İnsanlığın binyılı, emperyalizmin milenyumu

1999’un son günüydü sayısal olarak etkileyici bir dönüşüm yaşanacaktı birkaç saat sonra. 1 ile başlayan “binyıl” yerini birkaç saat içinde 2 ile başlayan yeni binyıla bırakacaktı. Televizyonlar, gazeteler yeni binyıldan “Milenyum” adlandırmasıyla bahsediyordu. Miladi takvime göre milenyumun 2001 yılında başlaması gerektiği de ayrı bir tartışma konusuydu. Alışılmışın dışında yenilikler yaşanacak ve yaşamın kuralları yeniden yazılacak sanıyorduk. Henüz sosyal medya yoktu ama medya öyle bir algı yaymıştı. Büyüklere masallar anlatılıyordu ama çocuklar daha fazla etkileniyordu.

Sovyetler Birliği dağılmış; Iran, Irak, Afganistan, Filistin, Suriye, Türkiye, Mısır, Pakistan ve diğer birçok mazlum ülkeler çeşitli kanlı senaryolarla yeni binyıla insanlığın ön cephesinde mücadelelerle giriyorlardı. Samuel Huntington medeniyetleri çatıştırıyor, Francis Fukuyama tarihin sonunu ilan ediyordu. Millenium Challenge tatbikatları ile Amerika’nın stratejik üstünlük iddiası silahla dayatılıyordu. Türkiye’nin milli kuvvetleri savunma ve ataklar içeren bir karşı duruş sergiliyordu.

Yeni yıllara başlarken işte bu algı ve olguları düşünerek bir muhasebe yaparım.

SAATLERİ EMPERYALİZME GÖRE AYARLAMA ENSTİTÜSÜ*

Avrupa reform ve rönesanslar sonrasında benzetme yerindeyse kemale ermişti. Bilimde, sanatta, siyasette ve ticarette insanlığın en ileri fikirlerinin üretildiği bir dönüşüm yaşamışlardı. İleri fikirler hümanizmayı da ilerletmişti ama beyazın içindeki siyah gibi dünyanın kalanından üstün oldukları ve dünyanın hakimiyetini ele alacakları bir küresel nizam kuracaklarını dillendirmeye başlamışlardı.

Batı’daki sermaye birikiminin aradığı kan Avrupa merkezcilik, batı merkezcilik üzerine kurulu bir dünya sistemi olarak gün yüzüne çıkıyordu. Avrupa’nın dışında kalan bölgeler, çeper ülkeler, haklar, toplumlar, geçmiş uygarlıklar yani toplamda insanlık batı merkezli bir anlayışla yeniden “formatlanıyor”, “programlanıyor” ve yapay bir tarih üretiliyordu. Sömürgecilik emperyalizm yanında basit kalıyordu.

Emperyalistlerin batı merkezli sistemi zamanı ölçerken de kendi sistemlerini kurguladılar. Binlerce yıllık köklü uygarlıkların kullandıkları takvimlerin terkedilmesi için küresel standartlar belirlediler. Genç Amerika ve Eski Avrupa’dan sermayedarlar, farklı farklı takvimlerin zaman yaklaşımlarının ticaretlerinde kargaşaya neden olduğunu gördükleri için evrensel bir takvim kullanmaları gerektiğini anlamışlardı. 19. yüzyıl ortalarına bakıldığında dünya genelinde geçerli takvim Gregoryen Takvimi’ydi. Ticaretteki egemenlik beraberinde kültürel egemenliği de getirmişti.

Günümüzde ise toplumlar, halklar kültürel geleneklerine bağlı olarak çeşitli takvimlere toplum yaşantılarında yer vermektedir. Emperyalizmin belirlediği standartlara karşı kültürel varlıkları koruma tepkisinin bir çeşidini takvim kullanımlarında görmekteyiz. Çinlilerin 12 Hayvanlı Takvimi, İran’da Celali Takvimi, “Hindiçin” ülkelerinde Budist Takvimi, Tayland Güneş Takvimi, Berberi Takvimi gibi yüzlerce takvimden bahsedebiliriz.

Bunun yanı sıra özgün bir örnek olarak Fransız Cumhuriyetçi Takvimi diğer adıyla Fransız Devrimci Takvimine de yer verelim. Devrimci şiddetin bir yansıması olarak dini ve kralcı varlıklara devrimin elinin değmesi beraberinde devrimin takvimini de getirmişti.

EMPERYALİZMİN HAKKINDAN GELENLER

Emperyalist çağda “geride bırakılan” toplumların içinde bir aşağılık kompleksi kök saldı. Kültür emperyalizmi ile körüklenen, altyapısı batı merkezlerince kurgulanan bir süreç yaşandı. Mazlum halklar içinde kendi toplumuna düşman, emperyalizme hayran, işbirlikçi ve sınıfsal olarak kapitalizmin “creme de la creme” tabakasını oluşturan yapılar iktidara el koydular.

Uygarlaşmak için Batılı gibi olmanın gerektiği ama asla onların seviyesine ulaşılamayacağını savunan tipoloji Batı fonlarıyla yüksek menfaatler elde ederken toplumsal çürümeyi derinleştirdiler.

Emperyalizmin dünya genelinde döktüğü kanın uygarlık için katlanılması gereken küçük bir fedakârlık olduğunu düşünenler bugün İsrail’in Filistin’deki katliamlarını da içten içe bu mantık içinde değerlendiriyorlar. Siyonistlerin bombaları uygarlık getiriyor onlara göre. Amerika’nın getirdiği “demokrasi” gibi!

Avrupa merkezcilik, batı merkezcilik genlerine işleyenlerin beyaz Avrupalı olmayanlara karşı besledikleri duygu bu.

İnsanın yaşadığı toplumun eksikliklerini görmesi, eleştirmesi hatta elindeki tüm imkanlarla devrimci dönüşümleri savunması insanın en yüce uğraşıdır. Farklı toplumların deneyimlerini, bilimsel ilerlemelerini incelemek bu birikimden faydalanmak tabi ki gereklidir. Emperyalizmin hakkından işte bu devrimci, milli iradeler gelecektir. Türkiye’de Devrimcilik batı merkezciliğe karşıdır.

BİNYIL ÖNÜMÜZDE, EMPERYALİZM MAZİDE

Robotların kalbine yolculuk yapacağız. Bir robot için Ağıt yakacağız.
Dijital göçmenlerin hikayelerini yazacağız.
Kader, kâhin ve yapay zekâ ile geleceğin tahmin edilebilirliğini inceleyeceğiz.
Kuş uçurtmayan elektronik harbin yasalarını konuşacağız.
Taktik zaferlerin sarhoşluğunu üzerinden atamayanları uyandıracağız.
Zincirlerini kıran karargâhın ordusunun emperyalizme karşı zinde kalmasına çabalayacağız.
BRICS’in, Kuşak ve Yol’un, Avrasya’nın, Asya’nın açtığı ilerleme yolunu anlatacağız.
Rengimiz Kırmızı, Yönümüz Doğu! Yılımız yeni, umutlarımız sıcak!

Not: *Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanına göndermedir.