İrticanın başkaldırışı -(TAMAMI)

Serbest Cumhuriyet Partisi’nin dağılma kararı almasından 33 gün sonra Menemen’de kanlı bir olay yaşandı. Şeriat düzenini, eski Osmanlı’yı ve canlandırmak özlemiyle hareket eden tarikat üyesi bir grup, dağılmalarını isteyen Yedek Subay Öğretmen Kubilay’ın başını kesti ve kesik başı bir iple Sancak-ı Şerif dedikleri yeşil bayrağın direğine asmak istedi!

Nasıl başladı?

Aslında o grup Nakşibendi Şeyhi Esat’ın da desteğiyle Manisa yöresinde etkinliklerini çoğaltmaya çalışıyordu. Yani irtica baş kaldırıyordu. Amaç ekonomik sıkıntılardan medet uman ve Serbest Fırka’nın kurulmasıyla ülkede estirilen havadan da yararlanılarak Cumhuriyet’i yıkmaktı. Bu yıkımı tertipleyenler toplantılar yapıyordu. Giritli göçmenlerden Derviş Mehmet mehdiliğini ilan ederek bu mürteci grubun liderliğini üstlenmişti. İslami inanışa göre müminlerin sıkıntı içinde bulundukları bir dönemde kıyametten önce Mehdi gökten inecek, kötülüklerin kaynağı olan Deccalı öldürerek, insanlığı kurtaracaktı! Öyle hurafeler yayılmıştı ki güya Mehdi’ye kurşun işlemeyecekti, onun öldürülemeyeceğine inanılıyordu. İşte Derviş Mehmet bağnaz kurnazlğıyla ilk aşamada güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmemek için o günlerde 4-5 bin nüfuslu bir kasaba olan Menemen’i bu nedenle seçmişti. İşin ilginci Menemen belediye seçimini de Serbest Cumhuriyetçi Parti kazanmıştı. Mehdi Mehmet çoğunun adlarında Mehmet ismi bulunan yandaşları; Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet, Mehmet Emin’le birlikte iki silah edinerek 6 Aralık 1930’da Paşaköy’e doğru yola çıktı. Yanlarında bir de köpekleri vardı, o köpeğe de Eshab-ı Kehf’e (Mağrada 7 uyuyanlar) uygun olsun diye Kıtmir adını vermişlerdi. Sünbüller’de 15 gün eyleme hazırlandılar. Menemen’deki bağlantıları da Hoca Saffet Efendi idi. Ona bir telgraf çektiler ve tekkeleri açmak kararını aldılar. 13 Aralık 1930 sabahı Menemen’e geldiler, oradaki Müftü Camii’ne giden Derviş Mehmet cemaate kendisini mehdi olarak tanıttı. Dini kurtaracak, şeriatı getirecek ve de arkasından 70 bin kişilik halife ordusu gelecekti. Maskaralık böyle başladı.

O günden bugüne

23 Aralık 1930’un üzerinden tam 82 yıl geçmiştir.

Anayasa Mahkemesi tarafından “irtica eylemlerinin odağı olan bir parti iktidardadır. 11. yılında olan iktidarın yeni anayasa istemlerinin gerisinde yatan hesap sanki tarihin tekrarından yansıyan sonun başlangıcı gibidir. Tekke ve zaviyelerin açılması düşünülüyor, tarikatlar, sadece ülke içinde değil ta Pensilvanya’dan iktidara ortaklıklarını belirtiyorlar. Türkiye’de 70 bini aşkın cami varken Çamlıca Tepesi’ne cami yaptırmak isteyen bir Başbakan’la karşı karşıyayız. Cumhuriyetin simgesi bir heykelin bulunduğu Taksim alanı yıkılıyor, Gezi Parkı’nın yerine 31 Mart’ın simgesi topçu kışlası inşa edilmek isteniyor. Başbakan Konya konuşmasında “Kuvvetler ayrılığı” ilkesini olay diye niteliyor ve engel olarak görüyor. 4+4+4 isimli eğitim ve öğretimi Arap saçına döndüren yasa, öğretimi birleştirme yasası yerine konuluyor, Atatürk’ün okulları ve eğitim sistemi imam hatip okullarına teslim ediliyor.

TSK teslim alınmış ve sessiz sedasız. Muhalefet ezgin ve bezgin., Üniversitelilerin çoğu sağlı sollu çatışma halinde, öğretim üyeleri, profesörler korkudan suspus. ODTÜ dışında herkes korkunun pençesinde. Kılık kıyafeti yasası ilerliyor, devrimleri koruyan Anayasa’nın 174. maddesi işlemiyor. Yargı Ergenekon davasında aldığı kararlarla güveni yitirmiş. Açığı Silahlı Kuvvetler ve Parlamento laikliği koruyacak, yasaları uygulatacak güçten yoksun.

Böyle bir durumda yurttaşlar kime başvuracaklar?

Elbette asıl ulusal iradenin sahibi halka başvuracaklar ki, demokrasiyi ve Cumhuriyet’i koruyabilsinler.

Er geç düşecek

Bütün bunlara karşı 23 Aralık 2012 Pazar günü aynı Menemen’de meydandaki halka hitap eden ADD başkanı Tansel Çölaşan halka şöyle sesleniyor:

“-Halk olarak karar vereceğiz. Ya Cumhuriyet’in ve Atatürk’ün yanında olacağız ya da Menemen’de Kubilay’ı şehit eden ortaçağ zihniyetinin yanında.”

Ve yüksek sesle bağırıyor: “- Bu seçimi yapacak mıyız? Cumhuriyet’in ve Atatürk’ün yanında olacak mıyız?”

Meydanda toplanan halk hep bir ağızdan yanıtlamakta: “Cumhuriyetin ve Atatürk’ün yanında olacağız. Bizler Atatürk’ün askerleriyiz.”

TGB Genel Başkanı İlker Yücel kürsüye geliyor diyor ki:

“Biz kanımızla canımızla bu yola çıktık. Artık durmak yok. “

İşte bu gençlik bu kararlı halk oldukça bu ülkede Kubilaylar artık hiç ölmeyecek ve ortaçağın o kafaları er geç düşecek...Ya sandıkta düşecekler, ya halk onları ezip geçecek.