İstanbul'un bağrında uyuyan tehdit!...

Radikal dinci terör örgütlerinin başta İstanbul olmak üzere bazı kentlerde yeniden harekete geçmesi yurttaşları ve devleti iyice kaygılandırıyor...
Bu kaygıların kökeninde ise “IŞİD” adlı dinci örgüt Hatay, Antep, Urfa, Adıyaman, Bingöl, Konya gibi kentlerde örgütlenirken devletin gafletinin de büyük payı var!..
Ve bu kentlere yayılmak üzere, daha önce Hizbullah, ardından El Kaide şimdilerde ise IŞİD’e militan sağlayan Bingöl’e yönelik şaşırtıcı duyarsızlığın yolaçtığı vahametlerin toplumu uzun süre sarsması da cabası!!!
Çünkü devlet 1990’dan bu yana “PKK ile savaşıyor” diye dinci terör örgütlerinin palazlanmasına ne yazık ki göz yumdu, eylemcilerin üzerine gidilmedi, örgütlerle mücadele etkin hale getirilmedi...
1990-2017 arasındaki süreçte, Hizbullah’tan Selefi militanlığa transfer olan yüzlerce tehlikeli militanın ortaya çıktığı Bingöl, işte bu yüzden radikal dinci örgütlerin her zaman taban bulabildiği bir yer haline geldi...
17 Ocak 2000’de, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun Beykoz’da polisle girdiği çatışmada öldürülmesinin ardından en az 50 kentte düzenlenen operasyonlarda büyük darbe alan örgüt daha sonraları siyasallaşırken, firari uzantıları ise önce Irak üzerinden El Kaide’ye sığındı ardından da IŞİD’e...
Unutmayınız ki; İstanbul’da, 15-20 Kasım 2003’te mühhimmat yüklü kamyonlarla düzenlenen ve en az 60 kişinin öldüğü İngiltere Başkonsolosluğu ve HSCB Bank Genel Müdürlüğü binası ve iki sinagoga yönelik bombalı saldırıyı El Kaide’nin Bingöl grubu gerçekleştirmişti...
Velhasıl; İstanbul önceki gün de büyük bir katliamın eşiğine gelebilmişse, bu tehlikenin ardında, Güneydoğu’da uzun yıllar perde gerisine itilen dinci terör tehdidinin büyümesinin olduğu gözardı edilemez...

HİZBULLAH'DAN IŞİD'E!...

İstanbul’da geçen yılbaşı gecesi 39 kişinn katledildiği Reina saldırısnın ardından Türk güvenlik güçleri yalnızca IŞİD’i daha fazla ciddiye almaya başlamadı, aynı zamanda örgüte yönelik bir kuşatma stratejisini de uygulamaya koydu...
Çünkü yalnızca Irak ve Suriye değil, Libya, Fas, Özbekistan, Tunus gibi ülkelerden de Türkiye’ye sızdırılan Selefi militanların başta İstanbul’da olmak üzere, örgütledikleri hücrelerin sayısı büyük boyutlara ulaşmıştı...
Üstelik Bingöl, Konya, Erzurum, Urfa, Antep gibi kentlerden Irak- Suriye gibi “cihad bölgeleri”ne gidenlerin geri dönüşü de hücre sayısını iyice tehlikeli hale getirmeye başlamıştı...
Bu tehlikenin sonuçlarını tüm ülke çok biliyor; Urfa, Antep, Ankara ve İstanbul’da onlarca saldırıda, yüzlerce masum yurttaşımızın katledilmesi, yüzlercesinin de yaralanması, sakat kalması!..
Evet; Hizbullah - El Kaide - IŞİD hattında çok fazla deşifre olan Bingöl halen dinci örgütlere militan sevkeden bir kent... Bölgedeki operasyonların sonuçları bunu söylüyor.
Ancak İstanbul, işte terörün sızma çabaları sırasında IŞİD’in “uyuyan hücre”leri tarafından aynı zamanda bölgesel örgütlenme merkezi haline de getirildi ki, en büyük tehlike zaten burada...
Son 5 yılda, yani Suriye krizinin başlamasının ardından Bingöl, Konya, Eskişehir, Antep, Urfa, Adıyaman gibi kentlerde hücrelenen militan grupların koordine edildiği İstanbul’da IŞİD’in en az 100 eylem hücresinin olduğu tahmin ediliyor...
Zaten son 3 yılda kentteki operasyonlarda 2 binden fazla militanın yakalanması da bu hücrelerin boyutlarını göstermeye yetiyor...
IŞİD militanları genellikle Pendik, Sultanbeyli, Avcılar, Küçükçekmece, Beylikdüzü, Fatih, Esenyurt ve Arnavutköy gibi ilçelerde bulunan hücrelerde barınıyor, buralarda yerel “medrese” gruplarının da desteğiyle taban buluyor, dış uzantılarından da ekonomik destek sağlıyor...

SIZAN HÜCRELERİN SONU!..

Peki; son bir yılda, yani Reina saldırısının ardından polisin artık daha fazla kuşatma altında tutmaya çalıştığı IŞİD hücrelerine karşı neler yapıldı, nasıl sonuçlar alınabildi?..
Güvenlik birimleri bir yandan İstanbul’un 12 ilçesinde ağırlıklı olarak rastlanan IŞİD “hücre”lerini takip ederken, diğer yandan da hava ve karayollarından “sızma”lara karşı sürekli teyakkuzda...
Medyaya da yansıdığına göre, güvenlik birimlerinin “Risk Analiz Grubu” adı altındaki yakın plan çalışmalarında radikal yapıların örgütlenmesi ve kanlı eylemlerinin önlenmesinde çok önemli sonuçlar alınmış...
İstanbul’da, Atatürk ve Sabiha Gökçen havalimanları ile otogarda “yabancı terörist savaşçılar”ın yakalanması amacıyla operasyonlar yoğunlaştırılmış, hücreler çökertilirken büyük tehditler de safdışı bırakılmış...
Örneğin; Anadolu Ajansı’nın ulaştığı bilgilere göre, 15 Ağustos 2016 - 15 Ağustos 2017 tarihleri arasında Atatürk Havalimanı’nda 14 bin 555 kişi, Sabiha Gökçen Havalimanı’nda 13 bin 53 kişi, otogarda ise 15 bin 442 şüpheli yolcu kapsamlı kontrolden geçirilmiş... Bu kontrollerde “risk” taşıyan 940 kişi sınır dışı edilmiş...
İstanbul’da, 15 Ağustos 2016 ile 30 Ekim 2017 tarihleri arasında IŞİD’e karşı en az 136 operasyon yapılmış ve yüzlerce eylem hücresi oluşturabilecek 968 kişi yakalanmış. Polise silahıyla direnen tehlikeli bir militan da operasyonla etkisiz hale getirilmiş...
Ajansa yapılan açıklamalara göre, IŞİD’in onlarca büyük eylemi de son anda önlenmiş... Bunlar arasında, elinizdeki gazetenin de hazırlandığı İstiklal Caddesi’ndeki binaya yönelik saldırı hazırlığı da var!..
Evet; İstanbul’da geçtiğimiz hafta sonu iki hücre evindeki gizemli yangınların ardından, polisin bir AVM’nin otoparkında bomba yüklü bir araç ile bir motosikleti ele geçirmesi, AVM’ye sızdırılan patlayıcıları bulması Suriye ve Irak’taki kargaşadan kaçan IŞİD hücrelerinin hareket halinde olduğunu bir kez daha gösterdi...
Meselenin özeti şudur; güvenlik güçleri canlarını siper ederek teröristlere karşı çalışsa da, AKP iktidarının “açılım” gafletiyle PKK’ya göz yummasından sonra Suriye düşmanlığı nedeniyle de IŞİD’i gözardı etmesi İstanbul’u ne yazık ki uyuyan bombaların üzerinde tutmaya devam ediyor...
Hiç kuşkunuz olmasın; PKK terörünün bitirilmesi için 34 yıl mücadele edilen bir ülkede, IŞİD ve benzeri örgütleri etkisiz hale getirmesi için devletin en az 10 yıl aralıksız mücadele etmesi gerekecek... Çünkü Türkiye genelinde IŞİD’in kaç “uyuyan hücre”si olduğu bilinmiyor!..