İş güvencesi var mı?

Yasaların ve toplu sözleşme düzeninin amacı çalışanlara güvenli bir çalışma ortamı sağlamaktır. Ekonomik yönden güçsüz olan çalışanı güçlü olan işverene karşı korumaktır. Bu güvenin tüm devletlerde sağlanması için Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) adına sözleşme (convention) denilen uyulması zorunlu kurallar belirler ve bu kuralara uyulmasını sağlamaya çalışır. İşte bu kurallardan en önemlisi 158 sayılı İşçinin Feshe Karşı Korunması adını taşıyan ve yaygın adı ile İş Güvencesi Sözleşmesi olarak bilinen sözleşmede tanımlanmıştır. Buna göre işçinin iş sözleşmesinin sona erdirilmesi için işverenin geçerli bir nedene dayanması, bu nedenin somut olarak var olması, işçinin savunmasının alınması gibi işçiyi koruyucu hususlar öngörülmüştür. ILO üyesi ülkeler İLO Sözleşmelerini kendi iç mevzuatlarında yaşama geçirmek zorundadır yoksa ILO tarafından kara kitaba alınarak uluslararası alanda zor durumda bırakılabilmektedir.
İŞ YASASININ PERİŞAN DURUMUILO tarafından işçileri yeterince koruyamadığı gerekçesi ile çok sık eleştirilen Türkiye, 2003 yılında kabul edilen 4857 sayılı İş Yasasının 18-22. maddelerinde 158 sayılı ILO Sözleşmesinin ilkelerini iç mevzuatına dahil etmek zorunda kalmıştır. Bu zorunluluk işverenlerin güdümünde ki hükümet tarafından şahane bir aldatmaca ile sözde yerine getirilmiş ama özde işçilerin iş güvencesi yok edilmiştir. Yapılan kurnazlık ve aldatmaca sendika yöneticilerinin gözleri önünde yapılmış ve işçi çıkarlarını korumakla görevli sendikacıların kalesine müthiş bir gol atılmıştır. Neydi bu yapılan kurnazlık? Yasanın getirdiği güvenceden kimlerin yararlanacağı 18. maddenin birinci fıkrasında iş güvencesinin ancak otuzdan fazla işçi çalıştıran işyerlerinde, altı aylık kıdemi olan ve ancak belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiler için var olacağı hükmü getirilmiştir. Bu düzenleme İLO’ya karşı yapılan büyük bir aldatmaca ve dostlar alış-verişte görsün kabilinden bir düzenlemedir. Bu oyuna sendikacıların nasıl geldiğini bugün bile anlayabilmiş değilim. Oysa iş güvencesi hükümleri hiçbir ayırım yapılmaksızın tüm çalışanlar için var olması gereken bir kavramdır. ILO Sözleşmesi bizdeki ayırımlara destek olacak hiçbir hükme yer vermemiştir.
18. MADDENİN TERCÜMESİ NEDİR DERSİNİZ?Yukarıda belirtiğimiz sınırlamaların rakamlarla tercümesini yaparsak ortaya korkunç bir gerçek çıkmaktadır. 4857 sayılı yasanın 18-22. maddelerinde öngörülen düzenleme, ILO’ya ve ülkemiz çalışanlarına karşı sergilenmiş şahane bir aldatmacadır ve bu düzenleme ile ülkemizde çalışan işçilerin önemli bir bölümü için iş güvencesi yok edilmiştir. Nasıl mı? Ülkemizde 30 işçiden az sigortalı işçi çalıştıran işyeri sayısı 1.545.647’dir ve sayı ülkemizdeki toplam işyeri sayısının yüzde 96’sını oluşturmaktadır. Başka bir anlatımla iş güvencesi ülkemizdeki işyerlerinin ancak yüzde 4’ünde çalışan işçiler için vardır. Bu güvence burada çalışan işçilerden altı aydan fazla kıdemi olan ve belirsiz süreli sözleşme ile çalışan işçiler için var olacaktır. Buna Türkçemizde, “ölme eşşeğim ölme..” derler.
YAVAŞ İŞLEYEN ADALETYasanın 20. maddesinin üçüncü fıkrası işçinin feshin geçersiz olduğu iddiası ile mahkemeye yapacağı itirazın seri muhakeme usulüne göre yapılacağını, iki ay içinde sonuçlandırılacağını ve kararın temyizi halinde Yargıtay’ın bir ay içinde kesin karar vereceğini söylemektedir. Bu hüküm de uygulamada büyük bir yalana dönüşmüştür. Konu ile ilgili avukatların belirtiğine göre davalar beş yıla kadar sürmekte ve hak arama büyük bir işkenceye ve haksızlığa dönüşmektedir.4857 sayılı İş Yasasında ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi yasasında çalışanlar aleyhine o kadar çok hüküm var ki bu konuda neler yapılabileceğini ve nelerin yapılması gerektiğini bir başka yazıda ele alacağız.