İnönü ‘kuvvetler ayrılığı’ ve CHP -(TAMAMI)

27 Aralık 2012 Perşembe günü CHP tarihi Genel Başkanı İsmet İnönü’nün 39. ölüm yıldönümü dolayısıyla Başkent Üniversitesi’nde “Devlet adamı İsmet İnönü” isimli bir anma program yapılacak. İsmet İnönü Türk siyasi tarihinin iyi ve hatalı taraflarıyla hala tartışılan büyük bir devlet adamıdır.

1958 yılından ölümüne dek İsmet İnönü’nün yanında bulunmuş ve düşüncelerinden yarararlanmış bir gazeteci olarak O’nun Cumhuriyet ve demokrasiye yaptığı katkılardan bahsetmek istiyorum. İsmet Paşa 1938’den 1946’ya dek tek Milli Şef olarak Çankaya’da oturmuştu. Türkiye’yi 2. Dünya Savaşı’nın kan ve barut kokusundan uzak tutmuştu. Savaşın bittiği 1945 yılından başlayarak “kuvvetler ayrılığı” ilkesine bağlı kaldı, çoğulcu demokrasiyi Türkiye’ye getiren devlet adamıydı. İnönü’yle çok anılarım var. Eski demokratların siyasi haklarının iadesi konusunda sırtımı okşayarak bana: “Tarihi bir olay yarattın. Seni kutlarım” dediğini anımsıyorum.

İnönü ile zaman, zaman Pembe Köşk’ün bahçesinde yürüyüşler yapardık, dedim ya çok anılarım var... O’nun yerine oturan Ecevit’i parti içi demokrasiyi bir yana ittiği yıllarda çok eleştirdim. Deniz Baykal’ı 40 yıllık arkadaşım olmasına karşın zaman zaman Cumhuriyet’in ana ilkesi olan laikliğe karşı gerekli duyarlılığı göstermediği için kınadım, çok üzülmüşümdür. Kılıçdaroğlu’nu da, duyarlılığıma uymayan uygulamaları yüzünden eleştiri oklarıma hedef yaptım. Gerektiğinde gene de yaparım.

Dün Sayın TC. Başbakanı Erdoğan’ın “kuvvetler ayrılığı” ilkesiyle ilgili sözlerinin gaf mı yoksa gerçek düşünceleri mi olduğunu anlayamadığımı yazdım. “Aydınlar, hukukçular, barolar neden kimse bu uluslararası bir skandal gibi algılanacak sözlere karşı çıkmadı” diye düşünürken o çok eleştirdiğim Kılıçdaroğlu’nun beklemedik çıkışından etkilendiğimi söylemem gerek. O sözlere birilerin yanıt vermesi gerekiyordu. Kılıçdaroğlu dedi ki: -“Sayın Başbakan kuvvetler ayrılığı ilkesinden şikayet ediyor. Yani demokrasiden şikayet ediyor. Ben iş yapacağım, demokrasi benim önümde engel diyor. Bunu söyleyen bir Başbakan o ülkede Başbakanlık yapamaz. O Başbakan’ın ömrü demokratik açıdan dolmuş demektir. O Başbakan halkın önüne çıkıp demokrasi ve özgürlükten söz edemez. Ona artık çağdaş bir ülkenin Başbakanı sıfatıyla da kimse bakmaz. O artık kendi saltanatını kurmak isteyen, halkı baskılamak isteyen, demokrasiyi sınırlandırmak isteyen bir Başbakandır” dedi ve devam etti: -“Nasıl siz demokrasiden şikayet edebilirsiniz? Nasıl kuvvetler ayrılığı ilkesinden şikayet edebilirsiniz? Öyle bir anlayış olabilir mi? Her dediği, ağzından çıkan her cümlesi kanun oluyor bu ülkede. Böyle demokrasi olur mu? Eğer bir Başbakan iktidardayken başarısızlığının nedenini demokrasiye bağlıyorsa orada utanç verici bir tablo var demektir. Ben başarılı olacağım ama demokrasi benim önümde engel diyor ve o kadar ileriye gidiyor ki Sayın Başbakan, CHP Meclis’te muhalefet ediyor diyebiliyor. Bir insanın demokrasiden bu kadar habersiz olduğuna ilk kez tanık oluyorum.”

CHP Genel Başkanı geciken bir çağrı da yaptı. Hukukçuları, aydınları ve baroları meydanlara inmeye davet etti. B u durum CHP’nin o masada artık pek fazla oturmayacağının işareti olabilir mi? Umalım ki Kılıçdaroğlu ve CHP; bu demokratik ve tarihin gösterdiği Atatürkçü çizgide devam eder. İçindeki aykırı unsurları bir yana itip Cumhuriyetçi birlikteki konumunu alır.