İstanbul 2010'dan geriye ne kaldı?(TAMAMI)
İSTANBUL 2010’dan GERİYE NE KALDI
Avrupa Kültür Başkenti 2010 İstanbul etkinlikleri bitti ama, söylentilere hala devam ediyor. Sanırım uzun bir süre de devam edeceğe benziyor.
Böylesine uzun soluklu, bol ve de cömert bütçeli, geniş kapsamlı projelerin artlarında kimi sevimsiz söylentiler bırakması artık doğal karşılanıyor. Bu etkinliler kapsamında nelerin yapıldığından daha çok, kimlerin nasıl bir çıkar sağladığı ön plana çıkarak, kimi zaman söylentisi gerçeğini bastırırken, çoğu zaman da yapılmış gibi gösterilen gerçekler söylenti olup çıkıyor ve sonuçta kazançlardan çok, kaçırılan fırsatlar ve kayıplar söz konusu ediliyor.
Gerçekten de İstanbul 2010 projesi istenilenin ve arzu edilenin aksine bizler için bir düş kırıklığı yarattı. Oysaki bu denli geniş kapsamlı, büyük olanaklı projeden İstanbul çok ama çok şeyler kazanabilir, gerçekten Avrupa Kültür Başkenti olma onuruna sahip olabilirdi.
Ama olmadı, olamadı…
Bu tür etkinliklerin altından kalkamamanın bir çok nedenleri var kuşkusuz. Bu nedenlerin başında ise ne yazık ki, bir kentte kazandırmaktan çok, bir başkalarına kazandırmak yatıyor. Nedense bu tür etkinlikler hep, bir çıkar edinme kaynağı gibi görünüp, bilenlerden çok bilmeyenlerin nemalandığı, hesap verilmesi gerekmeyen, sorulmayan “biz yaptık oldu” gibisinden, bir kazanç kapısı olarak algılanıyor. Böyle algılanması da artık çok doğal karşılanıyor. Çünkü, sonuçta ne hesap soran oluyor, ne de veren. İstanbul yitirirken, birileri kazanıyor. Ne İstanbul, ne halkın cebinden çıkan paralar, ne de bu kentin başkent olma ve olması durumlar hiç ama hiç kimsenin umurunda bile olmuyor.
Peki bu ve buna benzer durumların karşısında ne yapmalıyız? Olan oldu, giden gitti gibisinden suskun kalıp bir dizi dedikodular üreterek birilerini suçlayarak mı avunmalıyız, yoksa işin gerçeğini öğrenmek için bu etkinlikte yer alan kişilerden işin hesabını değil, ama işi bilançosunu mu istemeliyiz?
Sanırım ikincisi daha akılcı bir yol. Bu etkinlikte yer alan, sorumlu her kişiyi aklamak için bir saydamlık, açıklık politikası güdülemez mi? Yani birileri çıkıp, bu etkinlikler için şu kadar bütçe vardı ve bu bütçe şu etkinlikler için şöyle harcandı diye, kamuoyunun bilgisine bir sonuç raporu çıkaramaz mı?
Böylesine bir rapor, hem söylentileri ortadan kaldıracak (ya da olduğundan daha fazla alevlendirecek) ya da tüm gerçekleri ortaya koyarak söylentilerin asılsız olduğunu kanıtlayacaktır..Bur rapor aynı zamanda bu etkinliklerin amaçladığı, bizlerin yok ya da çok az dediği kimi kazanımları da gözler önüne sererek, kimilerin yanıldığını, ya da kamuoyunu yanılttığını da ortaya çıkarma gibi bir işe da yarayacaktır.
İstanbul 2010 için kabul edilen bütçenin son kuruşuna kadar nerelere, kimlere harcandığını kalem kalem bir raporda görmek bir vatandaş olarak bizim hakkımız değil mi? Üstelik bu konuda suçlanan kişiler için de bir aklanma yolu olamaz mı?
2010’dan geriye ne kaldı derken, kimileri ortaya çıkıp birkaç etkinlikten söz ediyor. Ama bu etkinliklerin harcanan paranın kaçta kaçıyla yapıldığından hiç söz etmiyor. Önemli olan bu kalıcı etkinliklere harcanan değil, gelişi güzel harcanan-dağıtılan paranın nerelere gittiğindedir. Örneğin milyonlarca liraya çekilen bir filmin, uzmanları tarafından yılın en kötü film seçilmesi bir yana bu filmin bilançosunu görmek bile İstanbul 2010’daki cömertliği yansıtması açısından çok önemli bir gösterge olduğuna inanıyoruz.
Bir diğer konuda bu etkinliklerde yer alan yönetici konumundaki kişilerin seçimidir. Bu kişiler hangi kıstaslarla seçilip böylesine büyük bir organizasyonun başına getirildiler. Getirilirken de geçmişte yaptıkları kimi etkinliklerin sorgulaması hiç yapılmadı mı?
Her neyse buna da oldu bitti deyip sineye çekeceğiz. İstanbul tarihi bir fırsatı ıskalasa da…
burcakevren@aydinlikgazete.com