İşte 'Hıyar gibi' kulüpler

Biliyorsunuz AKP milletvekilleri bir kanun teklifi verdi Meclis'e, "Kamu Alacaklarının Affı" diye basına yansıyan teklif. Bir yandan, oya tahvil edilebilecek "elma şekeri"; öte yandan da -Cumhuriyet'ten Çiğdem Toker'in belirttiği gibi- "havuzcu" ve "hayırsever"(!) yandaş iş adamlarını, yüzde 3 vergiyle temize çıkaracak bir piyango!

Tabii bu aftan; vergi, sigorta primi ve cezalarını dağ gibi biriktirmiş, ileri görüşlü yöneticilere sahip spor kulüpleri de yararlanacak. Gayrı resmi bilgilere göre, kamu borcu liginin lideri Galatasaray! 140 milyon liralık borcuyla, ikinci Beşiktaş'a 10 milyon fark atıyor. Sıralama, Eskişehirspor, Trabzonspor, Rizespor diye devam ediyorsa da, örneğin bu 3 kulübün borcu, Galatasaray'ınkinin yarısı kadar bile değil.

Uzlaşma uzmanı

Bu nedenle, lider Galatasaray örneğinden devam edelim. Kulübün, devletin maliyesiyle olan ilişkisi; 2012'de başkanlarını, Yüksek Liyakat Madalyası'na layık gören devletin tepesiyle olan ilişkisi kadar sıcak değil. Şöyle ki, Maliye'nin, maç biletleri üzerinden gerçekleşen vergi kaçağı nedeniyle Galatasaray'a, 54 milyonluk vergi ve bir misli de ceza kestiği, Mart ayında basına yansıdı.

Özetle, maç biletlerinin yüzde 90'ının vergiden muaf olan Dernek, kalanınsa vergiye tâbi Sportif A.Ş. üzerinden kesildiği saptanmış ve Kulüp, Maliye'den uzlaşma talebinde bulunmuştu. Galatasaray, uzlaşmayı seven ve uzlaşmalardan kârlı çıkan taraftı geçmişte de... 2005-2009 dönemine ait, 73,2 milyon liralık vergi borçlarını da, aynı yöntemle, 2,9 milyon liraya indirtmeyi başarmışlardı.

Devletin hediyesi

Af teklifinin Meclis'e verilmesinden 2 gün sonra, DHA ironik bir haber geçti. Ajans, eski bir Galatasaraylı yöneticiye dayandırdığı bu haberde, kulübün, Mesut Özil'i Arsenal'den kiralama girişiminden söz ediyordu. Bir anlamda devlet, Mesut'u takıma hediye edecekti dolaylı olarak... Aslında devletin bu kıyağıyla, mesut olan milyonlarca taraftar olacaktı. Çünkü başkan Aysal, bu yıl önemli transfer yapamayacaklarını söylemişti daha birkaç gün önce...

Deloitte'un 2014 Futbol Para Ligi'nde, Galatasaray, 157 milyon Avro'luk geliriyle, önceki döneme göre 3 basamak yükselerek, Avrupa'nın en zengin 16. kulübü olarak yer alıyordu. Üstelik 2 basamak altında yer alan Fenerbahçe'ye, 30 milyon Avro kadar fark atarak...

Galatasaray, futbolcularına yaptığı ödeme taahhütlerinde de, geride kalan sezonun başı itibariyle Fenerbahçe'yi geride bırakmış durumdaydı. Sarı-Kırmızılıların, bu kalemde 44 milyon Avro'yu bulan ödemelerine karşın, Sarı-Lacivertlilerin futbolcu ödemeleri yaklaşık 42 milyondu. Sadece futbolculara mı bonkördü Galatasaray? Medya İletişim Departmanı'nın başına getirdiği Ali Kırca'ya 40 bin dolar aylık ücret ödediği yazılıp çizildi 3 ay önce. Kulübün, Nisan'daki Mali Kongre itibariyle, konsolide borç toplamıysa 555 milyon lira!

'Hıyar gibi'...

Peki, yarıştığı en önemli rakibi Fenerbahçe kamu borcu liginin neresinde? Orada durumları berbat, hiç borçları olmadığı için, isimleri bile geçmiyor(!) Üstelik bu konumda olan başka borçsuz kulüpler de var: Akhisar Belediyespor, Balıkesirspor, Gençlerbirliği, İstanbul Belediyespor, Kasımpaşa, Kayseri Erciyesspor, Sivasspor...

Cüneyt Özdemir, vergilerini zamanında ödemiş olmasından bahisle; Radikal'deki köşesinde, aftan dolayı "kendimi hıyar gibi hissediyorum" diye yazmıştı. Evet, normal-sorumlu-ilkeli vatandaşın mağdur, ötesi enayi konumuna düşürüldüğü bir ülke burası, aflarla, peşkeşlerle, torpillerle, kamplaşmalarla falan... Haklı yani, kendisini "hıyar gibi" hissedenler.

Ha, bir de böylece oluşturulan haksız rekabet koşulları var, özellikle kurumlar açısından... Spordaki, bunun en iyi örneklerinden biri... Bu erişilmez yöneticiler, "yüksek liyakat" sahibi iş adamları, dünya markası futbolcularla net ödeme vaadiyle anlaşıyorlar. "Sen vergiyi düşünme, biz ödeyeceğiz seninkini de" diye... Yükümlü, futbolcu olsa, devlet söke söke alacak tabii... Yetmiyor, piyasa da ederi 1 ise, 2 veriyorlar, 3 veriyorlar, hesapsız-kitapsız, türküdeki "bas bas paraları" misali... Daha doğrusu hesapları şöyle işliyor: Reel bütçede vergi-mergi ödemesi yok! Resmi bilanço mu, onu geçiniz.

'Şahin' Maliye, 'Serçe' olunca...

Abarttığımı düşünenlere şunu hatırlatırım. Normal, sıradan özel ve tüzel kişilerin kamu borçları için, anında kapılarına dayanan, yaptırım gücünü sonuna kadar kullanan, olmadı zor alım yoluyla kuruşunun peşine düşen Maliye bürokrasisi, nasıl oluyor da aynı sektördeki onlarca kulübün / şirketin borcu, yüzlerce trilyonu aşana kadar oralı olmuyor? Görmemeyi, görse de izlememeyi, izlese de zorlamamayı seçiyor? Bu kadarı, bürokrasinin gücünü aşar, siyasi otoritenin alanına girer.

Bunu bilmeyen yok aslında. Bütçen 500 milyon liraya dayanacak, hâlâ borç içinde yüzeceksin, stadını devlet yapacak, vergini-primini ödemeyeceksin, sonra da adın, "para sihirbazı"na çıkacak, "büyük başkan" diyecekler. Sen de çıkıp sağda solda, akıldanelik yapacaksın, yok "marka değeri", yok "çilek, ayva-mayva"... İnsan biraz utanır! Bunları Belçika Prensi duysa, verdiği o "madalya"yı geri ister belki de...

Anlamamakta direnenler, bunu da bir Fenerbahçe-Galatasaray yorumuna indirgeyecekler, biliyorum. Şuradan biliyorum; kumpas mağduru Fenerbahçe, haksızlıklarla boğuşurken, fırsatı ganimet bilen rakibinin, saman altından su yürütme girişimlerini yazınca da tepki gösterenler olmuştu. Yazılanlar gerçek mi, değil mi demeden... Şimdi de, "kim borç takmış, kim borcunu ödemiş"e bakacaklarına, "Niye yazıyorsun bunları?" demeleri şaşırtıcı olmaz.

Garip bir siluet öyküsü...

Ankara'nın Gaziosmanpaşa semtinde, temeli 1991'de atılıp, tamamlanamayan 35 katlı otel inşaatının tepesinde, yaklaşık 20 yıldır duran vinç, geçen hafta, kurban kesilerek başlatılan 3 günlük bir operasyonla indirildi. 135 metre yüksekteki, 25 tonluk vincin sökümü için Malatyalı firma, 550 tonluk vincini getirdi ve bölgede hayatı aksatan işlemin 150 bin dolara mâl olduğu açıklandı.

Bu talebin, Cumhurbaşkanı'ndan geldiği medyada yer aldı. Cumhurbaşkanlığı'nın ise, bu konuda bir açıklaması yok. Bir ara icralık da olan otel, Gül'ün hemşerisi, Ahmet Hattat'a ait. Otelin dış cephesi ve bahçesi perişan halde.

Şunları merak ettim. Bunca yıl sonra, her yanı mezbelelik olan bir inşaat için, bu ihtiyaç nereden çıktı? İşlemin parasını kim ödedi? Söylenildiği gibi; silueti bozduğu gerekçesiyle Cumhurbaşkanı mı talep etti? Eğer öyleyse, 7 yıldır yaşadığı köşke iki adım mesafedeki görüntüyü yeni mi fark etti? Ve en önemlisi; İstanbul'a gittiğinde karşılaştığı, siluet bozan vahim yapılara aynı hassasiyeti niye göstermiyor?