İşçi sendikalarının etik sorunu-(TAMAMI)

1960’lı yıllarda Amerika’da Cornell Üniversitesinde yüksek lisansımı yaparken çalışmalarımın konusu gereği işçi sendikalarını ziyaret eder ve sendika yöneticileri ile konuşurdum. Ziyaret ettiğim sendikaların binaları çok görkemli binalardı. Binaların içi son derece pahalı biçimde döşenmişti ve insanı ilk görüşte bayağı şaşırtıyordu. Görüştüğüm sendika yöneticileri son derece iyi giyimli insanlardı. Bazen beni aldırmak için gönderdikleri arabalar ise son model pahalı arabalardı. Bu durum beni bir hayli şaşırtmıştı. İşçi sendika yöneticileri neden böyle pahalı elbiseler giyiyor, görkemli binalarda oturuyor ve son model, pahalı arabalara neden biniyorlardı? Sendika yöneticilerini temsil ettikleri işçi sınıfına yabancılaştırdığına inandığım bu durumu bir ziyaretimde Amerikan İşçi Sendikaları Konfederasyonu (AFL-CIO) yöneticilerinden birine sormuştum. Aldığım yanıt çok ilginçti. O üst düzey kuruluşun yöneticisi,” eğer işçi sendikaları yöneticileri işverenlerle eşdeğerde yaşamaz, onların giyindiği gibi giyinmez, onların bindiği düzeyde arabalara binmezse toplu sözleşme masalarında işverenler karşısında aşağılık kompleksine kapılır ve işçi haklarını yeteri kadar koruyamaz, onlarla aynı düzeyde olmadığı sanısına kapılarak işverenlere kolayca teslim olur” demişti. Bu yaklaşım biçimi, itiraf etmeliyim, benim hiç beklemediğim ve beni çok şaşırtan bir açıklamaydı. 1960’lı yıllarda Amerika’ya 3500 dolayında sendikacı Türk-İş aracılığı ile gönderilmiş ve bu yaklaşımın onlarca da benimsendiğini görmüştüm.

Bazı işçi sendikası yöneticilerinin akçalı (paralı) konularda özensiz ve sorumsuz davranışları ve bunun basında yer bulması son derece rahatsız edici bir konudur ve ciddi bir etik sorunu yaşandığına işaret etmektedir. Sendika yöneticileri iyi bir aile babası gibi ( Bonis Patris Familia) sendikayı yönetmek zorundadır. Görevlerinin sendika üyesi işçilere hizmet etmek, onların onurlarını korumak olduğunu ve asla bu görevlerin kişisel zenginleşme hakkı vermediğinin bilincinde olmaları gerekir. Bir çok sendika yöneticisinin görevlerini titizlikle yerine getirdiğine tanıklık etmekteyiz ama basına yansıyan olaylar işçi sendikaları adına hiç hoş olmamıştır. Sendika yöneticilerinin görevlerini rahat ve huzur içinde yapabilmeleri için geçim sorunlarının olmaması, bunun için de ücretlerinin yeterli olması elbette önemlidir. Sendika binaları üyelere gurur verecek biçimde abartılmadan döşenmelidir. İşçi sendikalarına kamuoyunda gerekli saygıyı yöneticilerin sorumlu davranışları ve özellikle akçalı konularda özenli davranışları ile sağlayabilecekleri asla unutulmamalıdır. Küreselleşme olgusunun sonuçlarından birisi işçi sendikalarının ciddi boyutta üye kaybetmeleri ve bu nedenle önemlerinin aşınmaları olmuştur. Bu aşınmayı sendika yöneticilerinin sorumsuz ve özensiz davranışları ile daha da hızlandırmaya hakları olmamaları gerekir.

Sendikaları Başbakan’ın Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Cumhurbaşkanlığı’nın Devlet Denetleme Kurulu aracılığı ile denetleme yetkisi vardır ama bu denetim ILO’nın 87 nolu Sözleşmesi’ne aykırıdır ayrıca siyasal amaçlarla kullanılma olasılığı fazla olduğundan bu denetim türlerinin yasa ve Anayasa’dan çıkarılması gerekir. Sendikalar genellikle, kongrede seçilen Denetleme Kurulu üyeleri aracılığı ile denetlenmektedir. Sendika özgürlüğüne en uygun düşen denetim yolu da budur.

Gelecekte işçi ve işveren sendikalarında akçalı işlerde sendikal etiğin var olabilmesi için 2821 sayılı yasada değişikliğe gidilmesi gerekir. Sendikaların denetim işi kongrenin seçtiği Denetleme Kurulu yanında, Tek Gıda-İş Sendikası’nın yaptığı gibi, yeminli muhasiplere bırakılmalıdır. Onların hazırlayacağı rapor genel kurulda görüşülmelidir. Akçalı işlerde şeffaf sendikacılık hem üyeye hem de topluma güven verecektir.