İvo Andriç tartışması

Onu “büyük Yugoslav yazar” olarak tanıdık. Bir de “büyük hümanist” unvanı vardı. Kitaplarının çoğu Türkçeye çevrilmişti, hem de güzel bir dille. Herhalde Türkiye’de en çok Drina Köprüsü adlı romanı okunmuştu.
Tahir Alangu, 1963 yılında yazarı Batı kültürünü tanıdıkça özkültürüne daha çok bağlanmıştı diye tanıtıyor, yazarı bu bakımdan Yahya Kemal ile karşılaştırıyordu. Aydın Emeç, 1964 yılında, onun bir fotoğraf makinesi gibi soğuk tarafsızlıkla işleyen kalemine dikkat çekiyor, Yaşar Nabi 1965’te yazarın Osmanlı çöküşüne denk gelen zaman dilimini ele aldığını, ama bunu düşmanlık ne demek, aksine adeta acırcasına bir duyguyla ele aldığını yazıyordu.
İvo Andri? 1961’de Nobel Ödülü almış yazarlardandı. Bizde tanınıp övgüyle karşılanması, bu ödülden hemen sonra oldu.
***
Türkiye’de Andriç çevirileri okuyucuya böyle çevrilirken, Yugoslavya’da parti yöneticilerinden Şükriya Kurdoviç yazarı topa tutmuştu. Andriç Yugoslav “birlik ve kardeşlik” ilkesine zarar veriyordu. Ona göre yazarın uslubu “kaçamak, mertlikten uzak-kadınsı, yılan gibi kaygan, horgören alaycılık”tan ibaretti. Kurtoviç, yazarı Mefistofeles’e, insanlığın şeytanına benzetiyordu. Sonraki yıllarda Andriç, 1990’ların ilk yarısında Bosna’da yaşanan trajedinin zihni hazırlığından sorumlu tutuldu. Hep etnik ve dinsel ayrılık, bölünme ve nefret örneklerini işlemişti. 1995’te Muhsin Rizviç yazarın bunlara ahlaki değil içgüdülerinin esaretinde bakan bir sado-mazoşist kişilik olduğunu yazdı.
***
Tartışma çok ilgi çekici değil mi? Bir kesimin hümanizmin büyük yazarı diye yücelttiği biri, başka bir kesimce “insanlığın en sinsi düşmanlarından biri olarak niteleniyor. “Hümanizm” adı verilen anlayışın ne olduğu pek açık değil demek ki. Aynı, çok hümanist görünen ‘eşit vatandaşlık’ yada ‘özgürlükçü laiklik’ lafları gibi, o da efsunlu, bulanık, tanımlanmaya muhtaç...
***
Romanlardan hareketle bir yargıya varmak için o yazıları çözümlemek gerekir. Hiç kolay iş değil. Bu yolla tartışmalı değerlendirmeleri bir sonuca bağlamak zor mu zor! Buna karşılık akademik çalışmalar, tezler öyle değildir. Okuyucunun, yazarın “gerçek fikri”ni bulmak için yazılanları çözümlemeye oturması gerekmez. Akademisyen, çalışmasına temel olan önermeleri açık yazar, kanıtlar sıralar ve ulaştığı sonucu yine açıkça belirtir.
İvo Andriç’in bir doktora tezi var. 1924 tarihli. 1975’te yaşama gözlerini yummadan önce kendisine çok kez önerilmiş, ama o tezinin basılmasını istememiş. İşte o tezdeki şu paragraf, Andriç’in Bosna temelinde dünya görüşüne ilişkin sağlam bir ipucu veriyor:
“Patarinler (Bogomiller) Katoliklikle eşitsiz, acı kavgalarıyla, Bosna ile Batı dünyası arasına taştan bir duvar örmeye başlamışlardı, duvar İslam tarafından daha da genişletildi, ve uzun zamandan beri ufalanmış ve parçaları dökülmüş olmasına karşın bugün bile hala karanlık, uğraşmak için cesaret gerektiren bir nişangah etkisi üreterek yükselmeye devam ediyor. Sonuç olarak Patarinler Batı’nın kontrolü altına girmeyi dik kafalılıkla reddettiklerinde, ülkeyi kaçınılmaz olarak Doğu’nun boyunduruğu altına sokmuşlardı.”
***
Bu anlatımdaki Batı -Katoliklik, Doğu -Bogomil ve Müslüman özdeşleştirmes çok keskin bir ikileme. Yazarın tercihini “batı”dan yana yaptığı ise açık. Bu bakış açısının “hümanizma” olup olmadığına gelince, anlaşılan hümanistikten hepimiz aynı şeyleri anlamıyoruz demek mümkün.
İvo Andriç’in Katolik yardım kurumlarının desteğiyle okuduğu, üniversitesi Gratz’ın aynı inancın kilisesi tarafından kurulduğu, bu okuldan ayrı ayrı 9 kişinin ‘Nobel’lendirildiğine, ve daha başka ayrıntılara bakınca, yazarları da kavramlar gibi ince eleyip sık dokumak gerektiği ortaya çıkıyor.
İyi bayramlar diliyorum. Kısa bir izin rica ederek, bayramdan sonra görüşmek üzere...