İşçi ücretlerinin artışı ve temel bölüşüm-1

Bugün 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı. Emekçilerin temel bölüşümde adalet istedikleri bir bayram. Öncelikle hepimizin bayramı olan 1 Mayıs’ı kutluyorum. 

Bildiğiniz gibi bir ülkede yaratılan milli gelirin ülke vatandaşları (aileler) arasında paylaşılmasına gelir bölüşümü denir. Gelir bölüşümü aynı zamanda üretim yapısını belirler ve ülke halkının refahını da gösterir. Eğer bir ülkede gelir bölüşümü bozulmuşsa ülkede yaşayan bir kısım insanın geçim düzeyi yani refahı azalmış demektir. 

BİREYLERİN REFAHI 

Bireylerin refahını tüketim miktarları belirler. Bir kimse ne kadar çok tüketim yapmışsa daha az tüketim yapanlara göre daha refah yaşamaktadır. Bu durumda refah ölçüsü tüketim mallarıdır. Burada tüketim mallarından dolayısıyla tüketim harcamalarından oluşan gelirin paylaşımı gelir bölüşümüne esas olur. Yani üretim malları paylaşım konusu değildir. 

GELİR BÖLÜŞÜMÜ VE ZENGİNLER 

Gelir bölüşümü tüketim mallarından isteyenin istediği kadar alabilmesi değildir. Bir kimsenin bölüşümde payı artarsa diğer kişinin payının azalması lazımdır. Eğer bir kişi tüketim mallarından istediği kadar alabiliyorsa onu bu bölüşümde taraf olarak görmemek gerekir.Çünkü bu kişi imtiyazlı kudretli kişidir. Bu sınıf iktisat terminolojisinde zengin sınıf-kapitalist olarak tanımlanıyor. Bu durumda zenginlerin tüketim harcamaları milli gelirin bölüşümünde dikkate alınmaz. 

Özetlersek; 

- Bölüşüme konu milli gelir yalnızca tüketim harcamalarıdır. 

- Bu harcamalardan zenginlerin tüketim harcamalarını düşüyoruz 

- Bakiye tüketim harcamalarını zenginler dışında emekçi sınıfa giren kişilere bölüyoruz. 

GELİR BÖLÜŞÜMÜNÜN DÜZELTİLMESİ 

Zenginler hem tüketim hem de tasarruf yapanlardır. Kısa sürede tüketimlerini artırmazlar. Zaten karar verdiklerinde tüketimlerini artırmaları mümkündür. Dolayısıyla orta vadede zenginin tüketim harcamalarını artırması yaptıkları tasarruflarını azaltması yoluyla olur. 

Bu durumda eğer bir ülkede gelir bölüşümünü düzeltmek istiyorsak tüketim malları üretimini artırmamız gerekir. Bu artış emekçi sınıf dediğimiz işçi, memur, küçük üretici, serbest meslek sahipleri arasında paylaşılır. 

İŞÇİ VE KAPİTALİST 

Kapitalist bir toplumda işçi (emekçi) ile kapitalist sınıf olmak üzere iki esas sınıf vardır. Milli gelirden bu iki sınıfın pay almasına “temel bölüşüm” diyoruz. İşçinin milli gelirden aldığı paya ücret, sermayedarın aldığı pay kâr (art değer) denir. Milli gelir de ücret ve kâr toplamından oluşur. 

İşçinin aldığı pay olan ücret işçi için gelir; kapitalist için maliyettir. Bu durumda ücretler artınca kapitalistin maliyeti artar. Burada işçi ücretini artırmak için mücadele ederken sermayedar da maliyetini düşürmek için ücretleri artırmamaya çalışır. Bu mücadelede sermayedar güçlü konumdadır. Üretimi ve ekonomiyi o yönetmektedir. İşçinin mücadele gücünü artırması ancak örgütlü olmasıyla mümkündür. Bu mücadele aynı zamanda birçok çelişkiyi de gündeme getirir. Sermayedar sendikaların ücret artış talep- lerinin haklı ölçüleri aştığını ve böyle giderse işletmenin kapanmasına neden olacaklarını ve dolayısıyla işçilerin işsiz kalacaklarını iddia eder. İşçi örgütlerinin bazen kantarın topuzunu kaçırdıkları tartışma konusu olur. 

Ücret ile ilgili işçi ve kapitalist arasındaki mücadelede işçi temel bölüşümün kendinden yana değişmesini hiçbir zaman başaramaz. 

GELİŞMİŞ ÜLKE İŞÇİLERİNİN REFAHI 

Yukarıda açıkladığımız tüm hususlar gelişmiş, gelişmekte olan veya az gelişmiş ekonomilerde aynıdır. Farklı olan gelişmiş ülkelerde işçilerin yaşam düzeyleri diğer ekonomilerdeki işçilere göre daha yüksektir. Daha müreffeh yaşarlar. Bunun sebebi temel bölüşümün daha adil olması değil milli gelirlerinin çok daha yüksek olması ve işçinin aldığı payın bizim gibi ülkelerdeki asgari ücret, yoksulluk sınırı kabul edilen ücretlerin kat be kat üstünde olmasıdır. 

Orta gelir tuzağı burada tartışma konusu olmaya başlar. 

Devam edeceğiz..