İpek Yolu’ndan mektuplar-3: Bolivya’dan Gürcistan’a Türkiye’den Şili’ye... ‘Ülkeden kaçma’ hikayeleri

Karşımda oturan Gürcü bir genç kadın.  Kafkas dağlarının yemyeşil tepelerine bakarak ve dağ yönünden gelen serin yaz rüzgârını hissederek, havadan sudan sohbet ediyoruz. Biraz da utanarak, son yılların en tekrar edilen sorusunu soruyor bana: “Kanada’ya göç etmek konusunda ne düşünüyorsun?”

Bu soru aslında benden olumlu bir tepki alıp, onaylandığını hissetmek için, bunun da farkındayım. Çünkü Bolivya’dan Endonezya’ya, Şili’den Türkiye’ye, o kadar çok genç insan bu soruyu sordu bana ki, artık soruya bilimsel, pratik ya da sosyolojik bir cevap beklenmediğine emin olmaya başladım.

Bir bakıma, bu soru ve ona verilecek cevap çok basit sayılır. Beklenen cevap genellikle “Çok iyi olur, memnun kalırsın.” elbette. Ama gerçekten, artık dünya çapında bir sosyal felaket halini alan, ve giderek te artacağa benzeyen “göçmenlik” konusu, öyle bir cümlelik soru cevabın çok ötesinde bir sosyolojik sorun. İki cümle ile geçiştirilemeyecek, üzerine hem de onlarca doktora tezi yazılması gereken derinlikte ve önemde bir konu bu.

Konunun sadece milliyetçi söylemlerle kınanıp, soruyu soranı utandırmaya yönelik şekilde ele alınması da ise yaramamakta ve sonuç alıcı bir yaklaşım olmamakta.

KOMŞUNUN TAVUĞU DA BİLDİĞİN TAVUK, KAZ FİLAN DEĞİL Kİ!

Kendisi de “kazara göçmen” olup 38 sene çok uzaklarda, ana yurttan ve aileden iki okyanus ötelerde yaşamış biri olarak, bu konuda yürekten gelen bir cevap vermem gerek. Ama şunu ilk elden söylemeliyim ki, Suriye savaşından kaçanlar, ya da Afganistan’dan gelenlerin durumu, biraz daha farklı olduğu için, bu yazıda, sadece ülkesinin halini beğenmeyip “yurt dışına kaçma” fikri geliştirenleri ele alacağız. Esas olarak son tahlilde, hepsi birbiri ile bağlantılı olmasına rağmen, savaş mağduru göçmenlik, biraz daha değişik olarak ele alınmalıdır ve ilerde ele alırız.

Elbette, her bireyin yaşamı için en doğru ve en yararlı kararları verme yetkisi, doğuştan kendisine verilmiştir. Bunu kimse elinden alamamalıdır. O nedenle, Avrupa’ya ya da Amerika’ya “göçmek” isteyenleri kınayıp ayıplamak gerekmez. Zaten, siz ne yaparsanız yapın, insanlar hayal kurdukları bir geleceği aramaktalar yüzlerce yıldır. Burada önemli ve hayatı olan konu, “Göç Etme Tercihinin” hatalı analizler, uydurma hikayeler ve aslı astarı olmayan hedef ülke “gerçekleri” üzerine kurulup kurulmamasını ele almak olmalıdır.

DÜNYA PASTASI DEVLEŞİRKEN,  HALKLARIN CÜCELEŞEN PASTA DİLİMİ

Dünya ülkelerinin çok büyük bir kısmında, ekonomik krizlerin ve politik sorunların altında ezilmektedir milyarlarca insan. İçinde yaşadıkları sistemin, yani kapitalizmin çeşitli türlerinin, mevcut sorunlara çözüm getirebileceğine olan güven azaldıkça, nüfusun giderek artan bir kısmı “dışarıya göç etme” fikrine doğru ilerlemektedir.

Aslında dikkat edilecek en önemli gerçek, bu tür göçlerde hedef ülkelerin hep ABD, Kanada ve Avrupa olmasıdır. Bunda o ülkelerin ekonomik sistemlerinin ve hayat koşullarının nispeten daha iyi olması rol oynuyor olabilir. Ama, göç konusu ile, dünyadaki gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere karşı, çok tehlikeli bir tuzak kurulmuş olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.

NETFLİX, FACEBOOK VS. BOLKEPÇE LOKANTASI GİBİ SADECE BİRER ŞİRKET MİDİR?

Ronald Reagan’ın başkanlık yıllarında Hollywood film şirketi yetkililerine “filmlerinizde her evde bir yüzme havuzu olmalı” şeklindeki tavsiye ve baskılarını hatırlamak gerek. Hollywood filmleri artık yalnız da değil bu tür “aldatmacalarda.” Netflix, Disney, Blue TV, Facebook, Instagram, Twitter ve aklınıza gelebilecek tüm sosyal medya kanalları, dünya insanlarının aklını çelip, “Bizden adam olmaz, bu ülkeden hiçbir iş çıkmaz, buradan kaçmak gerek.” gibi kendi ülkesinden nefret eden bir hale getirmekteler. Bunu Türkiye’de her gün yaşamaktayız. Ekonomik olarak hiçbir sorunu olmayan Fazıl Say’ın bile, her sene bir defa “buradan kaçacağım” demeçlerini okuduğumuz memleketimizde, aynı tür fikirleri satın alan binlerce insan bulunuyor.

Pandemi öncesi üç ay harcadığımız Bolivya, Şili, Arjantin, Uruguay ve Brezilya’da da aynı olguyu görmüştük. Şimdi ise on gündür seyahat ettiğimiz Gürcistan’da, oldukça yüksek sayıda genç insanın, çoluk-çocuğunu ailesini bırakıp ABD ve Kanada’ya doğru yeni bir hayat kurma fikirleri olduğuna şahit olmaktayız.

BATI’NIN 200 SENELİK MUTLULUĞUNUN SON SEFALARI

Bu olgunun en kısa analizini şöyle yapabilmekteyim, ama bu konu elbette daha da derinlemesine ele alınıp, çözümler de sunulmalı: Emperyalist Batı, son iki yüz yıldır dünyanın her tarafını sömürerek, milyarlarca insanın hayat kaynaklarını Avrupa ve ABD’ye aktardı. Bu aktarma ile kendi halkının hayat seviyesini, sömürüden pay vererek yükseltti. Batı halkları da, durumdan çok memnun şekilde yaklaşık 200 sene bu sömürüye hiç ses çıkarmadılar, niye çıkarsınlardı ki? Arada bir cılızca sesi çıkan sözde Sosyalist ya da Sosyal Demokrat partiler de, zaten laf olsun türünden bir muhalefet yapıyorlardı. Onlar da sonuç olarak pastadan aldıkları paylarla mesut ve mutlu idiler. Böylece 2000’li yıllara gelindi.

Batı’nın eski sömürgeleri ve soydukları ülkelerin halkları, sadece içine düşürüldükleri yoksullukla mücadele etmek zorunda kalmadılar. Bir de bu ülkelerin başlarına, eski sömürgecileri tarafından oturtulmuş sözde demokratik rejimlerin baskısı ve sömürüsü ile uğraştılar. Dünya ekonomik pastası, her gün büyüyordu ama ezilen halkların payları giderek daha da küçülüyordu.

'GERÇEK GERÇEKLİĞİNİZ ÇOK ÇİRKİN' SİZE 'GÜZELİNDEN BİR SANAL GERÇEKLİK' VERELİM!

Küreselleşme adı altında tüm dünyaya yutturdukları “hayali küresel dünya” uydurmalarının, tam da vaat edilenin tersine sonuç verdiği ortaya çıkınca da, sanal gerçekliklerini, milyarlarca insanın her gün yaşadığı gerçekliğe maske olarak satmaya başladılar. Sosyal medyanın en vahşi kullanımı, halkların bin yıllık geleneklerini bozduğu, kendi ailesine bile olan güvenini sarstığı, bencilliğin ve hedonizmin zirve yaptırıldığı bir dünya yaratılıp, milyarlarca insanın “bu abesle iştigal etmesi” sağlandı.

Vahşi kapitalizmin Batı’sı, halklardaki bu yabancılaşmayı öylesine organize etti ki, dünya ülkelerinin en yetenekli insanlarını koparıp kendi metropollerinin mutlu ve mesut köleleri yaptılar.  Yeteneklerini beğenmedikleri geri kalanları ise, “dolgu maddesi” halinde mükemmel birer tüketici haline getirdiler.

ELON MUSK’UN UZUN BEYNİ BENİMKİNDEN ÇOK DAHA MI BÜYÜK BEYLER?

Şimdi olan da, Elon Musk, ya da Jeff Bezos türünden “kendini yaratan en becerikli ve akıllı” kişilerin bu sistemde olağanüstü başarılı olabileceklerini, her gün beynimize işlemek. Eğer bizler de birer Jeff Bezos olamamışsak, bu sistemin değil, bizim kendi beceriksizliğimizdendir, onlara göre!

Yani, iki yüz yıldır Batılı vahşi kapitalistlerin sürdürdüğü sömürünün, kolonyalizmin, mafyacı yönetimlerin, darbelerin, her türlü iğrençliklerle tüm dünya iktidarlarını elde tutabilme çabalarının, dünyada olan biten yoksulluk, göçler ve kaçma isteği ile hiçbir alakası bulunmuyor bunlara göre! Bu sadece az gelişmiş memleketlerdeki, beyni de az gelişmiş, zaten çok gelişmiş olsa bugünkü durumuna düşmeyecek olan milyarların kendi hatalarıdır! Yesinler sizin o hiç değişmeyen oryantalist kendini beğenmişliğinizi!

PABLO NERUDA: SÜRGÜNLERİN ŞAİRİ NE DİYOR?

Dedik ya, ülkesinden göç etme ve kaçmak isteme furyası, çok daha derin bir konudur. Bugünlük bu kadar diyelim, ama kesinlikle devam edeceğimizi de belirtelim. Bu güzelim, ama o kadar da fani dünyayı, üç beş tane vahşi köpek sürüsüne bırakmayacağız. Zaten hiç dinmeyen sömürü arzuları, kendi kendilerini parçalamaya doğru da gitmekte, hem de son süratle!

Son söz olarak, Şili’nin çok zulüm görmüş şairi Pablo Neruda’nın, “ülkesinden kaçmak ve yaban ellerinde ömür tüketmek” konusundaki şairane mesajını dinleyelim:

“Bence kişi, vatanında yaşamalıdır; kökleri koparılmaya çalışılırsa, büyük hayal kırıklıklarına uğrayacak ve ruhu şu ya da bu biçimde felçli kalacaktır. Ben kendi ülkemde yaşamalıyım. Ona ayaklarım, ellerim ve kulaklarım ile dokunmadan, sularını ve gölgeliklerini hissetmeden, köklerim çamurun içinde besleyici özü aramadan yaşayamam ben...” Pablo Neruda (Yaşadığımı İtiraf Ediyorum)