İSMET PAŞA’DAN HİTLER’E-(TAMAMI)
Dün başladığımız 2. Dünya Savaşı'nın bir gerçeğini belgelemeye devam edeceğiz.
Ama önce güncele bir bakalım.
T.C. Başbakanı aynı zamanda, kendi deyimiyle BOP Eş başkanı Sayın Erdoğan Newyork’ta, BM çatısı altında uzunca bir konuşma yaptı. Konuşmaya ne savunduğu Filistin Başbakanından yanıt alabildi, ne de İsrail Başbakanı Netanyahu’dan.
Haftanın başına dek Türk kamuoyu bu konuşmaları tartıştı, durdu. Bazı yandaş basın TC Başbakanı'nın “Dünyanın Kudretli 50 Adamı” arasında yer aldığını yazdı ama hemen, hemen dünyanın çok yabancı TV kanalı Sayın T.C. Başbakanının BM’yi ve İsrail’i suçlayan, hem de en ağır biçimde suçlayan konuşmasına hak ettiği yeri vermedi. Neden acaba? Yabancı TV kanallarında İsrail Başbakanın konuşması tümüyle ve tekrarlanarak veriliyordu. Çünkü daha önce de yazdığım gibi Türk Show’u yabancıların pek de hoşuna gitmemişti. Çünkü İsrail Başbakanı Türkiye’den uzanan yumruğa, el sıkarak dostlukla yanıt vermişti. Filistin Başbakanı ise, nedense kendisini ve Gazze’yi cansiperane savunan TC Başbakanı konuşurken salonda yoktu. Arap ülkeleri de Sayın Başbakana soğuktu.
İşte bu örnek- ki son yıllarda çok yaşıyoruz- devlet adamları uluslar arası ilişkilerde, hele BM çatısı altında kendilerine yapılan eleştirilere pek itibar göstermiyorlar. Netanyahu o arenada iyi akil devlet adamı rolündeydi, Erdoğan ise, sadece batıyı değil, Arap ülke liderlerinin de hoşuna gitmeyecek sert söylemiyle puan yitirmişti.
Devlet adamları ne yaparlar?
Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede tarafından İsmet Paşa’ya ulaştırılan mektuptan dün söz etmiştik. Bu mektubu kitabına alan dostum Orhan Karaveli’ye teşekkür ediyorum. Eğer Karaveli o “Berlin’in Yalnız Kadınları”nı ve savaş acılarını anlatan, kitabını bana ulaştırmasa ve ben de Sayın Başbakanın kürsülerde İsmet Paşa'nın Faşist diktatör Hitlere benzetmesine bu yanıtı veremeyecektim.(Kaynak-Orhan Karaveli- Berlinin Yalnız Kadınları-S-67- Doğan- egmon yayıncılık)
Hitler mektupta Bulgaristan – Türkiye- Almanya arasında kurulacak bir ortaklık işaret ediyor “Fırsat varken bunu kabul edin ve bizim safımızda savaşa katılın. Yoksa!” diyordu.
İsmet Paşa savaşın o yıllarında yani 1941 yılının Şubat ve Mart aylarında tehdit kokan o mektuba gerçek devlet adamlarına özgü diplomatik nezaket içinde şu yanıtı vermişti:
“Ekselanslarının Büyükelçilik aracılığıyla bana gönderdikleri mektubu almakla onur duydum. Bu mesajı göndermek suretiyle gösterdiğiniz nezaket nedeniyle size teşekkür ederim. Mektubunuzun, Cumhuriyet hükümetine bildirdiğim içeriği hak ettiği eksiksizliğiyle incelenmiştir. Ayni cephede birlikte katıldığımız ve onuru ile acılarını gene birlikte paylaştığımız son büyük savaş ertesinde Türkiye’nin siyaseti Milli Mücadelemizin başlangıcında belirlenmiş çizgilere her zaman sadık kalmıştır. Bunlar Türk bağımsızlığının en mutlak biçimde güvence altında tutulması ve başkalarının haklarına hiçbir müdahalede bulunmaksızın barışçı bir gelişmenin sürdürülmesidir. Ekselanslarının da bildikleri gibi Türkiye’nin 1939 ilkbaharından bu yana izlediği siyasetin temelinde de aynı prensipler yer almaktadır. Türkiye, toprak bütünlüğünü ve dokunulmazlığını şu ya da bu devletler grubu arasındaki siyasi ve askeri oluşumların şekline göre değerlendiremez ve saldırıdan korunmuş olma konusundaki kutsal hakkı üzerinde herhangi bir yabancı devletin kazanacağı zafer çerçevesinde hüküm yürütülmesine izin veremez. Türkiye bu nedenle, olası her müdahaleye ulusal egemenlik alanı içinde karşı koymaya kararlıdır.”
Ve İsmet Paşa büyük bir diplomatik nezaket içinde devam ediyordu.
“…Ekselanslarının da kabul edecekleri gibi yaşanan değişiklikler Türkiye siyaset ve tutumunun dışındaki sebeplerden kaynaklanmıştır ve İtalyan-Yunan savaşının çıkışından beri ülkemin en ufak bir sorumluluğundan söz edilemez. Dün olduğu gibi bugün de inanıyoruz ki, Türk ve Alman ordularını karşı karşıya getirecek herhangi bir neden yoktur… Alman hükümeti bu konuda verdiğimiz sözlerle bağdaşmayacak istekler bulunmayacağı güvencesini tarafımıza bir çok kez tekrarlamıştır.”
Bu satırlar o uzun ve ibret verici uzun mektup, hem geçmişten hem gelecekten söz ediyor ve “Türk Ordusu Alman hükümeti cumhuriyet hükümetini tutumunu değiştirmeye mecbur edecek önlemlere girişmediği sürece Alman birliklerine karşı aynı şekilde davranacaktır…” (age. Den alınan özettir)
İsmet Paşa Balkanlar da ki durumun kritik bir evresinden söz eden Alman devleti Şansölye ve Führer’inin gönderdikleri mesaja atıf yaparak konuşmasını şöyle tamamlıyordu:
“Benim de Türkiye’nin görüşünü anlatmamı arzu ettiğiniz izlenimini edindim. Dünyanın halen içinde bulunduğu tehlikeli durum, halklarının karşısında sorumluluk yüklenmiş olan liderlerden öyle bir dil kullanmalarını istemektedir ki onları, yakın veya uzak gelecekte ortaya çıkacak olaylarla yalanlamaya mahkum etmesin. Mesajınızı özellikle bu açıdan memnuniyetle karşıladım.”
İsmet İnönü
Türkiye Cumhuriyeti Başkanı.
Bu mektup bir devlet adamının böyle durumlar da ülkesinin çıkarlarını ne şekilde koruması gerektiğinin kanıtı olarak muhtemeldir ki Çankaya arşivlerinde bulunmaktadır.
Tanrı aşkına bu mektubu yazan adam, bu yürekli Cumhurbaşkanı nasıl olur da dünyayı kana bulayan Hitler’e benzetilir? Bu mektubu son derece kritik kararlar almakla yükümlü ve tarihe karşı sorumlu Sayın Erdoğan ve özellikle şimdi İsmet Paşa'nın koltuğunu işgal eden Sayın Kılıçdaroğlu okumalı hatta ezberlemelidir.
Dedim ya! Devlet adamlığı zor iştir ve pazarlardan satın alınamaz, birileri tarafından ihsan edilemez.