İsmet Paşa’nın anılarından Türkiye-Sovyetler ilişkileri -(TAMAMI)

Globalizm sonrası dünyadaki duruma bakarak İsmet Paşa’nın yıllarca önce koyduğu tanıyı anımsamamak ne mümkün?

Emekli Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Harp Akademileri’nde Genelkurmay Başkanı olarak yaptığı ilk konuşmayı düşünüyorum. Paşamız o gün ne denli globalizm karıştıydı? Ondan bir süre önce MGK Genel Sekreteri bir seminerde üniformasıyla oturduğu yerden kalkarak şöyle demişti: “-İçinde bulunduğumuz şartlar iyiye gitmiyor. Bu şartlar altında savunmamızı tek bir devletin eline bırakmak doğru olmaz. İçinde bulunduğumuz coğrafya emperyalizmin yeni oyunları sahneleyeceği bir coğrafyadır. Onun için; yakın dostlarımızla ilişkilerimizi gözden geçirmeli ve örneğin İran ve bazı Ortadoğu ülkeleri ve Rusya ve Çin’le, ilişkilerimizi sıkı tutmalıyız.”

Paşa emekli oldu; bir süre sonra baktık ki, Ergenekon sanığı olarak tutuklanmış.

Büyükanıt Paşa hala özgür bir orgeneral. Bir Dolmabahçe mülakatı onu çizgiden ayırdı!

Ağustos ayının ikinci yarısındayız; TSK hizaya getirilmiş, aydınlar susturulmuş, devlet yönetilemez halde ve yakında Türkiye parçalanacak bir ülke olarak uluslararası platforma çekilebilir.

Suriye’ye askeri hareket yapmayı durduranlar kimler? Rusya ve Çin. Yani Ortadoğu’da çıkarları olan başka güçler.

İsmet Paşa anılarında Sovyet Rusya ile ilişkilerini şu satırlarla anlatıyor:

“- 1925 yılından beri devamlı muahede ile birlikte birbirimize bağlanmış gibiydik. Münasebetlerimiz 1930’a kadar gelişmeler göstermiştir. 1925 anlaşması, Rusların ihtilalden sonra (1917) takip ettikleri umumi politikanın tabii neticesi olarak, bize daha yakın bulunmak arzularından doğmuştur.”

Gerçekten Ruslar komşularının ve batılı devletlerin tecrit ettikleri bir ülkeydi. Biz de o sıralarda Rusya’yla bir tarafsızlık anlaşmasını Paris’te imzalamayı uygun görmüştük.

Sovyetlerin teklifi üzerine Cenevre’deki uluslararası “Silahsızlanma anlaşmasına” katıldık. Şu sıralarda nasıl Türkiye, ABD ile tam bir anlaşma içindeyse, o zaman da Sovyetler’le ciddi fikir birliği içindeydi. Ama Sovyetler’e karşı teslimiyet söz konusu değildi. O günlerde İsmet Paşa eşi Mevhibe Hanım’la birlikte Rusya’ya davet edilmişti. Bundan sonrasını İsmet Paşa’dan okuyalım:

“İşte bu şartlar içinde ısrarla Moskova’ya davet edildim. Bizi büyük törenle karşıladılar.(1932) Kremlin’e gittik. Hükümet içeride toplantı halindeydi. Stalin yanıma geldi: “İçerde acele bir işimiz var. Sonra birarada toplanacağız. Çok isterdim toplantımızı salonun bir köşesinden görebilseydin. Bana diktatör falan derler. Toplantıda bulunman mümkün olsaydı da ne halde çalışıyoruz gözünle görüp bir fikir sahibi olsaydın.” Stalin bu şakayı yaptıktan sonra gitti. İki üç dakika sonra buyurun dediler. Hariciye vekilimiz Tevfik Rüştü Bey ve Moskova sefirimiz Hüseyin Ragıp Bey yanımdalar. Diğer koltuklarda Molotof var, Litvinov var. İki memleket arasındaki münasebetlerden hararetle bahis ediliyor. Yapılan toplantılarda yardım etme imkanının olduğunu söylüyor, faiz istemiyorlardı. 20 sene vade ile müsavi şartlar altında ödeyeceğiz. Bu 8 milyonluk istikrazın bütün şartlarında mutabık kaldık.” ( İ. İnönü’nün hatıraları-BİLGİ Yayınları- s:505-510)

O toplantıda İsmet Paşa Atatürk’ün çok önem verdiği Balkan Paktı’ndan da söz etmiş. Paşa diyor ki: “Stalin’le yemek yerken yaptığımız sohbette daha birçok şeyler konuştuk. İngiltere için şunları söyledi: ‘-İngiltere neden dünya hakimiyeti iddiasındadır? Nesine güvenerek dünya üzerinde hakimiyet iddia ediyor?”

İsmet Paşa’nın son söyledikleri bugün ışık tutabilir:

“Bizimle ihtilafa girmek istemiyorlar!”

Atatürk’ün ölümünden sonra devam eden bu muhabbet acaba neden 2. Dünya Savaşı’nın bozduğu dengelerden sonra bozulmuş ve neden Türkiye batı yanında vaziyet alarak Sovyetlere karşı kurulan NATO’ya girmekte bu kadar hevesli olmuştur? Bir soru daha: Acaba İsmet Paşa’nın kehaneti savaş tamtamları altında gerçek olur mu? Buna bir kez daha başlayan soğuk savaş rüzgarları karar verecek.

Son olarak Rus Jeopolitik Uzmanı Aleksandr Duginden güncellenmiş bir uyarı: “-Türkiye, izlediği dışpolitikayla kendi kuyusunu kazıyor. İzlemiş olduğu Atlantik eksenli politika siyasi krize ve Türkiye’nin parçalanmasına yol açabilir.”