İran’la yakınlaşma ve muhtemel sonuçları
İran’la yakınlaşma ve muhtemel sonuçları
İRAN Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Hüseyin Bageri’nin 15-17 Ağustos’taki Ankara ziyareti 1979 İslam Devriminden bu düzeyde yapılan ilk ziyaret olarak kayda geçti. Ziyaret zamanlaması ve muhtemel sonuçları açıdan önem taşıyordu.
Bageri’nin Ankara’da Suriye, Irak ve Kürt meselesi üzerine temaslarda bulunduğu sırada Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) ilişkileri yeniden gerilmeye başlamıştı. Doğrusu Türkiye ve İran da Suriye’de aslında rakip konumunda; Tahran, Şam’daki Beşar Esad rejimini destekliyor. Öte yandan Türkiye ve İran, Rusya ile birlikte Astana sürecinde Suriye’de ateşkes üzerinde çalışıyorlar. Türkiye-İran yakınlaşmasının diğer taraftan Suudi Arabistan ve İsrail’i tedirgin etmiş olması da mümkün.
Dolayısıyla, tuhaflıklar zincirindeki bir diğer halka da Türkiye’nin NATO müttefikleri ABD ve Almanya’dan bulamadığı terörle mücadelede işbirliği vaadini İran’dan bulması; üstelik tam da yeni Amerikan yaptırımları açıklanmış, nükleer anlaşma bozulmak üzereyken. Peki, Türkiye ve İran arasındaki bu yakınlaşma Türkiye’nin Batı ile zaten aksayan ilişkilerini nasıl etkileyecek. Buna şimdilik kesin bir yanıt vermek zor, ama bu yanıt yakında yapılacağı açıklanan ABD Savunma Bakanı James Mattis ziyaretinden sonra daha kolay verilebilir.
Murat YETKİN-HÜRRİYET
Bageri’nin ziyareti
Bu tabloda değişime yol açan hadise İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Hüseyin Bageri’nin beraberindeki bir heyetle Türkiye’yi ziyareti oldu. Her ne kadar Hüseyin Bageri’nin işgal ettiği Genelkurmay Başkanlığı makamının rolü ve gücü sembolik olsa da, bazı çevrelere göre bu ziyareti iki ülke askeri işbirliğine yeni bir boyut kazandırabilir. Nitekim ziyaret, sadece iki ülke genelkurmay başkanlarının görüşmesiyle sınırlı kalmadı. Kabul listesine bakınca, Türk tarafının misafir generale en üst düzeyde ilgi gösterdiğini görüyoruz. Ziyareti daha anlamlı hale getiren ise bölgesel gelişmelerin güvenlik ve askeri konulara damgasını vurduğu, İran ordusunun aktif olduğu bir döneme denk gelmesiydi.
Nihat Ali ÖZCAN-MİLLİYET
ABD’nin tek müttefiki İsrail
ABD’ye düşman olmaktan daha tehlikeli olan müttefik olmaktır. Kısacası ABD’nin müttefiki olmak çok fazla anlam ifade etmiyor. Eğer bu ülkenin FETÖ’ye kucak açmasını veya darbecileri sadece izlemesini hesap ederseniz, ABD’nin müttefiki olmanın tehlikelerini görebilirsiniz. Ve galiba ABD’nin Ortadoğu’daki tek gerçek müttefiki de İsrail’dir. İki askeri kaçırıldı diye o dönemde Lübnan’ı işgal eden İsrail’i hem destekledi hem de bu tecavüzü onayladı. Ama Türkiye’ye terörle mücadelede sadece sabır önerdi ve hâlâ sabır öneriyor.
Mehmet BARLAS-SABAH
HDP’nin CHP’ye çağrısı
TERÖRörgütü PKK’nın yöneticilerinden Cemil Bayık, propaganda gazeteleri Yeni Özgür Politika’da, “CHP etrafında birleşelim” çağrısında bulunmuş. Hatta yürüyüş sırasında CHP’nin kurduğu ‘Adalet Çadırları’nın benzerini, HDP de yürüyüş sonrası ‘Adalet Nöbeti’ şeklinde devam ettirmiş, CHP’nin izinden gittiğini gizlememişti. Ak Parti’yi Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek’le ittifak kurmakla ‘suçlayan’ PKK yöneticisi Bayık’a göre, CHP-HDP birliği, ‘AKP faşizmi’ne karşı gereken zemini oluşturacakmış. Bu noktada da liderliği CHP’nin ele almasının kendileri için hiçbir sakıncası yokmuş. Bayık’ın çağrısında vücut bulan paradoksu, CHP’liler görmüyor mu?
‘Devleti bölmeye çalışan terör örgütü’nün, ‘Devleti kurmakla övünen siyasi parti’ ile kurduğu yakınlık onları düşündürmüyor mu? Mutlaka sorgulayanlar vardır ama geniş CHP kitlesinin gündemini maalesef yapay gündem üreticileri belirliyor. Bir gün şort, ertesi gün heykel, öteki gün slogan, öbür gün ‘Cumhuriyet’i siliyorlar’ şayiaları ile ayaklandırılıyor ya da daha doğru ifadeyle uyutuluyorlar.
Öyle bir yapaylık ki onları kuşatan, Anıtkabir’e gidip Fatiha okuyan Başbakan’ın bile şeytanlaştırılması gerektiğini düşünüyorlar.
Hilal KAPLAN-SABAH