İsrail: Esad tarihi bir fırsat kaçırdı

Moderatör, moder (müdür, idareci) ve thor (boğa) sözcüklerinden oluşan Arabi kökenli bu kelimenin manası boğanın müdürü yani boğayı idare eden demektir. Arenada boğayı idare edene matador denilir. Boğa öldüren anlamında kullanılsa da moderatör de matador da aynı kökenden gelir. Uslu veya azgın bir boğayı idare edebilmek bilgelik ve ustalık işidir. Farklı burçlardan da olsa insanlar boğanın birçok karakterine sahiptir. Bu niteliklere sahip insanları idare edebilmek, yönlendirmek ve ilişkiyi, süreci etkileşimli ve verimli bir diyalog içinde yapabilmek için kaliteli bir moderatör önemlidir. Gazeteci-televizyoncu Mehmet Akif Ersoy bu vasıflara sahip başarılı bir moderatördür. Perşembe akşamı programına, Avrupa ve Turizm-Kültür Bakanlığı yapmış, halen Adana AK Parti vekili olan genel başkan yardımcısı ve parti sözcüsü Ömer Çelik konuk oldu.

Sayın Çelik’in röportaj esnasında altını çizdiği hususlara gelmeden önce bir tespitimizi hatırlatalım; 7 Ekim günü, Gazze topraklarından İsrail askeri kontrol noktaları ve yerleşim bölgelerine karşı vuku bulan “El-Aksa Tufanı” operasyonlarının İsrail cenahında yarattığı askeri ve sivil tahribat sebebiyle ilk günlerde İsrail “radikal bir selefi örgüt olan HAMAS tarafından provokasyonsuz saldırıya uğramış mağdur’ konumunda olduğunu iyi propaganda etti. İsrail bu saldırıyı, New York şehrinde vuku bulan İkiz Kulelere yönelik yapılan 11 Eylül terör saldırısı olarak tedavüle soktu. Tüm ülkeleri İsrail’in yanında olmaya davet etti.

HÜKÜMET CENAHININ ‘İKİRCİKLİ’ POZİSYONU

Onlarca ülke HAMAS’ı ve “terör saldırısını” kınadı. Malum İsrail muhibbi devletler dışında kalan ve hatta Filistin davasına sahip çıkan ülkeler ve sivil toplum kuruluşları bile ilk günlerde Filistin’e destek açıklamalarında ciddi bir tereddüt yaşadı. Ülkemizde de benzer bir tavır vardı. Hiçbir konuda hükümeti onaylamayan muhalefet, HAMAS ile olan bağı sebebiyle de HAMAS’ı DEAŞ ile bir tutan, AK Parti’nin Filistin versiyonu olarak gören, böylece İsrail’in karşı hamlesini “savunma hakkı ve refleksi” olarak değerlendiren bir ideolojik saplantı içinde kaldı. Hükümet cenahı ve medyası HAMAS’a sahip çıkma noktasında “ikircikli” bir pozisyondaydı.

Netanyahu ve savaş kabinesi Türkiye’den HAMAS örgütü mensuplarının siyasi, ticari faaliyetlerine son vermesi ve Türkiye’den çıkartılması için taleplerde bulundu. İsrail ve Arap medya haberlerine binaen Netanyahu, Lübnan’da İsrail saldırısı sonucu öldürülen HAMAS siyasi büro başkan yardımcısı Salih Aururi’nin daha önce Türkiye’de yaşadığı ve İsrail’in talebi üzerine Türkiye’yi terk edip Beyrut’a Hizbullah’ın himayesine girdiği gibi, Erdoğan hükümetinin bu sefer de İsrail’in taleplerine olumlu karşılık vereceği beklentisindeydi. Ancak geçen her günde İsrail’in Gazze’de ortaya koyduğu vahşet, festivalde eğlenen İsrailli ve yabancı gençlerin aslında helikopter taramasıyla İsrail ordusu tarafından öldürüldükleri gerçeğinin ortaya çıkması, BM Genel Meclis üyelerinin, uluslararası kamuoyunun Gazze ve Filistin davasına sahip çıkması, Türkiye’nin tutumunda da köklü bir değişikliğin olmasında etkili oldu.

NETANYAHU İLE KURULAN İLİŞKİ BOYUT DEĞİŞTİRDİ

Hükümetin HAMAS ile olan özel ve ideolojik ilişkileri ve malum Filistin hassasiyetinden mütevellit Netanyahu hükümeti ile kurulan güçlü ticari, siyasi ve hatta askeri ilişkiler farklı bir boyut kazandı. Kamuoyunun talebi ve beklentisi olan, İsrail ile diplomatik ilişkilerin askıya alınması, özellikle İsrail’e yaradığı iddia edilen Kürecik askeri üssünün kapatılması, ticari faaliyetlerin durdurulması taleplerine rağmen bunun hâsıl olmamasının en önemli sebebi, önceki yazılarımızda tespit ettiğimiz gibi hükümetin, her iki tarafla makul ilişkilere sahip olduğu Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşta oynadığı ve Türkiye’ye ciddi bir getirimi olan arabulucu rolüne İsrail-Filistin savaşında da talip olmasındandır. Hükümeti buna iten bir başka sebep ise Netanyahu ve savaş kabinesinin siyasi ömrünün bittiği ve İsrail için yeni bir hükümet formülü üzerinde mutabık kalındığı kanaatinde olmasıdır. NATO, ABD, İsrail, AB, Rusya, Çin, İran ilişkilerinde “tüm taraflarla görüşebilen ve tüm tarafların muhtaç olduğu” konumda olduğuna olan inancından ve bu konumda olmak istediğindendir.

ÖMER ÇELİK’İN BİLDİĞİ GERÇEK

Sayın Çelik röportajında ABD’nin diplomasi yerine İsrail’e tam destek veren, diplomasi ile sorunu çözmekten ziyade Akdeniz’e savaş uçakları göndererek gerginliği tırmandıran ABD yerine başta Almanya olmak üzere AB ülkelerinden diplomatik girişimler yaparak savaşı durdurması gerektiğine işaret etti. Bunun mümkün olmadığını Sayın Ömer Çelik biliyor olmalı. Zira başta Almanya birçok AB üyesi ülkenin boynunda sıkı bağlı ABD prangası var. Sayın Çelik, Netanyahu ve savaş kabinesinin mevta olduğunu ifade etti. İsrail, Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanına yaptığı “Filistinlilere soykırım uyguluyor” suç duyurusu üzerine İsrail 11 Ocak’ta yargının huzuruna çıkacak.

4. AŞAMA

Netanyahu ve savaş kabinesi mevta olmadığını, dizginleri halen elinde tuttuğunu ve bölgesel gelişmeleri tayin eden taraf olduğunu ispatlamak istiyor. Şam’da İranlı General Musevi, Beyrut’ta HAMAS liderlerinden Salih Aruri, 4 Ocak’ta General Kasım Süleymani’yi anma töreninde taşeron IŞİD örgütü üzerinden onlarca İranlı vatandaşın öldürülmesini savaşın zorluklarına rağmen yurtdışında operasyonlar yapmaya muktedir görüntüsü veriyor. Gazze’de 4. aşama olarak öngörülen plana binaen bir bölüm askerini Gazze’den çekerek Lübnan’a yönelik daha geniş kapsamlı bir askeri harekât ve Yemen üzerinden savaşı bölgeye yayma ve ABD’yi bu savaşa sokma kabiliyetinde olduğunu göstermek istiyor. Bu senaryonun ihtimal dâhilinde olduğunu gören devletlerin sayısı az değil. İsrailliler de bu gidişata bir son vermenin elzem olduğuna inanıyor.

2008 İSRAİL-SURİYE GÖRÜŞMELERİ

Sayın Erdoğan’ın inisiyatifinde Mayıs 2008’de İstanbul’da başlayan İsrail-Suriye dolaylı görüşmelerinin tarafı olan eski Başbakan Ehud Olmert, Sayın Erdoğan’ın Sayın Esad’ı Ehud Olmert ile bir araya gelmek için İstanbul’a davet ettiğini Esad’ın bunu kabul etmediğini, bu sebeple görüşmelerin verimli bir sonuç vermeden bittiğini iddia etmişti. “Maalesef doğrudan görüşme olmadı ve bence Beşar Esad’ın hayatında yaptığı en büyük hata da bu oldu. Eğer Aralık 2008’de benimle barışmış olsaydı, bu mağduriyetler yaşanmayacaktı. Çünkü inanıyorum ki İsrail ile barış yapsaydı, Suriye ve İsrail arasında düşmanlık sona ererdi. Suriye büyükelçilikler aracılığı ile İsrail ile irtibata geçip ticari ilişkiler kurarak sınırları açsaydı, Washington ve Avrupa kapıları ona açılmış olacaktı.” demişti.

Doğrusu, Esad, “işgal edilmiş Suriye’nin Golan toprağına karşılık barış” formülünün İsrail tarafından resmi olarak kabul edilmesi, bunun BM’ye bildirilmesi, İsrail ordusu ve yerleşimcilerin Golan’dan çekilmesi gerçekleşmeden böyle bir buluşmanın olmasının mümkün olmadığını bildirmişti. Ayrıca, meclisten bu konu için yetki alması gerektiğini Sayın Erdoğan’a söyleyen ve İsrail’e döndükten sonra Gazze’ye saldırarak barış yerine savaşı tercih eden Ehud Olmert idi. Olmert, barış koşullarının ve uzlaşma sonucunda bölgesel barış için koşulların tekrar oluşabileceğine inanıyor.

2 Ocak’ta İspanyol El pais gazetesine verdiği demeçte, “Netanyahu realite ile bağını koparmış. Netanyahu problemin kendisi. HAMAS’ı parayla satın alabileceğine inandı. Bu stratejinin yanlış olduğu kanıtlandı. Bir baloncuğun içinde yaşıyor… Gitmesi gerekiyor. Netanyahu’ya karşı güvensizlik artıyor. Her geçen gün daha fazla İsrailli onun çözümün olmadığını anlıyor. Gerçekten inandığını söylerse uluslararası toplum tarafından reddedilecektir. Uluslararası toplumun söylemesini istediği şeyi söylerse hükümetini kaybeder” ifadelerini kullandı. Netanyahu ve savaş kabinesini bekleyen son muhkem; Bu kati sonu değiştirmek için bir nükleer çılgınlığa veya benzeri iblis yıkım projelerine kalkışabilirler. Görünen ihtimal, Netanyahu hükümeti ve rasyonel İsrailliler ve Alem üzerinde kara bulut olan Siyonist rejimin vicdanlarda olduğu gibi realitede de mevta olduğudur. Temennimiz her şerde bir hayır vardır sözünün tecelli olmasıdır.