İPEK YOLUNDAN MEKTUP: MALANG/BANDUNG TRENİ: Uzun bir gecenin içinden, şarkılar size ne anlatır?

İşte fiziki olarak Güney Kore’nin tam orta yerindeki Chungju şehrindeyiz ama, yirmi günlük Endonezya hatıraları hala kafamızda dönüp durmakta. Sanırız daha bir süre daha, bu gizemli topraklardaki izlenimlerimizi yansıtacağız sizlere. Belki de Kore ile karıştırmış şekillerde olacak bu yansıtmamız.

Gece treninde tuttuğumuz notlarla devam ediyoruz bugün de. Git git bitmeyen yollarda, uykusuzluğun yarı sarhoşluğunda akla gelen bazı düşünceler. Belki de uyanık olmaktan çok daha iyi bir hayal dünyası yazıları bunlar sonuçta.

Endonezya’nın Malang şehrinden Bandung şehrine tren yolculuğu, on beş saat sürer. Gecenin karanlığında bir görünüp bir kararan ışıkları ile, Java adasının en doğusundan en batısına yaklaşık bin kilometrelik bir yolculuğumuz var. Hareket halinde olan bir araçta uyuyamamak diye bir geleneğimiz de olunca, bu gecenin, o hiç sona ermeyecek gibi olan bitmez-tükenmez bir gece olacağı daha başından belli idi. Aydınlık için geçen haftaki Elizabeth yazısını, yolculuğun daha ilk saatlerinde bitirince de, bize karanlığı seyretmekten başka bir şey kalmamıştı.

ŞARKILAR SİZİ RUHLAR ALEMİNE ÇEKİP GÖTÜREBİLİR

Durum böyle olunca da, kulaklığımıza eklediğimiz yirmi yıllık minicik MP3 çalarımızın dünyasına girip, gecenin içinde kaybolmaktan başka seçeneğimiz de kalmamış idi. Bu şarkıları, seneler önce kaydetmiştik bu küçük alete. O zamanlar, bu kayıtlardaki şarkılarına kendimizi bıraktığımız hemen her şarkıcı hayattaydı. Geçen yirmi senede, bu fani dünyaya veda eden bu ustaların seslerini, sanki hala canlılarmış gibi dinlemenin çok garip bir tarafı olduğunu itiraf etmeliyim.

Şu anda, her mezarlığın giriş kapısı üzerinde gördüğümüz “her canlı ölümü tadacaktır” havasındayız açıkçası. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi yaşanan hayatların, hem de birdenbire sona erip, yokluk mertebesinde kaybolması inanılır gibi değil bir bakıma.

Mesela, şu anda tüm tren mışıl mışıl uyurken, Muhammed Reza Shajarian kulaklarımızın içinden beynimize oradan da yüreğimize işlemekte. Bizim “uşşak” makamına benzeyen, İran’lıların “şur” makamındaki “ey aşıklar” diye başlayan şarkısı, sanki bu dünyaya ait değil gibi bu karanlık gecede. Öyle ki, trenin simsiyah penceresinin dışından, sanki Shajarian uçarak bizi takip etmekte. Hem süzülerek uçmakta, hem de şarkısını gecenin sonsuzluğuna doğru çığırmakta.

‘YA HABİB’ YA DA ‘EY SEVGİLİ’

Biraz önce de, Pakistan’ın Sabri Kardeşleri beni Türk mistik Sufi müziği ve kültürüne doğru heveslendirip hayatımıza şekil veren, “Ya Habib” şarkısı ile çok benzer bir duygu seline sebep olmuştu. Qawwali denilen coşku dolu müzik türleri ile, bizi olduğu gibi, milyonlarca dinleyicinin hayatlarını sorgulamasına ve yaşam çizgilerinde düzeltmeler yapmasına sebep olmuştu, Sabriler ve şarkıları. Sanatın ve sanatçının büyüklüğü böyle bir şey olmalı herhalde.

Küçücük MP3 çalarından, şimdi de Lübnan’ın gerçekten kadife sesli şarkıcısı “Feyruz”, Akdenizin ılık akşam meltemleri gibi fısıldamakta kulaklarımıza: “Nessam Aleyna Hewa!”. Demekte ki, “vadiden gelen bu ılık rüzgar, bana memleketimi ve seni hatırlatmakta”. Bu Feyruz’un en ünlü şarkısını, çocukluğumuzda, evdeki Grundig marka transistörlü radyonun sürekli hışırdayan sesinden, Beyrut’a bağlanıp dinlerdik. Sözlerini anlayabilmemiz için, elli sene kadar beklemek zorunda kalsak da, o melodi kulaklarımızdan hiç silinmemişti. Yaklaşık on yıl kadar önce, Mısırlı rahmetli aziz kardeşim Muhammed Farghali’yi İstanbul ve Mersin’de konsere getirdiğimizde, bana bu şarkıyı öğretmiş ve söyletmişti. Muhammed, Feyruz’un bu şarkısının sözlerini çevirince, bu Arapça şarkıyı öğrenip, konserlerde kardeşlik adına söylemeyi boynumuza bir borç bulmuştuk. Hiç usanmadan, günlerce birlikte bu şarkıyı çalışmış ve Türk seyirciye ulaştırmıştık. Benim bağlama, Farghali’nin ud, ve oğlu Hamad’ın kanunu ile, bu küçük orkestranın elinde ve dilinde, Nassem Aleyna Hewa, Beyrut’un tepelerinden, Kadıköy’ün ve Mersin’in sahillerine esen güçlü bir rüzgar olmuştu. Sevgili kardeşim Farghali de, bu çalışmamızdan bir sene sonra, bizleri bu fani dünyada bir başımıza bırakıp gitmişti. İnsan bunları derinlemesine düşününce, gidenin mi kalanın mı daha şanslı olduğunu sorgulamadan edemiyor doğrusu.

‘GECE DAHA ÇOK GENÇ VE HUZURSUZ’ NE DEMEK?

Nessam Aleyna Hewa’nın kadife sesli şarkıcısı Feyruz da bizleri terketmek üzere olmalı, yaşı gereği. Şimdi Feyruz’un bu güzel şarkısını yüzüncü kere dinlerken, Feyruz’un gidişine de hazır olmak gerektiğini ve onun hakkında bir yazıyı daha şimdiden hazırlamam gerektiğini düşününce de tüylerim ürperiyor doğrusu. Sanki o anma yazısını şimdiden yazarsam, Feyruz’un gidişi benim kalemimden olacakmış gibi geliyor ve telaşlanıyorum. Ve yazıyı yazmamam gerektiğine karar verip vazgeçiyorum.

“Gece daha çok genç ve huzursuz” der bir Amerikan halk deyimi. Bandung’a varmamıza daha dokuz saat var! Elimdeki minik MP3 çalıcısında daha kimler var ve ne tür anılarımızı, sesleriyle yüreğimize ve aklımıza getirecekler kimbilir. Hani derler ya “Baki kalan bu gökkubbede, bir hoş seda imiş.” Tüm bu bahsettiğimiz olağanüstü sanatçıların, sadece bize değil, dünya dönmeye devam ettikçe, sesleri, sanatçı tavırları ve geleneği geleceğe taşımadaki tartışılmaz etkileri, sonsuza dek yaşayacaktır. Gidenlere selam olsun, ruhları şadolsun, öteki taraftaki muhabbetleri hoş olsun!