İnsan hürriyetini satar mı?

Bir zamanlar Erol Simavi, çeşitli dönemlerde Yahudi sermayesi Robert Maxwell’in, sonrasında , Cem Uzan ve Aydın Doğan’ın Hürriyet’i satın alacağı haberleri üzerine “İnsan Hürriyetini Satar mı? “ diye bir yazı yazmıştı….
Bir baktık ki Hürriyet satıverdi…
Demek ki, insan hürriyetini de satabiliyormuş…
Bu Hürriyet’in ilk satışıydı…Sonra yine bir baktık ki, Hürriyet ikinci kez – ama bu kez kapalı kapılar ardında- satışa çıktı ve yine bir baktık ki satılı verdi…
Hürriyet oldum olası eski deyimle Babıalinin gücü, direği, tiraj açısından yenilmez, karşı konulmaz ve de asla yazdıklarına itiraz edilmez bir abidesi ve de aynı zamanda uslanmaz yaramaz bir çocuğu idi..
Ama bu uslanmaz oluşu, gücüyle doğru orantılı olan saygınlığından değil de, bir zamanlar etrafa dehşet saçan patronunun korkusundan gelirdi. Ona Hürriyet’ini satana dek hiç kimse karşı çıkamadı. Gazeteciliğin dışında akla gelen ve gelemeyen her bir şeyi yaptı, ama basın dünyasında kimse bir tek cümle, hatta tek bir kelime bile yazamadı. Onun aleyhinde bir yazı yazmak, bir açıdan basın dünyasında yok olmakla neredeyse eş değerliydi. Çünkü hiçbir değere önem vermeden ezer geçerdi…
Magazin dünyası ise ona kul köle olmuştu. Bir gazete patronuyla bu dünya arasında öyle bir ilişki vardı ki, bırakın onu yazmaya, dile getirmeyi bile bugüne dek hiç kimse düşünemedi. .
Ercan Arıklı’nın sahibi olduğu Gelişim Yayınları’nın çıkardığı dergilerinin birinde, yanılıp da bir şarkıcının çocuğuyla birlikte bir röportajını yapmıştık. Röportajı yapan genç arkadaş işin nereye varacağını hiç ama hiç düşünmemişti. Çok geçmeden bir baktık ki, Hürriyet’in silah olarak kullandığı hafta sonu gazetelerinin birinde Ercan Arıklı’nın bir kaza – ya da bir başka nedenle- yitirdiği çocuklarıyla eşinin tüm olay fotoğrafları. Sanki onların ölümünden tümüyle sorumlu Ercan Arıklı’ymış gibi bir de yazı…
Ercan Bey’in haberi gördükten sonraki halini hala anımsıyorum…(Arda Uskan’ın onunla ilgili yazdığı kitap bu kaza ile başlar) Sanki bir kez daha aynı acıyı yaşar gibiydi. Sonrasında tüm yayınlarında (ki aralarında yüz bine varan tirajlarıyla Nokta, Erkekçe, Kadınca vs dergiler de var…) Hürriyet’in patronuyla uzak yakın hiçbir haberin yapılmamasına karar verdi. Haberi yapan hem dergiyi kapattı, hem de bir çok kişinin işine son verdi.
Henüz Babı-ı Ali’nin gerçek tarihi yazılmadı. Bundan sonra da yazılacağına hiç inanmıyorum. Çünkü bu tarihin içinde yalnızca yayınlanan gazeteler, dergiler yok. Onların ötesinde bunları çıkaran patronların, sonradan nedense efsane olan genel yayınların kişilikleriyle yaptıkları bir dizi eylemleri de var. Kim bilir bir gün, biri çıkar da, magazinsel tuzaklara düşmeden bunları yazabilir.
Hürriyet’in satışının anımsattığı bir diğer olay ise Ertuğrul Özkök’ün, Aydınlık’ta yazacağımı öğrendiği zaman benim de adımın geçtiği bir yazı idi. Bir çok isimle birlikte benim de bu gazetede neden yazacağıma bir türlü akıl erdiremiyor ve bu konuda kendini haklı çıkaracak nedenlerin altını çiziyordu.
Şimdi ben de ona, satılan Hürriyet’te yeni patronuyla çalışıp çalışamayacağını sorsam, acaba ayıp olur mu? Zaten yanıt vermesini de beklemiyorum. Üstelik yanıt vermesi için de sormadım. Üstelik su sorum yalnızca ona değil, yandaşlar dışındaki tüm yazarlarına…
Ben hala bir çok yazarın-gazetecinin, gazeteler gibi hürriyetlerini asla satışa çıkaramayacaklarından yanayım…
Acaba yanılıyor muyum?
Pek yakında göreceğiz…