne, 8'i çocuk 10 kişinin yaralanmasına neden olan bıçaklı saldırı, ırkçı şiddet eylemlerinin fitilini ateşlemişti.

RENGİ AFRİKALI KENDİ DEĞİL

“Rengi Afrikalı” dedim. Çünkü siyah/beyaz/siyahi gibi sıfatlarda ırkçılık kokusu var, subliminal bir biçimde. Ne beyaz ırk kâğıt gibi bembeyaz, ne siyah denilen ırk katran kadar simsiyah. Bu sıfatları dilimize sokan “beyazlar” kendileri bembeyaz, yani temizliğin, masumiyetin, gelinliğin rengi gibi betimlerken, rengi daha koyu olan, köle olarak çalıştırdıkları, alıp sattıkları, üzerlerinden ticaret yapıp çok paralar kazandıkları asıl masum ve temiz insanları katran, karanlık, gece, kir sıfatlarını andıran “siyah” olarak betimlemişler, bilinçaltımıza verilen subliminal bir mesajla onları aşağılamışlar. Zenci de kullanılır dilimizde ama buna da ırkçı diye itiraz edenler var… Bu nedenle ben burada “rengi koyu”, “rengi Afrikalı” gibi terimler kullanacağım şimdilik…

Rotherham'da Müslüman ve göçmen karşıtı eylem düzenleyen ırkçılar düzensiz göçmenler ve sığınmacıların tutulduğu bir oteli ateşe vermeye çalıştı.

Belki rengi koyu Ruandalıyı saklamamalıydı polis çünkü polisin bu hareketi sosyal medyada şaibeli mesajlara, öldürenin Müslüman ve mülteci olduğuna dönüştü. Acaba örtük niyet bu muydu, sığınmacılara saldırılsın diye miydi sorusu da akla geliyor maalesef. Zaten dünyada İslamofobi adı altında yine karalayan subliminal bir kavram geliştirilmiş durumda, zaten Işid gibi örgütler Batı tarafından yaratılıp Müslümanları kafa kesen caniler olarak tanıtmakta, zaten şeriatın hırsızın kolunu kes gibi maddeleri Müslümanlığı ilkel ve cani bir din olarak tanıtmaktayken bu son olayları sosyal medyada bir Müslümana yüklemek zor olmadı. Alt yapı yıllardır hazırlanmıştı.

Tommy Robinson olarak bilinen ırkçı İngiliz Savunma Ligi lideri, Güney Kıbrıs'ta tatildeyken İngiltere'deki göçmenlere yönelik olayları kışkırttı.

EKONOMİK SIKINTILAR

Konuyu iki ayrı koldan inceleyebiliriz. Bir yanı sokak olayları, diğer yanı ırkçılık. Önce sokak olaylarıyla başlayalım. Bu tür sokak olayları hep oldu Birleşik Krallıkta. Ne zaman ekonomik zorluklar başlasa, halk ekonomik olarak sıkışsa, sokaklarda yağmalama, otomobil yakma, polise saldırma gibi olaylar görülür. Benim anımsadığım ilk olay 1970lerin sonu, 80lerin başında Liverpool Toxteth’da ve Londra Brixton’da olmuştu. Neden ekonomikti. Eminim öncesinde de vardı, sonrasında da defalarca oldu.

Bu defa da asıl neden ekonomik. Önce Brexit ile ekonomi bir sarsıldı. Ardından Covid geldi, ekonomi iyice sarsıldı. Daha sonra Ukrayna ve İsrail’e savaşlarında yapılan ekonomik ve silah yardımı yine ekonomiye olumsuz yansıdı. Varsılların ve büyük şirketlerin vergisi iyice azalırken, işçi ve memur vergi ödedi ama varsıl yoksul makası ülkemizdeki gibi çok açıldı.

Sunderland'le aynı gün Hartlepool, Liverpool, Glasgow ve Dover'de de ırkçılar kent meydanlarında ve camilerin önlerinde toplandı.

VERGİ KAÇIRAN BAŞBAKAN EŞİ

Önceki Başbakan Rishi Sunak’ın eşinin 6 milyon pound vergi kaçırdığı ayyuka çıkınca mecbur ödediler ancak bu tam miktar mıydı, azaltacak başka yollar buldular mı açıklanmadı. Covid devresinde sokağa çıkmak yasakken eski Başbakan Boris Johnson’ın hükümet binasında içkili partiler vermesi ile ülkede yozluk tavan yaptı. Alım gücünü kaybeden ve bu yozlukları izleyen halk içten içe kaynamaya, öfkelenmeye başladı.

Çok kazanan kesim vergi kaçırma yolları bulunca, Man adalarından, Rishi Sunak’ın eşi gibi nondom statüsüne (İngiltere’de yaşayıp orada yerleşik değil statüsü altına gizlenmiş) kadar azalan vergi gelirleri ücretsiz olan sağlık hizmetlerinin azalmasına, daha az doktor, daha az yatak, daha az hemşire gibi kesintilerle halkın doktor görmek, hastaneye yatmak gibi konularda çok beklemesi, diğer tüm hizmetlerin yavaşlaması ve azalması da öfke yarattı. Ülke zaten kaynıyordu, kibriti Ruandalı çocuk yaktı.

Sunderland'da ırkçılar polise saldırdı ve araçları yaktı.

İNGİLTERE’DE IRKÇILIK VAR MI?

Asıl soru İkinci Dünya savaşında faşizm ve Nazizm’e karşı savaşmış ve bununla gurur duyan İngiltere’de böyle bir ırkçılık var mıydı ve nasıl gelişti? Anakara Avrupa’da açık ve direkt ırkçılık varken, Fransa’da Cezayir ve Türklere, Hollanda ve Almanya’da Türklere açık saldırı varken İngiltere’de bu tür açık saldırılar olmamasına karşın örtük olarak ırkçılık hep vardı. Örtük olduğundan anlaşılamayabiliyordu ama belki bu olaylar iyi oldu, örtük ırkçılık alenen ortaya döküldü.

Manchester'da elektrikli budama testeresiyle ırkçı saldırı düzenlendi.

Araştırmalara bakınca rengi koyu olan hastaların uzman doktor için çok daha uzun beklediği, hatta aile doktorunun bu kişileri uzman doktora sevk etmediği, hastanede hemşire, sekreter, doktorların bu kişilere daha az hizmet verdiği, beklettiği, iyi bakılmadıkları, hamile annelerin doğumda ölüm riskinin daha yüksek olduğu, yeni doğan bebeklere de daha kötü bakıldığı görülüyor. Neden? 500 yıllık köle ticareti ve kölecilikle merhametsizlik ve para hırslarını aklama amaçlı halklarının bilinçaltına işledikleri “koyu renkli” olanlar ikinci sınıf insandır kavramından dolayı…

ESKİ BAŞBAKAN THERESA MAY’İN IRKÇILIĞI

Yine araştırmalar polisin rengi koyu olanları sokakta durdurup arama oranının beyazlardan dört kere daha fazla olduğu, okullarda da rengi daha koyu olan öğrencilerin polis tarafından dört kat daha fazla arandığı görüldü. Yani, ırkçılık kurumsal düzeyde kesinlikle var. Sağlıkta, poliste, İçişleri Bakanlığında. Örneğin, Windrush adlı gemiyle İkinci Dünya savaşı sonrası hizmet için o zaman sömürge olan Karayiplerden düşük işler için getirilen rengi koyu olan kişilere, onların Birleşik Krallıkta doğan çocuklarına ve torunlarına Birleşik Krallık hüviyeti verilmediği ve yıllar sonra sınır dışı yapılmasına çalışıldığı ortaya çıktı.

Windrush Skandalı adıyla tarihe geçen bu olayda Birleşik Krallık sınavı geçemedi. Eski Başbakan Theresa May’in “Hostile Environment (Düşmanca Çevre) yaratın ve yabancıları kötü davranışımızla bezdirip atalım” emri ortaya dökülünce May başbakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Bu tür kurumsal ırkçılık maalesef yüzyıllar içinde hünerle yerleştirilmiş.

KÖKENİ KÖLE TİCARETİ VE KÖLECİLİK

Şimdi bu ülke ırkçılıkla ilgili sınavını verecek. Gerçekten elle tutulur önleyici adımlar atacak mı? Yoksa olayları söndürüp bu durumu halının altına mı süpürecek? Zaman bunu gösterecek. Asırlar boyu sömürgecilikle Afrika, Asya, Karayip, Okyanus ülkelerini sömürmüş, hala sömüren, onların altın, petrol, gümüş, uranyum gibi zenginliklerini alan/çalan İngiltere’nin halkı bugün açlık içinde kıvranan bu kıta insanlarının iş ve ekmek bulmak, oralarda çıkarılan savaşlardan kaçıp canlarını kurtarmak için ülkelerine gelmelerini istemiyor. Sömürürken iyi ama paylaşmaya gelince yok kısacası ve kurumsal olarak bu körükleniyor.

İngiltere'deki ırkçı şiddet olaylarının bütün ülkeye yayılması 'ceza adaleti sisteminin' sorgulanmasına neden oldu.

Sosyal medyada bu olayları kim karıştırdı gibi sorular da soruluyor ama halkın içinde bu öfke, bu nefret olmasa sosyal medya ülkeyi karıştıramazdı. Asıl karışma nedeni ülkede yıllarca Muhafazakâr Parti yönetiminde varsıl varsıllaşıp, yoksul iyice yoksullaşınca, Ukrayna’ya, İsrail’e yardım derken halkın vergileri halka hizmet olarak dönmeyince halk sıkıntılarının nedenini Müslüman nüfustan çıkarmaya, onlardan nefret etmeye başladı.

SALDIRGANIN MAĞDUR, MAĞDURUN SALDIRGAN GÖSTERİLDİĞİ BİR DÜNYA

Sorumluluk ve fatura farklı görünen, başını örten kadına, rengi koyu adama kesildi. İnsanların hayatları zorlaştıkça öfke büyüdü. İlk dikkat çeken farklı giyinen ve farklı inanca sahip olanlardı ama dünya genelinde de Müslümanları saldırgan, ilkel gibi gösterme eğilimi var. İslamofobi sözcüğü bile bu amaçla yerleştirilmiş bir sözcük. İslamofobi sözcüğü “Saldırgan Müslümanlara fobi duyun” diyor size, saldırganın mağdur, mağdurun saldırgan gösterildiği bir dünyada halkı galeyana getirmek de zor olmuyor.

İngiltere ve Kuzey İrlanda genelinde kentlerde yaşanan ayaklanmalar, göçmenlik karşıtı duyguları manipüle etmek isteyen ve sosyal medya etkileyicilerinin (influencerların) yaydığı dezenformasyonla körüklendi.

Birleşik Krallık’ta bunlar olurken birdenbire Solingen’de bir Müslüman göçmen, birini bıçaklıyor. Tesadüf mü, amaçlı mı yaptırılıyor, gerçekten Müslüman mı? Akılda birçok soru ama Solingen zaten ırkçıların evleri ve insanları diri diri yaktığı, hızlı galeyana gelen ırkçıların çok olduğu bir kent. Burada böyle bir eylem olması garip. Avrupa’da kurumsal ırkçılık hızla yükseliyor. Halkı kışkırtıcı olaylar oluyor.

SORUMLU KİM?

3 kız çocuğunu bıçaklayıp öldüren Afrika renkli Galli delikanlıya dönersek… O neyin mağduru? Durduk yere bıçakla birçok kız çocuğu öldürmek kolay değil. Onu bu hale ne getirdi acaba? Dünyayı çok iyi izlemiyorsanız kaçırmış olabilirsiniz veya izlemiş ama unutmuş olabilirsiniz. 1994 yılında Ruanda’da olanları…

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Southport'taki bıçaklama olayı sonrası ırkçı grupların düzenlediği şiddet olaylarının ardından ülke genelinde bu tür olaylarla mücadele etmek üzere polis birimi kurulacağını duyurdu.

Soykırımlar yapılıyor ve unutuluyor veya unutulduğu zannediliyor. Eğer Hollywood filmi yapacak olanağınız varsa unutturmuyorsunuz, Nazi ve Yahudi soykırımı gibi, sayısız filmler, diziler çekerek mağduru sürekli anımsatıyorsunuz, hatta bu mağduriyeti kullanarak çok şeyde hak iddia edip Gazze’ye bombalar bile yağdırabiliyorsunuz, çocukların canına kıyabiliyorsunuz. Ancak, diğerleri de unutulmuyor ve beklenmedik bir anda, beklenmedik bir şekilde başka bir mağdur yaratıyor.

KİM YERİNİ YURDUNU BIRAKIP GÖÇMEK İSTER

1994 yılında, eski Belçika sömürgesi olan, çok yoksul Ruanda’da bir nedenle iki kabile birbirine düştü. Hutu ve Tutsiler. Hutular çoğunluk (%90), Tutsiler azınlık (%10) iken ülkeyi Tutsiler yani azınlık yönetiyordu ve Hutular bu haksızlığa ayaklandı. Ellerine palalar verildi, (kurşuna masraf edilmesin diye ama o palaları kim verdi?) ve orta çağ karanlığında gibi üç ayda milyona yakın çocuk, kadın, erkek, yaşlı, genç palalar ile doğrandı. Önce Hutular Tutsileri doğradı, sonra bir şekilde, aldıkları bir yardımla, Tutsiler gücü tekrar eline geçirip Hutuları doğradı. Batılı Birleşmiş Milletler görevlileri izledi ve uzun bir süre müdahale etmedi…

İşte tam 30 yıl sonra, bu Ruandalı genç bir grup masum kız çocuğuna bıçakla saldırdı ve onları bir Hutu veya Tutsi gibi doğradı. Birleşmiş Milletler seyrederken abla ve ağabeyleri mi doğranmıştı Ruanda’da bu delikanlının? Hangi öykülerle, hangi travmayla büyümüştü? Bunu takan var mıydı yoksa o yalnızca bir cani, bir katil miydi? Annesi, babası, yerini yurdunu neden bırakıp Birleşik Krallığa göçmüştü? Kim yerini yurdunu bırakıp göçmek ister? Bir şekilde “zorunda kalan”…

Irkçı saldırıra karşı binlerce ırkçılık karşıtı sokakları doldurdu.

ÖLEN MASUM ÇOCUKLAR ÖLDÜĞÜYLE KALIYOR

Yani, hangi vahşet hangi vahşeti, kaç yıl sonra, nerede doğuracak? Piyango kime vuracak? Gazze’de aylardır izlediğimiz vahşet ileride hangi vahşeti doğuracak? Orada ölen çocukların anısına, bunu yalnızca televizyondan izleyen ve kalbi sızlamadan İsrail’e silah yollayan Batı ülkelerinde kim, ne fatura ödeyecek? Ne zaman ödeyecek? Batı’da bu nedenle hangi çocuklar, nerede, ne zaman bıçakla doğranacak? Peki ya Srebrenica’da yaşananlar? Maalesef, basında bu konulara değinildiğini göremiyorum.

Irkçı gösteriler nedeniyle Tayland, Nijerya, Avustralya ve Malezya gibi ülkeler vatandaşlarına seyahat uyarısı yaptı.

“Böl, Yönet” politikaları Hutularla Tutsileri, Slovenlerle, Hırvatları, Sırplarla Bosnalıları, vb. birbirine düşürürken, bu halklara dış ülkelerden verilen silahlarla onlar birbirine düşerken, Hamas bahanesiyle Gazze’de soykırım yapılırken, kin, intikam ateşleri yakılırken yanan canlar… Politikalar ve politikacılar bıçak darbeleriyle zalimce can veren o güzelim kız çocukları için, Gazze’dekiler, Srebrenika’dakiler, Ruanda’dakiler için ağlamıyor. Ölen masum çocuklar öldüğüyle kalıyor…