İntihar eden Batı’nın vicdanı: Protestocu üniversiteliler

Batı, sanki ihtiraslı bir harakiri psikolojisi içinde, aklınıza gelebilecek her yöntemi deneyerek intihar etmekte. Kendisini Batı sistemi içinde olarak tanımlayan ve bundan gurur duyup yararlanan her toplum, tarihte görülmemiş bir çılgınlık ile uçurumun kenarına doğru gitmekte. Özellikle de son iki yüz senedir Batılı olmanın nimetlerine alışıp, büyük bir “lay lay lom” içinde hayat sürdürenler, bu nezih yolculuklarının sonuna gelmiş gibiler. Hani tarihte Roma İmparatorluğu’nun son günlerinde Roma’yı yakıp da, balkonda kahkahalar atarak kutlayan İmparator Nero vardır ya, tam da öyledir bugünkü Batı toplumu. Türkiye’mizin haline bakınca, bunun bize bile belli bir miktarda bulaştığını itiraf etmek yanlış olmaz bizce.

İnsan ilişkilerinin o denli koptuğu, herkesin kendilerine bile yabancılaştığı, hatta artık AI-Yapay Zekâ makinelerinin bile normal insanoğullarından daha iyi arkadaş olup olamayacağının tartışıldığı bir medeniyetsizlik zinciri halindedir dünyanın hali. Bu toplumlar, robotlardan sevgili, yapay zekâlı makinalardan yazar-çizer, bilgisayar oyunlarından dostluk bekleme hallerinde debelenmekte. Yani Allah sonumuzu hayır etsin demekten başka bir şey yok gibi yapacak, bu şartlar altında.

Ama tam da bu noktada, Batı’nın uykuda gibi görünen üniversite gençliği silkinip uyanmakta. New York’tan Berlin’e, Roma’dan Los Angeles’e son 30 senedir uyutulduğu zannedilen üniversiteliler yeniden ayaktalar. Ve Batı toplumlarının vicdanının sesi olarak, tüm baskılara rağmen Filistin davasının şahsında, dünyanın içine sürüklendiği bu deliliğe hayır demekteler.

HARDVARD MEZUNU, 95 BİN DOLARLA İŞE BAŞLAYABİLECEKKEN...

Dünyanın en meşhur üniversitesinden bir ay sonra mezun olacaksınız. Mezuniyet günü kapınıza bir limuzin gönderecekler ve sizi ortalama 95 bin dolar yıllık maaşla, Wall Street’in en güzel şirketinde işe alacaklar. Ve sadece sizin hayatınız değil, tüm sülalenizin hayatı garantiye alınacak bununla. Geleceğiniz parlak ve muazzam olacak böyle bir Harvard mezuniyeti ile. Gelsin on odalı villalar, en lüksünden arabalar, Karayip adalarında tatiller!

Ama siz ne yapıyorsunuz: Ömrü hayatınızda hiç seyahat etmediğiniz ve adına Filistin denilen, hem de Harvard’ın eğitim tarzına göre Oryantalizmin tam göbeğindeki bir toprakta olan bitene gözünüzü açıyorsunuz. Ailenizde Filistinli kimseler yok. Daha geniş Arap dünyasından da değilsiniz. Hatta, daha da geniş Orta Doğulu birisi bile değilsiniz. Üstüne üstlük, Amerikan toplumunun, torpilli beyazlarından gelmektesiniz. Ama buna rağmen, gençliğin ve iyi insan olmanın temel özelliklerinden dolayı, kafanızı Gazze’de olan bitene takıp, adaletsiz, ölçüsüz ve üstelik 75 senedir sürdüğünü daha yeni öğrendiğiniz İsrail işgalini protesto etmek için, Harvard’ın orta yerinde çadır kuruyorsunuz. Etrafınızda aynen sizin gibi, sadece insan olmanın gerektirdiği “vicdan” muhasebesini yapmış ve insanlık için “doğru olanı yapmak” üzere toplanmış öteki öğrenci arkadaşlarınız var. Cambridge şehrinin geceleri eksilere düşen soğuğunda, insanlık ve vicdan için, ipincecik bir çadırda kalıyorsunuz. Yüreğiniz pır pır ve doğru olanı yapmış olmanın huzuru ile, o soğukta gönül rahatlığı ile uyuyorsunuz. Biliyorsunuz ki, dünyanın öte tarafındaki Gazze denilen topraklarda, hiç tanımadığınız ama vicdanen akraba olduğunuz insanlar, bırakın uyumayı, her an başlarına düşecek İsrail füzelerinin beklentisi içindeler. Çoluk-çocuk, kadın-erkek, sizler gibi “vicdanın hükmettiği” insanlıktan, kendileri için mücadele etmelerini beklemekteler. Siz de tüm bu “muazzam Harvard geleceğini” tehlikeye atıp, mimlenme ve o ihtişamlı işleri kaybetme ihtimalini bile hiçe sayıp, vicdanınızı takip ediyorsunuz.

Sıfırın altında çadırlarda protestolar

BATI’NIN İŞÇİ SINIFI MIŞIL MIŞIL UYUYOR MU?

Belki de babanızdan duymuşsunuzdur, Vietnam savaşı sırasında, onun da bir vicdan muhasebesi sonunda, sizin şimdi yaptığınız gibi protesto çadırında gecelediğini. Belki de, ağabeyinizden dinlemişsinizdir, Nelson Mandela’nın serbest bırakılması ve Güney Afrika’daki ırkçı rejimin faşizmini bitirmek için aynı çimenlerde, yağan kar altında gecelediğini.

Ruhunu kaybeden Batı toplumunun en dinamik kesimi olan bu üniversiteliler, işçi sınıfı ya da sendikalar denilen ve emperyalist sömürüden aldıkları paylardan dolayı bu gençler gibi “vicdan muhasebesi” yapma zahmetine girmeyen o fabrikadakileri utandırmaktadırlar. Sadece onları değil, bu gençler kendilerine hayatta materyal başarının yollarını öğretmekle yükümlü profesörlerinin çoğunu da mahçup etmektedirler. Hatta, çevirdikleri lüzumsuz filmler ve söyledikleri uyduruk şarkılar sayesinde kendilerinin “sanatçı” olduklarını zanneden nice meşhur Hollywood’cuları da, insan içine çıkamayacak kadar yere baktırtmaktadırlar. Bu üniversiteliler, o kocaman vicdanları ile, Batı toplumunda hâlâ balayı türünden birer hayat yaşayan bilumum doktorları, avukatları, borsacıları, tüccarları ve toplumun her kesiminden, “tuzu kuru” vatandaşları da utanca boğmaktadırlar.

İsa'nın dediğini hatırla: "Öldürmeyeceksin"

TARİH YAZIMINA KATKI YAPMANIN ONURU

Evet, bu genç arkadaşlar, sadece kendi etraftaki diğer gençlerin değil, Fransa’daki, İngiltere’deki, yeniden-faşist Almanya’daki ve hatta Türkiye’deki yaşıtlarının da vicdanları olmuşlardır. Bizlerin, 1970’lerin hengâmeli günlerinde fazlasıyla tecrübe ettiğimiz, protesto hareketlerine karşı polisin ve devletin baskılarına, büyük bir özveri ve sakinlikle karşı koymaktadırlar bu genç insanlar. Onlar farkında bile olmasalar da, evlerindeki televizyon başında oturmuş, kendilerini ve eylemlerini eleştiren babalarının ve teyzelerinin de vicdanı halindedirler. Çünkü böyle bir vicdana sahip olmadan, bu kişilerin kendilerine “insan” demeleri için sebep bile kalmamaktadır zaten. O nedenle de, bu genç delikanlılar ve genç kızlar, aslında annelerinin, babalarının ve hatta tüm toplumun “vicdani sesi” olup, onların insanlık onurlarını da kurtarmaktadırlar. Nasıl bugün, Vietnam Savaşı günlerindeki protestolar artık büyük bir zevk ve övünç içinde hatırlanıyorsa, nasıl Güney Afrika’nın ırkçı rejimine karşı 1980’lerdeki üniversiteliler, şimdikine benzer yollarla kıyasıya mücadele verip savaşı kazanmışlarsa, bugün yapılan eylemler de kendi çocuklarına övünç ve gururla anlatacakları eylemler olarak hatırlanacaktır.

Vietnam protestoları bir nesli radikalleştirmişti

EUROVİZYON’UN ÇÜRÜTÜLMÜŞ GENÇLİĞİ

Gazze’de olan bitene ve İsrail’in soykırımına karşı çıkmayanlar da, bir gün her şey yerli yerine oturunca, bugünlerin sözü edildiğinde, gözlerini utançla yere dikmekten başka bir tepki veremeyeceklerdir. Çünkü, bugün bu baskılara ve zulme karşı çıkmamak, bunun için kavga vermemek, insanlık adına sadece utanç verici bir hatıra olarak bunların akıllarına kazınacaktır. Buna karşılık, Harvard’ın ve yüzlerce diğer üniversitenin buz gibi gecelerinde, ipincecik çadırlarda protesto eyleminde bulunan genç üniversiteliler, bu eylemlerini hatırlayıp ve hatırlatıp, yüreklerinde büyük bir gurur ve doyum ile çocuklarına gülümseyeceklerdir. Çünkü onlar, Amerikan ve diğer Batı toplumlarının “tek dişi kalmış canavar” medeniyetlerinin, yüz akı ve vicdani sesleridirler. Bir yanda Eurovizyon deliliğinin güdülmüş gençliği, bir yanda da Batı’nın bu yüz akı üniversitelileri. Bir yanda çürüyen Batı, diğer yanda ise bu çürüyen topraktan yeşerecek yeni bir Batı toplumu.