İstanbul 2010’un yitik filmleri-(TAMAMI)
Yaygın bir söz vardır: “Söylentisi gerçeğinden beter”. Üzerinden kısa bir süre geçmesine karşılık İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında yapılan filmlerin birçoğu bu sözü doğrulayacak nitelikte. Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, hiç kimse bu etkinlikler içinde kaç sinema filmi (kurmaca, belgesel, kısa film vs) yapıldığını ve bunların her birine ne kadar bütçe verildiğine ilişkin bir açıklama yapmadı. Sanıyorum bundan sonra da yapmayacaklar. Ama bu konuda konuştuğumuz herkes dertli. Bütçeler konusunda ise verinin de yapanın da çelişkili açıklamaları var. Bir kargaşadır gidiyor. Kimileri ise “Alan memnun veren memnun. Bu konuyu niçin deşmeye devam ediyorsunuz?” diyerek işi bir oldu-bittiye getirmek istiyor.
Biz yine başa dönüp bu konuda yetki sahibi olanlara sorularımızı yöneltmeye devam edelim. Evet, bu etkinlikler kapsamında kaç kurmaca ya da belgesel film yapıldı ve bu filmlere ne kadar para verildi? Yapılan filmlerin kaçı sinemalarda gösterildi? Ve yine bu filmlerin kaçı ulusal ya da uluslararası film festivaline kabul edilebilir nitelikte oldu? Bu filmleri kimler seçti ve değerlendirmeler (bütçe, yapımcı-yönetmen seçimi vs) hangi sanatsal-sinemasal kriterler içinde yapıldı?
Belki yetkililer “Çıkardığımız yayınlarda kaç filmin yapılıp yapılmadığını görebilirsiniz” diyebilir, doğrudur da. Ama sorduğumuz soruların yalnızca tek yanıtı olmaktan öteye bir anlam ifade etmez. Önemli olan o filmlere kaç para verilip verilmediği ve bu filmlerin nerelerde gösterilip gösterilmediğiyle, hangi ulusal ya da uluslararası film festivaline davet edilebilecek nitelikte olup olmadığıdır. İş buraya gelince herkes susuyor ya da topu birbirine atıyor. Çünkü sinema çevrelerinde merak edilen ve yanıtlanması gereken asıl sorular bunlardır.
Bizim sonucunu bekleyip de yanıtlayacağımız tek soru ise bu filmlerin gösterimleriyle, gösterimleri sonundaki seyirci sayısıdır. Milyonlarca lira harcanan bu filmlerin tümüyle bir düş kırıklığı yaratacağını şimdiden söyleyebilirim. Çünkü daha şimdiden bu etkinlikler kapsamında yapılan filmlerden hiçbiri bırakın uluslararası film festivallerini, ulusal film festivallerinin bile yarışma bölümüne davet edilmedi. Yani onca film arasında beğenilip alınmadı. Kısacası elendi. Demek ki ilk 10 ya da 15 film arasına giremeyecek denli kötü filmler bunlar.
Ama daha önemlisi bu filmleri ısmarlayanların projelere değil de adama göre para verip film yaptırdığı gerçeğidir. Bu projelerden birinde yönetmen olarak görev yapan bir dostumuz, verilen bütçenin onda biriyle bir filmi yapmak zorunda kaldığını ve bu durumdan parayı veren 2010 yetkililerini defalarca haberdar edip yazılı şikayetlerini bildirdiği halde tek bir yanıt verilmediğini, bir defa olsun kendisiyle konuşulmadığını belirtti. Bu ve buna benzer birçok olayı belgeleriyle de aktarabiliriz. Sanırım o zaman yetkililerin söyleyebileceği birkaç şey olabilir.
Birçok yetenekli genç yönetmen çok küçük bütçelerle, kimi zaman tüm mal varlığını ipotek ederek filmler yapıp ulusal ve uluslararası film festivalinde ödüller kazanmanın üstesinden gelirken, onların 10 hatta 20 kat bütçesiyle yapılan bu filmlerin, bırakın ödül kazanmayı, bir festivalin yarışmalı bölümüne kabul edilebilecek nitelikte bile olup olmadıklarını, gösterime girecek sinema salonu bulmakta bile zorluk çektiği nasıl açıklanabilir? İlerde eğer bu filmler gösterime girerse, kaç seyirci topladıklarını da yine bu sütunlarda açıklayacağız.