İrlandalı tarihçiden Erdoğan'a Lozan yanıtı
Mustafa Birol Guger
Tarihçi Walsh, İngiltere'nin tarihsel hezimeti olarak nitelendirdiği Lozan Anlaşması'nın İngiliz liderler ve İngiliz gazeteleri tarafından nasıl yorumlandığını tarihsel belgeleriyle ortaya koydu.
Walsh makalenin girişinde niyetinin Türk iç politikasına müdahale etmek değil; tarihsel bir mesele olan Lozan Anlaşması'nın, İngiltere cephesinden nasıl değerlendirildiğini aktarmak olduğunun altını çizdi.
Makalenin ayrıntılı özeti
- Lozan Antlaşması, savaş sonrası dikte edilmiş diğer anlaşmalara kıyasla muazzam derecede başarılı bir Antlaşma idi.
- Versailles'da dayatılan diğer anlaşmalar bir kuşak için dünya savaşları üretirken, o neredeyse bir asır süren bir istikrar süreci getirdi.
- Lozan Antlaşması, emperyalistlerin armağanı olmak yerine, kendi yurttaşlarının mücadelesiyle yaratılmış yeni bir devletin doğuşunu müjdeledi.
- Türkleri ve Türk Devletini, bölgedeki diğer tüm devletlerden farklı olarak Emperyal güçlerden bağımsız kıldı.
8 yüzyıl boyunca İngiliz egemenliği altında yaşayan İrlandalılar, bu boyunduruktan kurtulmak adına bir çok başarısız girişimde bulundular. Ardından, Atatürk'ün tarihsel başarısını keşfederek, söz konusu başarının sadece Türk milleti için değil dünya için de bir dönüm noktası olduğunu kavradılar.
Yunanlı maşalarının Atatürk ile Anadolu'da giriştiği mücadeleyi kaybettiğini gören ve Çanakkale'deki iddialarından vazgeçen İngiltere; cephede kaybettiği mücadeleyi, tıpkı 1921'de İrlanda'da yaptığı gibi bir anlaşmayla telafi etmek istedi.
9 Kasım 1922 Pazartesi günü İngiltere'yi savaş sahasındaki kayıplarını telafi edecek diplomatik bir zafere imza atmak için terkeden İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Londra'da iş adamlarına yaptığı konuşmada, 'dünya barışına yönelik en bariz tehdit olarak gördüğü' Türkiye'nin durumunu şu sözlerle tarif etti,
"Yunanlıların üzerine zaferle yürüyen Türk Milliyetçileri, son bir kaç gün içerisinde isyanlarını sürdürdüler. Sultanı tahttan indirip, Halife'nin geçici görevine son verdiler. Dünya Müslümanlarının bu konu hakkında ne düşüneceklerini merak ediyorum...
Milliyetçi Parti, İstanbul Hükümeti'nin görevlerini üstlendiğini duyurdu; müttefik devletleri ve Büyük Britanya donanmasını Boğazlar, Marmara Denizi ve Çanakkale'den geri çekilmeye çağırdılar.
Kapitülasyonlar ve karma mahkemeleri lağvettiler, ulusal borçları ve diğer uluslararası yükümlülüklerini tanımayacaklarını duyurdular. Müttefik kuvvetleri küçük düşürdüler, Avrupa'ya meydan okudular. Bu savlar tolere edilemez. Türkiye, vereceğimiz tavizlerin de bir sınırı olduğunu öğrenmeli."
(Irish Independent [Gazetesi] 9 Kasım 1922)
Curzon'un, "İngiliz hükümetinin Kemalist saldırganlığa karşı sağlam duracağı yönündeki konuşması" coşkulu bir biçimde alkışlandı:
Türkiye, 8 ay süren Lozan görüşmelerinde, Britanya'nın bölgedeki emperyal etkisini arttırmak için ortaya koyduğu yoğun çabalarına karşın, egemenliğini tehlikeye düşürebilecek tüm şartları reddetti. Türk delegasyonu ayrıca Curzon'un, 'ya şimdi ya asla' türünden zorlamalarına da kanmadı. Anlaşma 24 Temmuz 1923'te imzalandı.
Eski İngiltere Başbakanı Lloyd-George, 6 Haziran 1924'te Avam Kamarası'nda yapılan bir tartışmada, Lozan'ın Sevr ve önceki anlaşmalara kıyasla ne kadar geri bir anlaşma olduğunu şu sözlerle ifade etti:
"Bu anlaşma ile varılan noktanın, üç önemli hususta Paris'te alınan kararlardan tam anlamıyla bir geri dönüş olduğuna inanıyorum... Öncelikle İzmir, Güneydoğu Anadolu ve Boğazlar hususlarında tam birer geri dönüş.
Daha önce müttefikler tarafından işgal edilmiş bir askerden arındırılmış bölgemiz mevcuttu. Şimdi tamamen Türk Deklerasyonlarına bağlı bir askerden arındırılmış bölge mevcut.
Üçüncü feragatimiz hangi noktada olmuştur? Kapitülasyonlar... İngiliz ticaret erbaplarının yüzyıllardır keyfini sürdüğü hakları teslim ettiniz. Bu teslimiyet Paris ya da Sevr anlaşmalarında değil [Lozan'da sağlandı]. Bu kelimenin tam manasıyla saçmalıktır."
(Irish Independent, 7 Haziran 1924).
Sevr Anlaşması galip gelenler tarafından ya da galip gelenlerin düşündüğü ölçüde dikte edilmiş bir anlaşma iken Lozan Anlaşması eşitler arasında müzakere edilmiş bir anlaşmaydı. Curzon'un daha sonra da ifade ettiği gibi, "Sevr, süngü ucundaki şartların dikte edilmesiydi..."
Türkler Lozan'da tüm güçleriyle masaya oturduklarında Curzon'dan bir başka itiraf geldi, "Şimdiye kadar barış antlaşmalarımızı dikte ettik. Fakat şu an bize air bir ordu yokken, ordusu olan bir düşmanla müzakere ediyoruz. [Bugüne dek] görülmemiş bir durum..."