İstiklalden istikbale

Ekonomik reform programının açıklanması 12 Mart günü özellikle seçilerek yapıldığı açıkça belli oluyor. 12 Mart 1921 günü, Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı “İSTİKLAL MARŞIMIZ” BMM’de kabul ediliyor. İstiklal Marşımızın kabulünün 100 yıldönümü olan 12 Mart 2021 günü ise Türkiye’nin yeni ekonomik reform paketi açıklanıyor.

Bugünün seçilmesi; 83 milyon Türk halkının ortak noktalarından biri Türk Bayrağı diğeri ise İstiklal Marşımızın kabulü tarihi olması anlamlı. Kimse dışarıda bırakılmadan, ötekileştirme yapılmadan genel kabul istenmiş. Ekonomik program doğru, yanlış ya da eksik olabilir ama ortak payda da buluşma çağrısı bir şekilde öne çıkartılmış.

“Benim türbanlı bacılarım” söylemlerinin geride bırakıldığı umudunu vermek çok doğru.

Önümüzdeki süreç ABD merkezli Atlantik’in, yumuşak karnımız ekonomi üzerinden, üzerimize saldırma planları yapılan bir dönem. Bu döneme öncelikle iç birliği sağlayarak girmek çok önemli.

Programın ana sloganı “Milli Ekonomi” vurgusu ile “Yatırım, Üretim, İstihdam, İhracat” dörtlüsüydü. 1980’li yıllardan bu yana, gerek Başbakan, gerekse de ekonomi yönetiminin ağzında “finansal istikrar, fiyat istikrarı ve enflasyonu önleme” ezberinden başka ekonomi adına bir şey duymayan halk. Bu kez, daha önce Berat Albayrak tarafından da söylenmeye başlanan, ancak Cumhurbaşkanının ağzından, ilk kez net bir şekilde öncelikli kelimeler olarak yer alan farklı ekonomik vurgular duydu. Bu, programın öne çıkarılması gereken ana fikriydi.

“Faiz, Kur, Enflasyon” şer üçgeni yavaş yavaş lügatimizden çıkıyor.

Kullanılan kelimelerde önemli: “İstihsal, İstiklal, İstikbal” Bunlar çağdaş Türkçe karşılığı olan kelimeler. Bu kelimelerin kullanıldığı dönem, İstiklal savaşımızın yapıldığı yıllar. Sanki o yıllara vurgu yapma isteği var.

İstihsal mücadelesi, İstiklal ve İstikbal mücadelesi kadar önemlidir.

Mustafa Kemal Atatürk 1923 yılında İzmir İktisat Kongresini açış konuşmasında;

“Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, iktisadi zaferler ile taçlandırılamazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner. Bu bakımdan en kuvvetli ve parlak zaferimizin bile sağlayabildiği ve daha sağlayabileceği yararlı kazançları belirlemek için ekonomimizin, iktisadî hâkimiyetimizin sağlanması ve sağlamlaştırılması ve genişletilmesi gerekir.”

Demektedir.

Sn. Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşmanın, nerede ise açış bölümü olan bu cümle, gerek seçilen kelimeler, gerekse içeriği olarak üretimin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan bir cümledir.

Bağımsızlık ile birlikte vurgulanması da o kadar önemlidir.

Program hâlâ düzeltilmeye ihtiyaç duyuyor. Muhtemelen, ileride karşılaşacağımız gelişmeler bu programın daha da ilerletilme ihtiyacını açığa çıkaracak. Örneğin; Türkiye bugün acilen kur, faiz kıskacından kurtulmak zorunda. ABD’de oluşan ekonomik, siyasi gelişmeler Türkiye’ye kur baskısı olarak yansımakta. Mart’ın 18’inde yapılacak Para Politikası Kurulu toplantısında Politika Faizinin tekrar yükseltilmesi talebi neoliberal çevrelerce dillendirilmeye başladı. Bu kur artışında, Türkiye’nin doğru ya da yanlış yönetilmesinin herhangi bir etkisi yok gibi görünüyor. Görünen o olsa da gerçekler değişmiyor. Sıcak parayı bünyede tutmak için faiz baskısı var.

Programda buna yönelik bir önlem yok. KONTROLLÜ KAMBİYO REJİMİ tereddüdü devam ediyor.

Kamu İktisadi Teşekküllerini çoğaltmak yerine, mevcutları inşa edeceğiz, rekabetçi hale getireceğiz deniyor.

Ekonomiyi bağımsız hale getirmek, kritik alanlara yatırım için, kamu yatırımları mahcup bir şekilde Kamu-Özel işbirliği kanununa gönderim yapılarak savunulmaya çalışılıyor.

Sıcak paradan kurtulmak istiyorsak BİR AN EVVEL petrokimya tesisi kurulması pas geçilmiş.

Ekonominin ancak planlı bir şekilde yönetilebileceği gerçeği yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor. Yoksa 6 ayda bir yeni program yapma zorunluluğu karşımıza çıkacak.

Bütçede birlik ilkesinin güçlendirilmesi,

Fiyat istikrarı diyorlar ya onu bir kenara koyduk,

Döner sermayeleri gözden geçiriyor ve bütçe kapsamına, meclis denetimi kapsamına alıyoruz,

Borç stokunda, döviz borcunu azaltıyoruz,

Kamu harcamalarında disiplin, kamuda tasarrufa önem verilecek, taşıt alımı, kiralaması, temsil harcamalarına sınır getiriyoruz,

Vergide sadeleştirme,

850.000 esnafa gelir vergisi muafiyeti,

Kamu Alım İhalelerinde istisnaların azaltılması, sertifikasyon sisteminin şeffaf olması,

Kamu alımlarında, yerli ürünlerin alımının teşvik edilmesi,

Kamu ithalatını azaltacak önlemler alınması,

Sözleşmeli tarım politikalarının geliştirilmesi,

Bankaların sorunlu kredilerin, olabildiğince firma rehabilitasyonlarına yöneltilmesi,

TÜİK’in ilişkili kuruluş haline getirilmesi (İlişkili kuruluş iç işleyişinde özerk kuruluş demektir.)

Cumhurbaşkanı yardımcısı başkanlığında Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nu oluşturulması.

Bunlarda programın önem taşıyan, yönünü belirginleştiren konu başlıkları.

Sözün özü şudur; Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan Milli Demokratik Devrimin tamamlanması rotasına hızla oturmaktadır. Hatasıyla sevabıyla bunun ekonomik programı, artık daha net ve yüksek sesle seslendirilmektedir.

Hayatın gerçekleri, eksikliklerin önümüzdeki kısa dönemde tamamlanmasını sağlayacaktır.