İttifak zamanı Onlar bizim kitle örgütlerimiz Emperyalizmin değil Gelin değiştirelim

Neden barolar?

LGBT ile nasıl doğrudan bir ilişkisi var?

Birden tartışmanın merkezine oturdular.

Medeni Kanun’da eşcinsel evliliklerin önünü mü açacaklar…

Hani olsa olsa o kadar yer yakarlar…

Aslında soruyu baştan şöyle soralım.

Ne kadar doğru barolar demek…

Birkaç ayrık yönetici.

Çünkü emperyalizm kitle örgütlerine el atıyor

Toplumlardaki muhalefeti, düzenden mutlu olmayan kesimlerin değişim talebini köreltiyor. Yanlış hedefe yönlendiriyor.

Kendine “sol” ya da “sağ” diyen bir kesim, ikisi de birbirine karşıt uç gibi gösterilse de aynı taleplerde konumlanıyorlar.

NATO’ya karşı aynı oyu kullanıyorlar.

Çünkü aynı merkezden fonlanıyorlar.

Efendileri bir.

Kaldırın örtüyü bakın. Kıvrım kıvrım birbirine sokulan enikleri göreceksiniz.

HDP’sinden PKK’sına, FETÖ’sünden, Meclis’teki küçüklü-en büyüklü bütün Partilerin içinde gizli-açık yuvalanan “Amerikancılar”a kadar… topu birden aynı kefenin kafaları…

Sistem, kitle örgütlerinin başına geçmeleri için işte onlara yol veriyor.

Yemliyor, semirtiyor, kusturuyor.

EMPERYALİZMİN EMİRERLERİ

Ha bir de yerel yönetimlerde “oy bedeli” olarak ödenen diyetleri de unutmamak gerekir.

“LGBT” ebeveynlerine “çağdaş psikolojik danışmanlık” veren makam sahiplerini mesela…

“Toplumsal cinsiyetini tayin etme özgürlüğünü” kullanarak göğüslerini aldırmak isteyen 16 yaşındaki bir kız çocuğunun ebeveynine “anlayışla karşılaması” için öğüt veren birim çalışanları mesela…

Onlar bizim değil.

Sistemin, emperyalizmin kendini korumaya aldığı emirerleri.

Silahlar çevrilmiş ya etrafımıza… aynı o haritadaki gibi… işte bu da o silahlardan biri.

Emperyalizm yalnızca F-bilmem kaçla gelmiyor üzerimize.

BÜTÜN HEDEF ÜLKELER AYNI GEMİDE

Dünya haritasına bakın.

Bütün hedef ülkeler aynı gemide.

Rastlantı olabilir mi?

Toplumlardaki yükselen haklı özgürlük, eşitlik, adaletli bölüşüm gibi talepleri değişimi zorlamaya başlayınca, sistem de ona göre baskı ve şiddetini artırıyor.

Her türlü aracını kullanıyor, seferber ediyor.

Terörden uyuşturucuya, mor iğneden eşcinselliğe her türlü araç!

Dile bile müdahale ediyor.

İngilizcede “biyolojik cinsiyet” (sex) ile “toplumsal cinsiyet” (gender) arasında terminolojik bir ayrım emperyalizmin dünya pazarlarına yelken açtığı 1970’lerde psikoloji , seksoloji ve feminizmin akademik alanlarında oluştu. “Toplumsal cinsiyet” (gender) artık şöyle tanımlanmaya başladı: “cinsiyetine dayalı sosyal rollere ‘cinsiyet rolüne’ ya da içsel bir farkındalığa ‘cinsiyet kimliğine’ dayalı olarak kişinin kendi cinsiyetini kişisel olarak tanımlaması!

AKREP GİBİ

Eşcinsellik propagandaları kendi ülkelerinde de eş zamanlı başladı.

Bu toplumlarını da hem madde hem de ideolojik açıdan uyuşturup yönlendirilen zerrecikler haline getirme süreciydi.

Akrep gibi.

Kendi sırtını sağlama almak için kendi gencini de feda etti.

MİLLİ SINIRLARIMIZI NASIL AŞACAKLAR

Bu bilim dışılık bütün dünyaya ABD emperyalizmi eliyle yayılmaya çalışıldı.

Bize de Amerikancı darbelerle geldi.

Haklı değişim taleplerimiz söndürülmeye, hedef şaşırtmaya çalışıldı.

Köklere kadar inmeye çalışan bir ideolojik saldırı!

Milli sınırlarımız, bizim göğsümüz gibi serhaddimiz varken nasıl aşacaklardı!

Kirlettiler.

Köklü temizlik zamanı çoktan geldi çattı.

Kitle örgütlerimizi temizleyeceğiz. Şu “fonlanan” bütün yönetimleri değiştirelim.

İşte ittifak zamanı.

Aynı gemidekiler!

Sizlere sesleniyorum.

Kamaralardan güverteye çıkınız!

Evet, nazikliği bir kenara bırakıyorum. Böyle sesleniyorum.

Çünkü:

Geleceğimiz…

Çocuklarımız…

Ekonomimiz…

Sanayicimiz, işçimiz, çiftçimiz, kadınımız, erkeğimiz…

Milletimiz!

Bizden görev bekliyor.

KADININ ÖZGÜRLÜĞÜ VE TOPLUMSAL CİNSİYET

Bu bir kız çocuğunun kolu. Kasları alınmış. Erkeklik organı yapılacakmış. İdrarını tutamayacak. Kasları geri gelmeyecek. Erkek de olamayacak. Acı çekecek. Bu mudur özgürlük. Emperyalizmin vaadi!

“Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni'nin kuruluşunda, milli ekonomileri ve sınırları kaldırma döneminde birden kültürel ve ideolojik saldırıyla karşılaştık. Milli devletin sınırlarıyla birlikte kadının kazandığı mevzilerin sınırları da tecavüze uğradı. Bizim gibi ülkelerde, milli sınırları emperyalizme açacak yeni tipte kadın ve erkek oluşturma gayretine girdiler.”

Bir rastlantı olabilir mi?

“Kadın hareketinin Kadın-Erkek çelişkisi eksenine oturtulması, küresel saldırıya beyaz bayrak çekmekten başka bir anlam taşımıyordu. Mücadele öyle bir hale düşürüldü ki, en sonunda sokakta erkeklere mor iğne batırma eylemlerine gidildi. Bugün vardığı yer ise ‘bir, iki, üç daha fazla orgazm’ sloganında somutlaşıyor.

“Yine kadın ve erkek eşcinselliği bir özgürlük olarak bu dönemde Batı'dan ithal edildi. Ya da Batı'dan ülkemize ihraç edildi demek belki daha doğru. 12 Eylül 1980 Amerikancı darbesinin açtığı ortamda kültürel kapılarımızdan gümrüksüz giren olay, eşcinselliğin normalleştirilmesi oldu.

EMPERYALİZMİN BAŞARISI İÇİN KADINI YOLDAN ÇIKARMAK GEREK

“Binlerce yıllık bir mücadele geleneğinden gelen, bağımsızlığına düşkün Türk kadınını yoldan çıkarmak gerekiyordu. Emperyalizmin Türkiye'de ve bölgede başarıya ulaşması için, kültürel çürümeye bağlıydı. Küresel program, milli devleti tasfiye için çeşitli kimlikleri dayatmaktaydı: Etnik kimlik, dinsel kimlik, mezhepsel kimlik, aşiret kimliği, yeni icat cinsel kimlikler vb. Bunların hepsi milli kimliğin, sınıfsal kimliğin, vatansever kimliğin, devrimci kimliğin önüne geçirildi. Milli ve sınıfsal kimlik için mücadele geleneğinden gelen vatandaşların önüne ‘sorgulayacaksan, cinsel kimliğini bile sorgulama özgürlüğü tanıyorum sana’ seçeneği sunuldu. Kendi bedenlerini doğalarına aykırı bile olsa, bir protesto metası haline dönüştürmeleri kendiliğinden değildi. Yukardan dayatılmıştı.

TOPLUMSAL CİNSİYET MASUM BİR KAVRAM MI

“Batı dillerine yeni bir kavram olarak giren ‘toplumsal cinsiyet’ (gender) ve ‘tercih özgürlükleri’ de yine bu dönemde gelmişti. İstanbul Sözleşmesi'nde de karşımıza çıkan bu kavram, toplumsal cinsiyet rolleriyle mücadele kavramıyla da maskeleniyor ya da onun yerine konuyor. Arada basit bir fark var gibi gözükse de, söz konusu olan, anlamlı hedef saptırmadır.

Simone de Beavoire'ın da söylediği gibi kadın ya da erkek, toplumdaki rollerini ezberlemiş olarak doğmuyorlar. Kadın ve erkek cinsiyeti elbette doğadandır, genlerle belirlenmiştir. Ama kadın ve erkeğe, içinde yetiştiği toplum hatta sınıf, kadın ve erkeğe yüklenen rolleri ve değer yargılarını öğretiyor. Bu öğretilen şeyin ve yüklenen değerlerin adına ideoloji deniyor. Kızlar öyle yapar, erkekler öyle yapmaz gibi. Bunlar sonradan öğrenilen ‘bilgiler’ olduğu için yeni bilgilerle değiştirmek mümkündür. Cinsiyet doğaldır ama ideoloji toplumsaldır, daha doğrusu sınıfsaldır. Milli demokratik devrimlerin ayrımcılığı reddeden, eşitlikçi, demokratik ideolojisi, kadının doğasına uygundur. Bu ideolojik konumlanma, kadına da erkeğe de özgür ve başı dik yaşamak için, toplumu değiştirme mücadelesine katılmayı da öngörür. Kadın, toplumu değiştirme mücadelesinde hem erkeği, hem de kendisini dönüştürür. Sınıfsal baskıya karşı mücadele, aynı zamanda kadın-erkek eşitliği için mücadeledir. Sınıfsal eşitsizlik ile cinsel eşitsizlik arasındaki bağlantıyı tarih kanıtlıyor.

KÖLE SAHİPLERİNİN İDEOLOJİSİ

“Son zamanlarda gündeme getirilen ‘Toplumsal cinsiyet’ (gender) kavramıyla ise cinsiyetin, yani kadın ya da erkek cinsiyetinden olmanın toplumda öğrenilebileceği söyleniyor.  Cinsiyetin toplumsal ve kültürel olarak, daha doğru deyişle ideolojiyle belirlendiği savunuluyor. Böylece biyolojik cinsiyetten farklı cinsel kimlikler ve yönelişler üretiliyor. Bu durumda insanlar cinsiyetlerini kendileri seçiyorlar. Cinsel tercih özgürlüğüne buradan ulaşılıyor. İsteyen kadın ya da erkek olmayı seçebilir. Normal olmayan bir biyolojik yapı ya da travma, yaşanan bir sarsıcı olay sonrası kendini kadın ya da erkek gibi hisseden insanların varlığı biliniyor.  Bunlar çok çok küçük bir gruptur. Toplumsal cinsiyet ya da cinsel tercih özgürlüğü bu grupla ilgili değildir. Toplumsal cinsiyet diye tanımlanan, aslında Eski Köleci Yunan ve Roma’dan Ortadoğu’nun feodal toplumlarına kadar rastlanan köle sahiplerinin ve saraylıların ideolojisinden kaynaklanan eşcinselliği gibidir.”

(Şule Perinçek, “Kadın açısından cinsellik ve toplumsal cinsellik”, Teori, sayı 367, Ağustos 2020.)